Otomotivin Kadın Patronu

31 Mart 2008 Pazartesi


Küçük ve orta ölçekli işletmeler arasında iş kadınlarını görmeye çoktan alıştık. Gün geçtikçe kadınlar tarafından kurulan işletmeler çoğalırken, ciro ortalamasında hatırı sayılır bir yere sahipler. Ancan tablo yine de göründüğü kadar parlak değil......
Yapılan son araştırmalara göre Türkiye`de kadın girişimci ortalaması yüzde 7 civarında. Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu rakam yüzde yirminin üzerinde.
Türkiye`deki kadın girişimcilerin meslek dağılımlarına bakıldığında hizmet sektörü çoğunlukta. Onlar arasında ise kadınlar genelde reklam, organizasyon ve turizm gibi hizmet sektörlerinde faaliyet gösteriyorlar. Hatice Turan gibi `istisna` girişimcileri saymazsak...
Turan, yaklaşık 10 senedir başında olduğu Citroen Çağdaş Otomotiv ile erkek egemen otomotiv sektöründe adından söz ettiriyor.
Sayın Hatice Turan; `erkek işi` denen otomotiv sektörünün nadir kadın patronusunuz. Başarınızın sırrı nedir?İşin sırrı, olumlu özelliklerinizi işinize yansıtmak ve bundan katma değer elde etmek. Ben aslında avukatım. Belki hukukçu oluşumdan kaynaklanan başarı hırsım var. Bununla berber yeniliklere açık ve sosyal iletişime önem veren biriyim. Ama en önemlisi tüm bu özelliklerimi iş dünyasına aktarabiliyorum. Yani hırslı yapımı profesyonel dünyaya aktararak bundan değer elde ediyorum.
Sizce kadınlar iş dünyasında neden gerektiği kadar temsil edilemiyor?Son zamanlarda hızla değişmesine rağmen ataerkil toplumumuzun kadını işte değil, evde görmek istemesinin sancılarını ekonomi ve iş dünyamızda yaşıyoruz. Kadın girişimciler deneği tarafından yapılan bir araştırmaya göre tüm Avrupa Birliği ülkelerinde kadın girişimci oranı yüzde 25`in üzerinde. Ülkemizde ise sadece yüzde 7. Bu noktada rakamlar sözün ötesine geçiyor ve gerçekleri su yüzüne çıkarıyor.
Bir elin parmakları kadar sayılabilecek olan kadın girşimcilerin Türk iş dünyasının neresinde olduğunu soruyorsanız, işte size yanıt: Onlar hiçbir mücadele ve zorluktan yılmadıkları iş dünyasının en ön saflarında, gizli kahramanlar olarak çalışıyor.

Yeni İş Fırsatı ; Oto Yıkama Atık Suyu

İsveçli bir şirket, yıkama istasyonlarındaki atık suyu temizleyen yeni bir teknik geliştirdi. Bu yöntem mevcut uygulamalara kıyasla daha fazla miktarda yıkama suyu işleyebiliyor. Üstelik maliyeti çok düşük...
Küresel iklim değişiminin etkileri her geçen gün etkisini daha çok hissettiriyor. Değişim bu hızla giderse tüm dünyayı politik ve ekonomik olarak etkileyecek. Zaten birçok ülkede şimdiden susuzluk ve kuraklık sorunu kendini göstermeye başladı. Türkiye’de yazları her geçen yıl biraz daha kurak geçiyor...
Evet, Türkiye ciddi bir su sorunuyla karşı karşıya. Barajlardaki su seviyesi giderek daha da düşük seviyelerde oluşuyor. Su tasarrufu hiçbir dönemde olmadığı kadar önem kazandı. Yerel yönetimler sürekli su tasarrufu konusunda gayret gösterilmesini öneriyor. Aksi takdirde özellikle büyükşehirler de su kesintileri başlayacak.
Durum böyle olunca, şebeke suyuyla halı ya da araba yıkanması gibi gelenekler trajikomik bir görüntü oluşturmaya başladı. Halen ülkemizde binlerce araç yıkama istasyonu var. Şimdi bazı belediyeler, şebeke suyu kullanan araba yıkama istasyonlarının kapatılması yönünde hazırlıklara başladı.
Araba yıkama istasyonları ise kurtuluşu kuyu ya da depo yapmakta arıyor. Ancak bir seçenek daha var. İsveç’te faaliyet gösteren bir şirket, araba yıkama istasyonlarındaki atık suyu temizleyen yeni bir teknik geliştirdi. Söz konusu yöntem mevcut uygulamalara göre daha verimli.
Filtre Ömrü 2 Yıl

Arabaların yıkanması sırasında yıkama suyuyla birlikte ağır metal ve organik toksinler genelde en yakın su akıntısına karışıyor. Oysa sadece biyolojik maddeler kullanılarak atık suyun kirliliği önlenebiliyor. İşte bu yöntem söz konusu problemlere son veriyor.
Bir tank içerisine gerekli maddeler doldurularak araba yıkama istasyonlarında yer altına yerleştiriliyor. Örneğin, yılda 5·6 bin araç yıkayan bir istasyon için 10 metreküp bir hacim yeterli. Kirliliğe neden olan maddeler, bu tanktaki filtrenin üzerindeki kömür parçalarına ve geri dönüşümlü küle tutunuyor. Ardından da substratın içinde çözünüyor.
Aslında sistemin işleyişi son derece basit. Kendi kendine çalışıyor. Herhangi bir arıza durumunda kısa mesaj yoluyla acil durum ç.ağrısı yapıyor. Sistemin entegre edilmesi birkaç ·gün sürüyor ve mevcut yıkama işlemi bugünlerde çalışmaya devam edebiliyor. Sistemin bakımı yılda 2 kez yapılıyor. Piltreninse 2 yılda bir değiştirilmesi gerekiyor. Özetle arıtılan su çevre kirliliğine neden olmadan doğaya karışıyor. Ya da istenildiği takdirde tekrar kullanılabiliyor. İsveçli şirket, söz konusu sistem için Türkiye’de ortak yatırım arayışı içinde. Bir yandan da sistemi ülkemizde pazarlayacak distribütör aranıyor.
Kaynak: Para Dergisi / Ersan Çıplak
http://www.paradergi.com.tr/

Kadın Girişimciliği Destekleme Projesi

Türkiye Esnaf ve Sanaatkarlar Konfederasyonu, Avrupa Birliği desteğiyle girişimci olmak isteyen 4.500 kadına önce eğitim verecek, ardından da bu kadınlara mikrokredi kullandırmanın yollarını arayacak. "Kadın Girişimciliği Desteklenmesi Projesi", 4.5 milyon Euro’luk bütçeyle 25 ilde girişimcilik ve danışmanlık eğitimleri düzenlenmesini içeriyor.
Projenin Ankara Merkez Direktörü Zuhal Tataroğlu, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 25’ler düzeyindeyken, işveren ve iş sahibi kadınların toplam kadın çalışanlar içindeki payının da yalnızca yüzde 14’ler civarında olduğunu belirtti. Tataroğlu, projeyle kadınlara yönelik sürdürülebilir bir destek hizmet sistemi oluşturmayı amaçladıklarını, eğitimlerin ardından kadınlara mikrokredi imkanı sunulması için çalıştıklarını belirtti.
Hedef 3 Grup Kadına UlaşmakTataroğlu, projenin "iş kurmak isteyen ancak fikri olmayan, fikri olan ancak iş kurmak için bilgisi veya finansmanı olmayan, bir şekilde işini kurmuş ancak onu geliştiremeyen" olmak üzere 3 grup kadına ulaşmayı hedeflediğini belirtti. Tataroğlu, kasım ayına kadar sürecek projede bir diğer hedefin de TESK’in bu yönde kapasitesini artırmak olduğunu belirtti. Proje, TESK’in 2002-2004 yılları arasında 5 ilde yine kadın girişimciliğinin desteklenmesi hedefiyle yürüttüğü AB projesinin somut sonuçlara ulaşması ve daha geniş bir coğrafyada uygulanabilmesi amacıyla hazırlanarak Temmuz ayında uygulanmaya başlandı. Projeyi Hollandalı Ecorys Araştırma ve Danışmanlık firmasının da destekliyor. Eğitimlere katılmak isteyenlerin ’www.kadindestek.com" adresindeki başvuru formlarını doldurarak "ankara@kadindestek.com" e-posta adresine göndermeleri gerekiyor. Kaynak: Referans Gazetesi / Tutku Ayvaz
http://www.referans.com.tr/

Satışlar Nasıl Gidiyor!!!

Merhaba… “İşler nasıl?”, “Hayat nasıl gidiyor?”, “Mutlu musun?” gibi sorulara son zamanlarda hep benzer cevaplar alıyorum. “İdare eder…” Kim kimi idare ediyor? Ya da idare ederek nereye varırız, bilemiyorum. Bu yazı da galiba bu hafta için idare eder…
Geçen hafta Expo Channel’daki program konuğum beni gerçekten çok etkileyen bir kişiydi. “Dünyanın en akıllı insanı” diyerek uzun bir süre hafızaları karıştıran Erdal Demirkan ile çok hoş bir program yaptık. Programa canlı yayın olarak bağlanan beş kişiye de kitap hediye ettik.
Onun kitabında yazdığı ve söylediği bir söz bu haftaki yazı konusuna ilham oldu. “Aldığın oksijenin karşılığını ver” Yani, ne yaparsan yap karşılığını elinden geldiğinin fazlasıyla yap. Aksi taktirde idare ederci olursunuz.
İnsanların yapabileceklerinin altında iş çıkartmaları genelde çok görülen bir durum. Durumu idare etmek, günü kurtarmak gibi deyimler iş hayatında çok konuşulan sözler. Az ile yetinmek çalışanların ve iş verenlerin işine gelir. Azını yapmak varken niye çoğu için uğraşalım düşüncesiyle de çok çalışanların önü kesilir.
Herkesin çok kullandığı “idare eder” sözünün satıştaki karşılığını irdelemek bu haftaki konumuz. Bir satışın idare eder olması için neler gerektiğini birlikte inceleyelim.
İdare eder satış nedir?
1. Çalışıyormuş gibi yapıp bilgisayarda sörf yapıyorsa,
2. Eğer müşterinize sadece ürünü anlatıp, kenara çekiliyorsa,
3. Bir satış elemanı, ürünle ilgili bilgileri “zamanla öğrenirim” diyorsa,
4. Rakiplerinin ne yaptıkları konusunda bir çaba göstermiyorsa,
5. Kendisinin gelişebileceği kadar geliştiğini ve bundan sonra daha fazla bir şey öğrenmesi gerekmediğini söylüyorsa,
6. Ekip içerisinde olumsuz bir hava yaratıp, destek olmak yerine köstek oluyorsa,
7. Yeni müşteri bulmak yerine eskiler ile yetiniyorsa,
8. “Tahsilat benim işim değil, ben satışıma bakarım” derse,
Hadi, şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve yukarıdaki gibi idare eder satış mı, yoksa elinizden geldiğinin faydası ile satış mı yapıyorsunuz diye düşünün ve cevabınızı kendinize verin. Biz duymayalım…
Bu haftaki yazı biraz kısa oldu ama idare edersiniz değil mi?
Bana her konuda yazabilirsiniz. Tek yapmanız e-posta yollamanız. Bu arada, eğitim ve çalışmalarımla ilgili bilgi isteyenler www.hakanomergider.com sitesine bakabilirler.
Unutmayın, “Satış Kumar Değildir, Profesyonel Destek Gerekir!”
Hakan Ömer GİDER/yenibiris.com

Ofiste Panik Atak


Psikolojik hastalıklar gündelik hayatımızı etkilediği gibi iş yaşamımızı da etkiliyor. Bu etkiler ilk başlarda çok gün yüzüne çıkmasa da, bir süre sonra birtakım olaylarla hissedilmeye başlıyor. Özellikle panik atak günümüzde adını sıklıkla duyduğumuz rahatsızlıklardan biri. Belki de başta geleni. Baş dönmesi, dengesizlik, çarpıntı, terleme, titreme, boğulma ya da nefes alamama hissi, göğüste ağrı veya rahatsızlık, bulantı veya karında rahatsızlık gibi belirtileriniz varsa siz de bu gruptansınız. Hatta kontrolünü kaybetme ya da delirme korkusu, dahası ölüm korkusu... Peki panik atak ile başa çıkılabilir? Özellikle iş arkadaşınız böyle ise ne yapılabilir?
Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Semra Kaya Baripoğlu hastalıkla ilgili bilgi verdi. Panik atak görünür bir neden yokken, aniden başlıyor ve genellikle hızlı bir şekilde, 10 dakika veya daha kısa bir sürede en şiddetli noktaya ulaşıyor. Yaklaşık 15-20 dakika sürüp sona eriyor. Ancak bazen yalnızca 1-2 dakika, bazen de bir saatten daha uzun olabiliyor.
Panik ataklı ne hissederAtak sırasında kişi şu duygulara kapılır: “Eyvah kalp krizi geçiriyorum”, “Kalbim ağzımdan çıkacak”, “Boğuluyorum”, “Nefesim kesiliyor”, “Göğsümü bir yumruk tıkadı”, “Dengemi kaybediyorum”, “Bayılacağım”, “Beyin kanaması geçiriyorum”, “Yer ayağımın altından kayıyor”, “Aklımı kaçırıyorum”, “Çıldırıyorum”, “Kontrolümü kaybediyorum”, “Yüz felci geçiriyorum”, “Kollarım benim değil gibi”, “Bacaklarım kopmuş gibi”, “Dizlerimin bağı çözüldü ”, “Tüm vücudum yanıyor, biber sürülmüş gibi”…
Hastalar kalp krizi geçirecekleri, beyninde önemli bir hastalık olduğu, felç olabilecekleri gibi kuşkularla acil servislere başvururlar. Çoğu zaman yapılan ilk tetkiklerde herhangi bir sorun saptanmamış olmasıyla da yetinmeyip daha ileri tetkik arayışları içine girerler. Sorunun psikolojik olduğunun anlaşılıp bir psikiyatra yönlendirilene kadar hastaların çoğu beyin tomografisi, beyin MR’ı, kalp anjiografisi gibi son derece pahalı, zahmetli ve riskli tetkikler yaptırırlar. Atak sonrasında kişide yeni bir atak daha yaşayacağı ya da atak sırasında ortaya çıkan bedensel duyumlarla ilgili yoğun endişe vardır. Aynı korkularla hastaların bir kısmı evde yalnız kalamama, kalabalık yerlere girememe gibi kaçınma davranışı gösterir ki bu durum kişinin mesleki ve sosyal yaşantısını ileri derecede kısıtlayabilir. Örneğin bir üniversite öğrencisi okula ancak babasının eşliğinde gitmeye başlar. Araba kullanamayan, boğaz köprüsünden geçemeyen, otobüse, vapura binemeyen, işini bırakan, ya da yıllarca tatile gidemeyen hastalar vardır.
Ofis içinde panik atakPsikolog Işın Akı’ya göre, panik ataklı çalışan, çalışma ortamında kendini belli eder. Bazı fizyolojik ipuçları verir. Kendini baskı altında hissettiği için patlayacak gibi davranır. Üzerindeki iş sorumluluğunu başka insanlara yönlendirmeye çalışabilir. Grup içinde dikkat çekici davranışları varsa sosyal ortamlardan, grupla çalışmaktan kaçabilir. Örneğin; yalnız bana bir şey olur da kimse yanımda olmazsa, ben bununla (iş veya durum) “nasıl başa çıkabilirim?” diye düşünürse, kendini bir grubun içine atmaya çalışır. Ailesi bu kişideki değişiklikleri görebilir. Sık sık devam eden terleme, iç sıkıntısı tepkileri, acelecilik, bana bir şeyler oluyor duygusu ile aileyi de tedirgin eder. Aile, bu şikayetin fiziksel olabileceğini düşünerek onu doktorlara götürür. Sonunda fiziksel değil psikolojik olduğu ortaya çıkar. Aile de sürekli fiziksel bir şeyin yok diyerek onu ikna etmeye çalışır.
İş görüşmelerinde de belli oluyorBu kişiler, bu özellikleri ile barışık olmadıkları için, durumlarının anlaşılacağından korkarak strese girerler veya bu özellikleri nedeniyle işlerini aksatacakları, iletişim kuramayacakları için de stres yaşarlar. İş görüşmelerinde kendilerini belli ederler. Fiziksel olarak kızarma, kalp çarpıntısı yaratarak onun etkisi ile seste değişme, panik halde olduğu için bakışlara yansıması, göz temasından kaçma, ellerde terleme, bir an önce bu konuşma bitsin gibi acelecilik. Beden duruşu olarak kendine güvensizlik... Anlaşılmak istememe nedeniyle kapalı beden duruşu görülür.
Çözüm ise, psikiyatrik ve/veya psikolojik terapi. Terapilerde, öncelikle bu duruma sebep olan olay-olaylar bulunuyor. Kişilik özelliğine ve soruna göre pek çok terapi tekniğinden en uygun olan uygulanıyor.
yenibiris.com

Kara Kuvvetleri Personel Alacak

27 Mart 2008 Perşembe

Kara Kuvvetleri Komutanlığı muvazzaf ve sözleşmeli astsubay alımı yapacak. Son başvuru tarihi 8 Ağustos

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na toplam 611 muvazzaf ve sözleşmeli astsubay alınacak.
Başvurular, 8 Ağustos'a kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın internet sitesinden yapılabilecek.
Komutanlık, piyade sınıfında 40 muvazzaf, 30 sözleşmeli, tank sınıfında 26 muvazzaf, 17 sözleşmeli, topçu sınıfında 20 muvazzaf, 14 sözleşmeli, hava savunma sınıfına 9 muvazzaf, istihkam sınıfına 10 muvazzaf, muhabere sınıfına 71 muvazzaf, ulaştırma sınıfına 14 muvazzaf, personel sınıfına 14 muvazzaf, 5 sözleşmeli (kadın), bakım 281 muvazzaf, ikmal sınıfına 46 muvazzaf, maliye sınıfına 4 muvazzaf, harita sınıfına 1 muvazzaf, bando sınıfında ise 1'i kadın ses sanatçısı 9 muvazzaf sözleşmeli toplam 611 personel alacak.

Başvurusu kabul edilen adaylara sınav merkezleri 15 Ağustos'ta internet aracılığıyla bildirilecek. Yazılı sınav, 23 Ağustos 2008 günü saat 15.00'te yapılacak. Yazılı sınav; Adana, Ankara, Balıkesir, Bolu, Çorlu, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, Isparta, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya, Manisa, Malatya, Samsun, Sivas, Trabzon ve Girne'de (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) yapılacak.
Yazılı sınav sonuçları ile başarılı olan adayların ikinci aşama sınav tarihleri yine internet üzerinden 1-5 Eylül 2008 tarihlerinde duyurulacak. Ön Sağlık, Fiziki Kabiliyet ve Yeterlilik Testi (Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı'nda 6-31 Ekim tarihlerinde yapılacak. Mülakat seçmeleri ve hastane sevk belgelerinin verilmesi ise 7-31 Ekim'de gerçekleştirilecek.
Asil ve yedek adaylar, 3-7 Kasım 2008 tarihleri arasında duyurulurken, güvenlik soruşturması Kasım 2008-Nisan 2009 tarihlerinde yapılacak. Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimi ise Nisan-Ağustos 2009 tarihleri arasında verilecek. Adaylar, 30 Ağustos 2009'da astsubaylığa naspedilecek (atanacak). Astsubaylar, sınıf okulu eğitimi, görev başı eğitimi ve ihtisas eğitimine Eylül 2009'dan itibaren alınacak.
Aranılan şartlar
Başvuracak adaylarda aranılan şartlar ise şöyle:

"Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, alınacak sınıf ve branşlara göre erkek ve/veya bayan olmak, taksirli suçlar hariç olmak üzere, affa veya zaman aşımına uğramış yahut para cezasına çevrilmiş veya ertelenmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adli sicilden çıkartılmış olsa bile, herhangi bir suçtan hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak, sivil okullardan herhangi bir sebeple çıkarılmamış olmak, her ne sebeple olursa olsun Türk Silahlı Kuvvetleri'nden veya askeri okullardan çıkarılmamış olmak (Askeri öğrencilikten kendi isteği ile ayrılanlar, askerliğini kısa dönem erbaş/er olarak yaparak terhis edilenler ile 1111 sayılı kanuna göre askerliğini erbaş/er olarak yaparak terhis edilenler hariç), yapılacak güvenlik soruşturmasında olumlu sonuç almak, tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü, ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış olmak, herhangi bir bayanla/erkekle nikahsız yaşamamak, Adli Sicil Müdürlüğü, ilgili Cumhuriyet Savcılığı ve yerli kayıtlı olduğu askerlik şubelerinden temin edilecek belgelerde; müracaat başlangıç tarihi itibariyle bakaya veya yoklama kaçağı olarak aranmamak veya bu suçlardan soruşturma altında olmamak veya para cezasına çevrilse dahi bu suçlardan ceza almamak, daha önce çalıştığı kurum ve kuruluşlardan disiplinsizlik veya ahlaki nedenlerle çıkarılmamış olmak, 4 yıllık fakülte/yüksek okul mezunu adaylar için, hakkında 'Yedek Subay Olamaz' kararı bulunmamak, yapılacak sınavlarda başarılı olmak."
Dünya

İş Bağlantılarını Müşterilere Dönüştürmek İçin İpuçları

Kazanç sağlamanın ve işletmenizi büyütmenin önemli bir bölümü, iş geliştirmeye odaklanmaktır. Doğru iş, müşteri ve çalışan öğelerini bir araya getirmiş olsanız bile, yeni fırsatları takip etmek önemlidir. Bunun için, mevcut müşterilerinizi elinizden kaçırmadan (bu süreç onları da etkileyecektir), bu fırsatları belirlemeniz, onları araştırmanız ve bulduğunuz bilgilerin kaydını tutmanız gerekmektedir. Bu süreç, yeni iş fırsatlarını ucuz maliyetle ve doğru zamanda yönetebilmesini sağlayacaktır.
Potansiyel müşterileri belirleyin: Belirli bir dönem için, çalışmak istediğiniz şirketleri ve şirket sayısını belirleyin. Örneğin: pazarlama sektöründe deneyim sahibi olan bir muhasebeci, kendisine pazarlama danışmanı olarak ayda beş iş fırsatını değerlendirme hedefi belirleyebilir. Potansiyel müşteriler bulmak ve yeni iş fırsatları yaratmak için ağ etkinliklerini izlemeniz, gazete ilanlarını ve sektör dergilerini takip etmeniz, yeni projeler ve sektöre yönelik seminerlerle ilgili haberleri incelemeniz gerekebilir. Faaliyet halinde bulunduğunuz sektör ve yeni iş fırsatları konusunda bilgi sahibi olmanız büyük önem taşımaktadır. Etkinlikler ve notlar, Outlook ve Excel ile izlenebilir. İletişim halinde olduğunuz şirketlerin kaydını bir Excel ya da Access veritabanında saklayabilirsiniz. Şirket adı, adresi, telefon numaraları, başvurulacak kişiler, ne zaman ve nasıl başvurulduğu, ne görüşüldüğü, olası çalışmalar, ne zaman başvurulacağı ve genel notlar gibi bilgileri izlemelisiniz. İşlemler ve sonraki görevlerin yanı sıra şirket başvuru bilgileri de Outlook’a kaydedilmelidir.
Potansiyel müşterileri değerlendirin: Müşterilerinizi belirledikten sonra, onları değerlendirip gerçek fırsatlar olup olmadıklarını belirlemelisiniz. Değerlendirmenizde, aşağıdaki konuları göz önüne alabilirsiniz:
>>Şirket içinde doğru bağlantılara sahip misiniz?
>>Onlara doğru servisleri sunabiliyor musunuz?
>>Web sitelerinde onları anlamanıza yardımcı olacak bilgiler var mı?
>>Bu şirketle çalışmaya başlamak için herhangi bir sakınca bulunuyor mu?
>>Bu müşterinin büyüme potansiyeli var mı, yoksa iş ilişkinizi sürekli hale getiremeyecek misiniz?
>>Kararları kim alıyor? Onlara nasıl ulaşabilirsiniz?
Şirket profilini genişletin: Ne kadar küçük bir işletme olursanız olun, şirket profilinizi genişletirseniz daha az çabayla daha fazla yeni iş bağlantısı yapabilirsiniz. Potansiyel müşteriler, oluşturduğunuz şirket profiline bakıp sizinle çalışmak isteyebilmelidir. Şirket profilinizi genişletmek için afişler kullanabilir, sektöre yönelik dergilere reklamlar verebilir, bir seminere sponsorluk yapabilir, medyada yer almaya çalışabilirsiniz. İşletmenizin boyutuna, konumuna ve hedef pazarına bağlı olarak faaliyet alanınız da şekillenecektir; örneğin yerel, bölgesel ya da ulusal bir şirket haline gelebilirsiniz.
Kendinizi tanıtın: Potansiyel müşterilerinize şirketinizin ürünlerini mümkün olduğunca tanıtmaya çalışın. Örneğin, onlara bir broşür ya da haber bülteni gönderip birlikte çalışmayı önerin; çalışmalarınızdan ya da ilgili ve ilginç makalelerden bahsedin. Not: Doğrudan pazarlama araçlarından birini kullanmadan önce, gizlilik ilkesine uygun hareket ettiğinizden emin olmalısınız. Word ile standart mektup şablonları oluşturup, şirket tanıtımıyla/broşürlerle potansiyel müşterilerinize gönderin. Ayrıntıları tekrar tekrar girmemek için, mektupları birleştirirken veritabanınıza (Excel, Access ya da Outlook) bağlantılar kullandığınızdan emin olun. Belirli bir iş fırsatı yoksa, bu süreçten kesin bir sonuç alacağınız zamanı önceden bilemezsiniz – sabırlı olun. Bir şirketle herhangi bir iş bağlantısı yapılması için altı ay geçmesi gerekebilir.
Toplantı ayarlayın: Ve randevu almayı başardınız… artık kendinizi satmanız gerekiyor. Toplantıyı çalışma biçiminize uygun olarak yönlendirmeye çalışın; örneğin, bir PowerPoint sunumu kullanın ya da bilgilendirici açıklamalar yapın. Toplantı biçimini önceden belirleme şansınız yoktur, ama rahat davrandığınızdan ve hazırlıklı olduğunuzdan emin olmalısınız. Bu toplantı sırasında, önceki aşamalarda edindiğiniz bilgileri kullanmaktan çekinmeyin.
Takip edin: Becerilerinizi ve neler yapabileceğinizi sergiledikten sonra sürece devam etmelisiniz – ilişkiyi sürdürmek büyük önem taşımaktadır. Bu sürecin önemli bir parçasıdır ve önceki adımlar kadar özen gösterilmelidir. Görüşme sırasında gündeme gelebilecek konulara özen gösterilmelidir – ya da, ilginç/ilgili bir makale ya da istatistik bulup onlara göndererek tartışmayı güncel tutabilirsiniz. Gönderecek bir malzemeniz olmasa bile, fırsat sunduklarından dolayı onlara teşekkür etmeye değer. Koşullara ve hislerine bağlı olarak, bunu telefonla ya da e-posta yoluyla yapabilirsiniz. İyi şanslar!
Kaynak: www.microsoft.com

PAZARLAMAYA TÜRKÇE İSİM

Gönüllü pazarlamacılar sayesinde ürünlerini geniş tüketici kitlesine ulaştırmayı başaran ABD’liler, Türk markalarına ilham veriyor. İngilizce "word of mouth" adı verilen bu pazarlama yönteminin Türkçe’de genel kabul görmüş bir adı henüz yok. İnternette hangi ismin verilmesi gerektiği yolunda tartışmalar var. Ama bir yandan da bu pazarlama yöntemi konusunda bazı denemeler yapılıyor.
ABD’de yeni bir pazarlama yöntemi olan "ağızdan ağıza" veya "kulaktan kulağa" pazarlamanın büyük ilgi gördüğünü ve bu işi gönüllü olarak yapanların sayısının 1 milyona ulaştığını yazmıştım iki hafta önce. WOMM (Word of Mouth Marketing) adı verilen bu yöntemin Türkiye’de henüz uygulanmadığını belirttim. ABD’de ağızdan ağıza pazarlama yapan şirketlerin Türkiye’deki merkezleri bazı denemeler yaptıklarını, ancak henüz ABD’deki gibi uygulanmadığını söylediler.
Türkiye’de şirketlerin yabancısı olduğu ağızdan ağıza pazarlamayla ilgilenenlerin sayısı meğer çokmuş. Çok sayıda pazarlama uzmanından ve WOMM’la ilgili araştırma yapan, eğitim veren okurdan e-posta ve telefon aldım.WOMM’un Türkiye’de yeni yeni tartışılmaya başlandığını, adı üzerinde bile henüz fikir birliği sağlanamadığını anlatıyorlar. ABD’deki şekliyle Türkiye’de uygulanmadığını, ancak bu yönteme benzeyen henüz emekleme aşamasında sayılacak bazı çalışmalar yapıldığını söylediler.
Önce Adı Konsun
Türkiye’de bu pazarlama şekli benimsenmeden önce, adı konsa daha hayırlı olacak. Yoksa herkes kendi kafasına uyan karşılığı kullanarak, kafaları iyice karıştıracak. Konuyla ilgilenen uzmanlar bile isim konusunda anlaşabilmiş değil ve yardım bekliyorlar.
MediaCat dergisinde WOMM’la ilgili yazılar yazan Renan Tavukçuoğlu, "ağızdan ağıza" pazarlama denmesini daha uygun buluyor. Yine de sorunun tartışılması ve uygun bir karşılığın bulunması için çağrıda bulunuyor.Renan Hanım, ağızdan ağıza pazarlama yapan gönüllülere ücret ödenmediğini, ücretsiz ürün ve etkinlik davetiyesi gibi hediyelerle daha çok manevi tatmin sağlandığını söylüyor. WOMM’la ilgili Türkçe kaynak az. Daha çok e-posta grupları veya internet günlüklerinde tartışılıyor. İngilizce kaynak için internette herhangi bir arama motoruna girip "WOMM" yazılması yeterli. İstemediğiniz kadar çok bilgi, araştırma, tartışma çıkacak karşınıza.
Bu Yöntemle Türkiye’de de İlgilenenler Var
Türkiye’de WOMM’la ilgili çalışma yapan veya konuyla ilgilenenlerden gelen e-postalardan bazılarına bilgi için yer veriyorum.
Kaynak: Hürriyet İnsan Kaynakları Gazetesi
Arzu ÇAKIR
Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı

Doğrudan Pazarlamada Firmanıza Fırsat Yaratmak

İnsanların dikkatini çekmek istiyorsanız, fırsat sunarken şu özelliklerden en az biri, tercihen de hepsi ona dahil olmalıdır:
İnandırıcılık Katılım Yaratıcılıkİnandırıcılık: Her şeyden önce, sunduğunuz fırsat inanılır olmalı. Eğer bilgisayar kağıdı satıyorsanız, şöyle bir öneriye kimse inanmaz: ‘50 dolar tutarında kağıt alırsanız size bedava bilgisayar vereceğiz’. Toplum olarak bilinçli alıcılarız. Çok pahalı bir şeyi parasız elde edeceğimizi söyleyen birisine (veya firmaya) inanmayız. Öte yandan bilgisayar satıyorsanız ve önerinizde ‘Bugün bir bilgisayar alana 50 dolarlık kağıdı ücretsiz veriyoruz’ derseniz, bunu ciddiye alabiliriz. Sezon sonunda yüzde 70’lik bir indirimi anlayabiliriz, mağazalar yeni mevsim ürünleri için yer açmak zorundadırlar. Fakat bunun dışında bir zamanda yüzde 70 indirim görürsek sunulan malın defolu olup olmadığını düşünürüz.
Katılım: Çokbilmiş tüketiciler olarak, çoğumuz, benim ‘görmeden geçmek’ adını verdiğim durumdan yakınırız. Bazı fırsatlar o kadar sıradandır ki, onları algılayamayız bile. Ürün ve hizmet az da olsa bir ilgi uyandırmalı, fakat müşterinin onu satın alması için özel bir nedeni yoksa bu ilgi çabucak kaybolacaktır. Örneğin genellikle yüzde 10 indirim pek ilginç değildir. Bir dahaki alım için 10 dolarlık bir kupon biraz daha çekicidir. Bununla birlikte, ‘Bir tane alın, ikincisi yarı fiyatına’ diye bir fırsat görürsek ilgimiz iyice artar. Hemen, özellikle de pahalı bir ürünse ne kadar tasarruf edeceğimizi hesaplamaya başlarız.
Yaratıcılık: En yüksek yanıtı toplayan fırsatlar diğerlerinden farklı olanlarıdır. Katılımcıdırlar, fakat biraz daha önerilen ürün veya hizmete özgüdürler ve yaklaşımları daha insancıldır. Aşağıda karşı konulmaz bir fırsat göreceksiniz:
Bu brownilerin tarifi uzun yıllardır ailemize aittir. Yüz yıllardır, tadanlar lezzetine ve kokusuna bayılıyorlar. Bur kutu browni alırsanız, size ninemizin özel tarçınlı kurabiyelerinin tarifini vereceğiz. Bu tarifi hiçbir yemek kitabında bulamazsınız. Onu yalnızca kendi müşterilerimize özel bir armağan olarak saklıyoruz. Afiyet olsun!
İpucu: Kişileri seçerek sunulan fırsatlar son derece çekicidir. Ürününüz kısıtlı sayıdaysa, dükkanlarda bulunmuyorsa ya da firmanıza özelse, bunu göze çarpacak şekilde ön plana çıkartın.
Kaynak: Lois K. Geller, Karlı Doğrudan Pazarlama (Sistem Yayıncılık)

Gerçek Patron Müşteridir

26 Mart 2008 Çarşamba

Maaş çeklerini, ikramiyeleri, sağlık sigortasını, vergileri ve diğerlerini karşılayan müşterinin parasıdır. Çünkü çalı­şanlara ödeme yapan müşteridir, zaten çalışanlar bütün ça­lışanlar patron dahil müşteri için çalışırlar. Bundan dolayı, bir şirketteki her iş müşteri çekmek veya müşteriyi tutmak üzere yapılandırılmış olmalıdır. İstisnasız! Eğer bir iş direk ve dolaylı olarak müşteriyi çekemiyor veya tutamıyorsa, o iş gereksizdir ve dolayısıyla ya bırakılmalıdır ya da başka bir şirkete devredilmelidir.
Patron herkese sürekli müşteriler için çalıştıklarını hatırla­tır. Büyük patronun bir sorumluluğu çalışanlarına müşteriyi nasıl çekeceklerini ve nasıl tutacaklarını öğretmektir. Patron daima şirketle müşteri arasındaki engelleri ortadan kaldırmaya çalışır. Büyük patron her zaman çalışanlarını müşteriyi tutmalarını engelleyen kısıtlayıcı şirket ihtiyaçlarından kurtarır.
Büyük patron satış gücünün raporla­malarını azaltır ki satışçılar işini yapabilsinler. Büyük patron üretim darboğazlarını azaltır ki üretim yapanlar ürünlerini zamanında tamamlayabilsinler. Her çalışanın müşteri için çalışması gerçeği basit bir kav­ramdır, fakat ilginç bir şekilde bazı insanların bunu tam an­lamıyla kavraması zordur. Bazı çalışanlar bir birlik için çalıştıklarını sanıyorlar. Yanlış! Bir birliğe bağlıdırlar ama şirket­lerine ödeme yapan müşteri için çalışıyorlardır. Bazı kamu çalışanları motorlu araçlar bölümünde, polis departmanında, hükümet için veya öğretmenler birliğinde çalıştıklarını sanı­yorlar. Yanlış! Bu insanlar vergileriyle onların maaşlarını kar­şılayan vatandaşlar için çalışıyorlar. Vatandaşlar, metro çalı­şanları, öğrenciler ve öğrencilerin aileleri ödeme yapan müş­terilerdir. Bazıları XYZ şirketinin pazarlama bölümünde karizmatik patronları, kendileri veya bir yardım derneği ya da kilise için çalıştığını sanıyor. Ama ne müşteri ne de para var. Ne para, ne misyon. Ne para, ne papazlık. Ne para, ne askerlik. Ne para, ne yöneticiler (ne patronlar). Müşteriler gerçek patronlardır. Ve memnun kalmayan müşteri her gün çalışanlarını işten çıkarır.
Kaynak: Jeffrey J. Fox’un “Büyük Patron Olmaya Giden Yol” isimli kitabından alınmıştır.
kobifinans

Bakkallıktan Perakende Zincirine


Ticarete 1981’de Bitlis’te bakkallıkla başlayan Hikmet Kiler’in çocukları şirketi hızlı büyüttü. İlk büyük mağazayı açarken Almanya, Hollanda, İngiltere, İtalya ve Fransa’da inceleme yapan Kiler Ailesi, İngiliz Sainsburry’den ilham aldı. Kiler’in en önemli başarı sırrı ise: Yüzde 60 peşin alım!
Hikmet Kiler, 1984’te de İstanbul’a 150 metrekarelik bir market açarak büyük denize demir atmış.

Şu anda iştirakler hariç 2500 çalışanı olan Kiler, 2003’te 150 milyon dolar olan cirosunu 2004’te 220 milyon dolara çıkardı. Kiler Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Kiler, başarı sırlarını böyle anlatıyor; “Biz 3 erkek 1 kız kardeşiz. 1994’e kadar orta ölçekli market-mağazalar açarak ilerledik ve böylece 4 Kiler oldu. 1994’te ise, radikal bir karar alarak o zamana kadar yaptığımız marketçiliği tamamen bıraktık. Daha büyük mağazacılığa geçme kararı aldık. Asıl büyüme de bundan sonra yaşandı.”
İlk büyük Kiler’i Bakırköy’de 1000 metrekarelik bir alanda açtıklarını anlatan Ümit Kiler, büyük mağazacılık yapmanın işi de zincirleme büyüttüğünü söylüyor; “İşimizi hiçbir zaman aile içinde ‘ortaklık’ olarak görmüyoruz. Aramızda birlik var. Ailenin birliği işin de birliği anlamına geliyor.” Kiler’in ikinci büyük mağazası 1995’te Avcılarda açılıyor. Ümit Kiler, E–5 karayolu üzerindeki 6500 metrekare kapalı alana sahip bu Kiler’in kendileri için dönüm noktalarından biri olduğunu belirtiyor; “Orada Kiler ismini, ’ucuzluk misyonunu’ çok iyi duyurabildik. Avcılardaki başarıdan sonra daha profesyonel düşünerek Almanya, Hollanda, İtalya, Fransa ve İngiltere’ye gidip; kendimiz için en uygun perakende modelini aradık. Bugün müşteri bağımlılığımız yüzde 60’ýn üzerinde seyrediyor.”
Kiler’in “ucuz büyük mağaza” konseptine oturduğunu savunan Ümit Kiler, bunu başarmak için basit bazı prensipleri uyguladıklarını anlatıyor; “Biz alımlarımızın yüzde 60-80’ini nakit-peşin öderiz. Piyasada bu konudaki ortalama oran yüzde 20’lerdedir. Peşin alım oranımızın yüksekliği bize çok büyük fiyat avantajı sağlıyor.“
Kiler’in sebze ve meyve organizasyonunda da radikal bir karar alarak İstanbul Hali’ni devreden çıkardığını söyleyen Ümit Kiler; “Antalya’da kendi büromuzu kurduk ve Antalya Hali içinde büyük bir depo aldık. Kendi araçlarımızla kendi sebze ve meyvemizi tarladan alıp Antalya Hali’ne getiriyoruz. Bu operasyon sayesinde fiyat ve kalitede çok büyük avantaj sağladık” diyor.
Kaynak: KobiFinans Dergisi 13. Sayı

Geleceğin İş Fırsatları

Türkiye az sermayeyle gerçekleşen küçük işlerle tanışacak. Perakendeciliğin yeni nesil bağımsız örnekleri batıda da giderek yaygınlaşıyor...
Uzunca bir süredir girişimcilerimize KOBİ temelli "imalat fikirleri" üzerinde ufuk açmaya çalışıyorum. Haftalar önce "kondanse süt" le başlayan bir dizi öneriye bir başka kulvardaki fırsatları tanıtmak için kısa süreliğine de olsa ara vermek zorundayım. Ancak çok sayıda mail alıyorum ve okuyucuların çoğu dergimizin geçmiş sayılarını bulamamaktan yakınıyor.
Bu projeleri toplu şekilde yeniden vermeyi uygun gördük. Ayrıca, peş peşe yayınladığımız bu projelerle ilgili bana çok sayıda soru geliyor. Maalesef bunları yanıtlamam hem teknik hem de zaman açısından mümkün olamadı. İşte bu soruların ortak nitelikte olanlarını bu ek kitapçıkta kısaca yanıtlamayı da düşünüyorum.
Perakendeciliğin Fırsatları

Önümüzdeki haftadan itibaren tüm dünyada gelişen "trendy ticaret konseptleri" ni ele alacağım. Biliyorsunuz, küçük ölçekli perakende ticaret tüm dünyada olduğu gibi bizde de büyük sermayenin baskısı altında.
En iyi köşe başında restoran açmak, ya da taze meyve sebze satmak artık bizde de tarih olmak üzere... Büyük "mall" lar "shopping center" ler; kısacası organize AVM’ ler (alışveriş merkezleri) etrafımızı çevrelemiş durumda.
İşte bu nedenle ancak farklı anlayışlar bu değişime aldırmadan yoluna devam edecek; rekabetin etki alanına girmekten kurtulacak. Bu doğrultuda "yeni nesil ticaret" konularını ele alıp bunların olabildiğince basit olanlarını örnekleyerek önünüze bir ufuk açmak istiyorum. Geleneksel tanımıyla bu "köşebaşı işler" tüm dünyada bugün yaratıcılığın ve farklılığın simgesi haline gelmiş durumda. AVM’ lerin etki alanı dışında bağımsız projelerden oluşan bu önerileri bir öncekiler gibi dizi şeklinde sunacağız. Projelerin arasında Türkiye’de henüz yapılmamış "ilk" leri bulacaksınız.
Fazla riske girmeden, büyük sermaye bağlamadan kentin uygun noktalarında açacağınız "orijinal bir mekân" size belki de kısa sürede "zincir" olma şansını da vaat edecek.
Aradığınız Burada Olabilir
Eğer "Para dergisi" nin önümüzdeki sayılarını kaçırmazsanız arşivinizde 15 adetten meydana gelen bir "kolay ve bağımsız işler koleksiyonu" na sahip olacaksınız. Bu projelerde geleceğin perakende pazarındaki AVM bağlantısız işlere değineceğim.
İş fikirlerini kendi buluş ve katkılarınızla zenginleştirip olgunlaştırdıktan sonra artık "kişisel girişiminizin" ilk startını verebilirsiniz. Örneğin "turistik noktalarda", "yaya bölgelerinde" hatta "alışveriş merkezlerinde" oldukça küçük mekânlar açabilecek; sadece tek bir enstrümanla harika işler gerçekleştirebileceksiniz. Şimdiden bu akımın "moda" olduğunu ve Amerika’da bile bazı metropollerde oldukça popüler hale geldiğini ifade etmekte yarar var.
Projelerde ufak bir kabin içinde "jetonla çalışan düzenekler" den bilgisayar yardımıyla "genel sağlık analizi" yapan otomatlara kadar ilginç inovasyonlar var. ABD’de perakende zincirlerinde bulunan bağımsız işyerleri hızla yeni "kâr merkezlerine" dönüşüyor. Örneğin WalMart’ın bazı mağazalarında bağımsız "corner" uygulamaları başlamak üzere. Bugün sokakta, turistik bölgelerde, marketlerin içinde "bilgi teknolojisi" vaat eden ürünler gerçekten insanın başını döndürecek kadar zengin. Ancak bunlara alıcı gözüyle bakmak ve bizim yaşam koşullarımıza adapte etmek şart...
Yeni nesil küçük perakende işleri genellikle çok az personel tarafından yürütülüyor. Tamamı iyi bir gözlem sonucu bir ihtiyacın keşfedilmesiyle ortaya çıkmış buluşsal girişimler bunlar. Örneğin, "fastfood sistemleri" yle ilgili ciddi bir evrimleşme süreci yaşanıyor. Klasik "hamburgercilik" artık yavaş yavaş devrini doldurmak üzere...
Yeni buluşlar ve yeni lezzetler aynı anda devreye giriyor. Bunların başında "deniz ürünleri" bazlı yeni bir trend var. Balığın ve deniz kabuklularının en lezzetli şekilleri fast food sektörünün temel direklerinden biri haline gelmiş durumda.
Bizim birkaç adetle sınırlandırdığımız "patates çeşitleri" bile kılık değiştirip sıra dışı işlerin simgesi haline getirilmiş. Patatesin bolca yetiştiği bir ülke için değerli bir fırsat...
Makarna ve pizzayla ilgili olarak da ilgi çekici gelişmeler var. Amerika bu kervana etnik lezzetler katmış; Meksika mutfağı başta olmak üzere Japon ve Uzakdoğu’nun sofistike yemekleri artık bu alanın içine giriyor. Keza mısırla ilgili bize kadar gelen pratik örnekleri takiben yeni iş alanları ortaya çıkmış. Tüm bunlar perakendeciliğin buluşsal açılımları. Gelişmelere eleştirisel gözle baktığımızda bizim geleneksek tatlarımızın bu trende niçin dâhil olmadığına şaşırmamak elde değil.
Son trend ise "şekercilik" ve "çikolata üretimi" üzerine... Çikolatayı sadece "sert biçimiyle" tanıyanlar epey şaşıracak; onu yeni uygulamalar kılıktan kılığa sokmuş durumda. Sıra dışı küçük işler sadece bunlarla sınırlı değil; "inovasyonlar" da almış başını gidiyor. Basit bir teknolojiye bağlanmış sanat değeri taşıyan basit işlerden, gençlere yönelik sağlık ve eğlence odaklı işlere kadar onlarca buluş var. Tüm bu gelişmelere karşın, özellikle ev kadınlarına yönelik perakendeciliğin ayrı bir ihtisas alanı haline gelmesi de hayli ilginç... Burada "temel ihtiyaçlardan" "beslenmeye", "hobi faaliyetlerinden" "kişisel nitelikli ürünlerin satışına" kadar ilginç işler dikkat çekiyor.
Kaynak: Para Dergisi/Nur DEMİROK
www.paradergi.com.tr

İşten kovulmanın 101 eğlenceli yolu

25 Mart 2008 Salı


İşinizden hızla ayrılmak mı istiyorsunuz? Bu yazıdaki taktiklerle en hızlı şekilde işinizden kurtulabilirsiniz. HR World editörleri tarafından hazırlanan bu listedeki her öneri birbirinden ilginç, fakat bunları uyguladıktan sonra akıl sağlığınızdan şüphe ederlerse şaşırmayın.
İnsankaynaklari.com’un tavsiyesine kulak verin, bunları ofiste denemeyin!
1. Devir müzayede devri:
Eğer biri tel zımbanızı ödünç almak isterse ona müzayededeki herkes gibi açık artırmaya katılmasını söyleyin.
2. Saçmalamanın dayanılmaz zevki: Kendinize yüksek öncelikli görevler belirleyip bunların listesini yapın. Listenin en başına da ofiste gevezelik etmeyi koyun. Sonra bu listeyi tüm ofise dağıtın.
3. Mevziinizi savunun: Ofiste size ait bölgeyi kaleye çevirin ve geçmek isteyen herkesten parolayı söylemesini isteyin.
4. Fotokopi makinesi çıldırmış olmalı: Fotokopi makinesinin ayarlarını bozun. Örneğin, her belgeden 300 kopya çekecek şekilde ayarlayın.
5. Çekmece de bir tür enstrümandır: Seçtiğiniz birkaç arkadaşınızın çekmecesine düğmesine basınca müzik çalarak dans eden oyuncaklardan koyun. Böylece oyuncak kapanana kadar arkadaşınızın gürültü etmesini sağlamış olacaksınız.
6. Eskiden sandalye mi vardı:
Erkenden gelin ve tüm ofistekilerin sandalyelerini ortadan kaldırın, bir tek sizinki kalsın.
7. Mikrodalga hayatı kolaylaştırır: Haşlanmış yumurtayı ofisteki micro dalgaya koyun ve hiçbir şeyi temizlemeyin.
8. Sen yenisin galiba: İşe yeni başlayanların yolunu keserek hâlâ vakitleri varken kaçmalarını haykırın.
9. Tart almaz mıydınız: Arkadaşlarınıza dağıtmak için ofise küçük meyveli tartlar getirin. İkram ederken tartların meyvelerini çalın.
10. Çay-kahve makinesinin Robin Hood’u: Bir bozuk paranın ortasını delip ip geçirin. İpi elinizde tutarak parayı çay-kahve makinesini atın. İçeceğinizi aldıktan sonra herkesin gözünün önünde parayı geri çekin ve hiçbir şey olmamış gibi davranın. Hatta aldığınız içecekleri sizi kınayanlara ikram edin.
11. Evcil hayvanım olmadan asla: Evcil hayvan olarak yılan besleyin ve ofisinize götürüp serbest bırakın.
12. Monitörlerin tatil günü: Ofise mesai başlamadan bir saat önce gelin ve kendinizinki hariç herkesin bilgisayarının monitörünün fişini çekin. İş arkadaşlarınız ne olduğunu anladığında en sevimli gülüşünüzü takınıp “Bugün monitörlerin tatil günü” diye haykırın.
13. Minder şakası: Herkesin sandalyesine kötü sesler çıkaran hava yastıklarından koyun. Oturdukları zaman karşılarına geçip gülün.
14. Telefon sanatı: Canınız sıkıldığında sevdiğiniz bir şarkının melodisini telefonunuzun tuş sesleriyle oluşturmayı deneyin. Mesela “Daha dün annemizin” şarkısını 321 2333 222 333 321 2333 321 321 sayılarıyla çalabilirsiniz. Böylece hem yakınınızdaki arkadaşlarınızı rahatsız etmiş hem de telefonunuzu meşgul etmiş olursunuz.
15. Buzdolabının rayihası: Cuma akşamı işten çıkarken buzdolabının fişini çekin. Pazartesi günü herkes ofise sinen pis kokuyla haftaya başlasın.
16. Kukla saldırısı: Tuvaletlere pantolonu ve ayakları gözüken kuklalar koyup içeride biri varmış gibi gözükmesini sağlayın. Ofiste büyük bir kriz yaratmayı başarabilirsiniz.
17. Ofiste havuz keyfi: Ofise bir çocuk havuzu getirin. Herkes çalışırken su soğutucusundan bardak bardak su taşıyarak havuzu doldurun. Sonra da mayonuzu giyip içine oturun.
18. Yazın dondurma gibisi yok: Yaz aylarında, sıcağın en çok hissedildiği bir gün ofise dondurma getirip arkadaşlarınıza ikram edin. Fakat dondurmaları vermeden önce yalayın.
19. Ojeli kalemler: Ofisinizdeki mürekkepli kalemlerin içini kırmızı ojeyle doldurun. Bütün resmi belgeler ve yazışmalar süslü olsun!
20. Ofiste tatil: Masanızın etrafına biraz kum serpin, yanınıza bir plaj şemsiyesi açın, bikninizi giyip kokteylinizi aldıktan sonra patronunuzdan sırtınızı yağlamasını isteyin.
21. Mazaret kağıdı: İşe geç kalın. Patronunuz neden geç kaldığınızı sorduğunda annenizden aldığınız mazaret kağıdını gösterin.
22. Alternatif asansör müziği: Ofisteki asansörün müziğini heavy metal şarkılarla değiştirin.
23. Yemeğin üzerine şekerleme: Her gün öğle yemeğinden sonra koltuğunuzda geriye yaslanıp bir saat kadar uyuyun. Sizi uyandırmalarını önlemek için büyük bir kağıda “Lütfen rahatsız etmeyin” yazıp masanızın önüne yapıştırın.
24. Kağıt bardak sabotajı: Ofisteki tüm kağıt bardakların altına küçük birer delik açın. Sonra herkese birer tane poşet çay ikram edin.
25. Anlaşılmaz e-posta adresi: E-posta isminizi çok uzun ve karmaşık bir isimle değiştirip değiştiremeyeceğinizi sorun. Örneğin, ofisin_ilahe_peri_prensesi@şirketiniz.com gibi.
26. Arkadaşlarla mangal sefası: Ofise bir mangal getirin. Tüm arkadaşlarınızı ofisten arayarak mangal yapmaya davet edin. Diğer ofis çalışanlarının önünde mangal yapıp yiyin ve onlara ikram etmeyin.
27. Define avı: Yazıcının kartuşunu ve kağıtları saklayın. İş arkadaşlarınızın bunları bulması için not kağıtlarına küçük ipuçları yazıp arkadaşlarınızın define avı oynamasını seyredin.
28. Vücut geliştirme şampiyonu: Sanki bir anda kaslanmışsınız gibi gömleğinizin içine koyacağınız yastıkçıklarla tüm dikkati üzerinizde toplayın.
29. Cilt bakımı ihmale gelmez: Önemli bir toplantıdan önce tuvalette yüz maskesi yapın ve toplantıya öyle girin.
30. Müzik “zevki”: Arabeskten rap müziğe kadar her türden şarkıyla dolu bir CD hazırlayıp ofiste çalın. Teybinizin sesini sonuna kadar açmayı da unutmayın.
31. Patronun evi satılık: Gazeteye kelepir ev ilanı verip patronunuzun telefonunu yazın.
32. Klavyeler de ayran sever: Akşam herkes çıktıktan sonra tüm klavyelere ayran dökün.
33. Elm Sokağında Kabus: Korkutucu olmak için sürekli ölümden bahseden şarkılar dinleyin, ölüm hakkında konuşun, bilgisayarınızın duvar kağıdını ve ekran koruyucusunu ölüm temalı resimlerden seçin. En beğendiğiniz filmin Elm Sokağı’nda Kabus olduğunu her yerde söyleyin.
34. Şarkılarla yaşamak: Size sorulan tüm sorulara Sezen Aksu’nun şarkılarıyla yanıt verin. Örneğin “Sıkıldım sıkıldım uçmak istiyorum” gibi.
35. Tişört farkı: Her gün üzerinde iğrenç, saldırganca yazılar yazan tişörtler giyerek işe gidin.
36. Ofiste tadilat var: Masanızın yanındaki duvara kocaman bir delik açarak kendi pencerenizi inşa edin.
37. Yapılacak en iyi şey, hiçbir şey yapmamaktır: Bırakın telefon çalsın. E-postaları görmezden gelin. Bırakın tüm işleri patronunuz yapsın.
38. Beyaz yalanlar: Her yerde, herkese olur olmaz yalanlar söyleyin. Örneğin “Türkçe anlamıyorum” gibi.
39. Bayramlar özeldir: Yılın özel günlerinde o güne uygun giyinin. Mesela Kurban Bayramı’nda koç boynuzları takın.
40. Pasta deyip geçmemek lazım: Kurufasulye, nohut gibi baklagillerle hazırlayacağınız çikolatalı pastayı ofise getirip kestaneli pasta olduğunu söyleyin. Büyük bir pasta yapıp malzemesini bol tutun. Bölmece bütün arkadaşlarınıza kocaman bir dilim ikram edebilirsiniz.
41. Histerik anlar: Patronunuz sizden bir iş istediğinde ya da arkadaşlarınız işle ilgili bir şey sorduğunda “Bunu bana nasıl yaparsın” diyerek ağlayın.
42. Paronaya zamanı: Bilgisayarların içinde küçük kamerelar yerleştirildiğini ve herkesin ne kadar çalıştığının sürekli izlendiğini iddia edin. Size inanan en azından birkaç kişi çıkacaktır.
43. Megafonun iktidarı: Ofiste yalnızca megafondan konuşun. Özellikle patronunuzla telefonda konuşurken...
44. Ofisin virüs kaynağı: Tüm arkadaşlarınıza şarkı gönderme bahanesiyle virüs yollayın. Teknik destek departmanı virüsleri temizledikçe yenisini yollayın.
45. Kim takar mesai saatini: Çıkış vaktinde işe gelip giriş saatinde eve gidin.
46. Huysuz kedi sendromu: Soyunuzun kedilere dayandığını iddia edin. Her cümlenizin sonunda miyavlayın; sizi kızdırdıklarında ise tıslayın.
47. Çalışmak vakit kaybıdır: Birkaç gün üst üste işe gitmeyin Eğer işyerinden yapacak daha önemli işleriniz olduğunu, şirketin önemsiz işleriyle vakit kaybedemeyeceğinizi söyleyin.
48. Çok iş var: Mesai saatleri içerisindeki bankalardaki işlerinizi halledin, faturalarınızı yatırın, arkadaşlarınızla yemeğe çıkın, sinemaya gidin, ofis gereçlerini kişisel işleriniz için kullanın. Neden böyle davrandığınızı soranlara basit bir işle ilgilenemeyecek kadar değerli olduğunuzu söyleyin.
49. Çığlığın gücü: Farklı durumlar için birçok çığlık geliştirin. Konuşmak yerine çığlık atmayı tercih edin.
50. Kuşku duymak kuşkusuz gerekli: İnsanları bıktırana kadar sürdürün her şeyle ve herkesle ilgili sorular sorun. Verdikleri cevapları tatmin edici bulmadığınızı, araştırmaya devam etmelerini söyleyin.
51. “Yok ben anlamak”: Yabancıymışsınız gibi davranın. Ara sıra diliniz Türkçeye kaysa da bunu reddedin.
52. Kokulu uğur: Bir kalıp peyniri evinizde iyice kokutun. Daha sonra bu peyniri ofisteki masanızın üzerine koyun. Kaldırmanızı isterlerse yıllardır atmadığınız uğurlu peyniriniz olduğunu söyleyin.
53. Herkesin felekten bir gün çalmaya ihtiyacı vardır: Bir gün işe gelirken içkinizi ve mezelerinizi de getirin. Kendinize güzel bir çilingir sofrası kurun. Elbette ki çalışma arkadaşlarınızı da davet edin.
54. Heavy metal vazgeçilmezdir: Ofisinizin duvarlarına heavy metal gruplarının posterlerini asın. En önemlisi her an yüksek sesle heavy metal dinleyin.
55. Borazan sesi, sahibinin sesi: İş arkadaşlarınıza seslenmek istediğinizde borazanı çalın. Telefonu açtığınızda da “Alo” yerine borazanı kullanın. En önemlisi patronun odasına girerken kapıyı çalmak yerine borazanınızı konuşturun!
56. “Hayırlı” işler: Taşıyabildiğiniz tüm ofis malzemelerini toplayıp hayır kurumlarına bağışlayın.
57. İmkansız randevular: Randevularınızı var olmayan günlere verin. Örneğin 30 Şubat ya da 31 Eylül gibi.
58. Kapı açmak zor zanaat: Mesai saati başlamadan 30 dakika önce gelip ofisteki tüm kapılara vernik ya da renksiz tutkal sürün.
59. Nargile keyfi: Ofise nargile getirin. Büro sandalyenizde bağdaş kurup nargilenizi keyifle için. Hatta isteyenlere saatlik kiraya verebileceğinizi söyleyin.
60. E-posta kontrolt: E-postalarınızı o kadar sık kontrol edih ki başka bir iş yapmaya vaktiniz kalmasın. Ancak ‘Gelen Kutusu’ yerinde ‘Silinmiş Öğeler’e bakın.
61. Haberdar olmak herkesin hakkı: Başta patronunuz olmak üzere işyerinizdeki herkese, her konuda e-posta gönderin. Tuvalete her gittiğinizde, her kahve molası verdiğinizde, tel zımbanıza zımba doldurduğunuzda, annenize telefon ettiğinizdeki ofisteki herkesi bir e-posta ile bilgilendirin.
62. Alternatif performans kartları: Çalışma arkadaşlarınız için performans kartları hazırlayın. Onları dış görünüşlerine, aptallıklarına, tembelliklerine ve maaşlarına göre sınıflandırın.
63. Yeni bir e-posta imzası: E-postanızdaki imzanıza saldırganca bir yazıyla değiştirin. Mesela “Bu e-postayı cevaplarsan yakarım” gibi.
64. “İlet” şampiyonu: Size gelen tüm gereksiz e-postaları işyerinizdeki herkese gönderin. Hatta her gönderdiğiniz mail için “Okundu Bilgisi” isteyin.
65. “Ben yapmadım, o yaptı”: Patronunuzun sandalyesine kuvvetli bir yapıştırıcı dökün ve suçu arkadaşlarınızın üzerine atın.
66. Ortalık toz duman: Evinizi temizlediğiniz elektrik süpürgesinin toz kesesini ofisin en kalabalık yerine dökün. Evden getirdiğiniz bir saç kurutma makinesiyle tozları iyice dağıtın. Tabii bunu yapmadan önce ağız maskesi takmayı unutmayın.
67. Ciklet tiryakisi: Ofiste sürekli ciklet çiğneyin. Hatta patronunuzla konuşurken, toplantılarda da çiğnemeye devam edin. Arada balon yapmayı da unutmayın.
68. Tuzlu su süprizi: Herkesin ortak kullandığı su bidonunu 1 torba tuz boşaltın.
69. Patronun özel sigarası: Öğle yemeği arasında patronunuzun odasına gizlice girin ve sigara paketinin içine patlayan sigaralardan yerleştirin.
70. Önemli olan iç güzelliğidir: Tüm çalışma arkadaşlarınıza birbirinden güzel iç çamaşırları hediye edin.
71. Cep telefonu korsanı: Patronunuzun ve iş arkadaşlarınızın cep telefonu rehberlerindeki tüm isimleri silin.
72. Gıcık: Sık sık arkadaşlarınıza telefon edin. Siz telefondayken patronunuz sizi görürse, arkadaşınıza kapatmanız gerektiğini çünkü gıcık patronunuzun baktığını söyleyin. Sizi çağırdığında ise bunu söylediğinizi inkar edin.
73. Senin kalemin benim kalemim: Patronunuzun en sevdiği kalemi yürütün ve birlikte girdiğiniz ilk toplantıda o kalemi kullanın.
74. Cırcırböceği: Patronunuza kocaman bir saksı ağacı hediye edin. Ertesi gün bir kutu dolusu cırcırböceğini odasına bırakın.
75. Açılış sayfası: Patronunuzun bilgisayarına, internet tarayıcısı açıldığı anda sürekli yetişkinlerin girebileceği siteleri açan bir casus yazılım yükleyin. Daha sonra patronunuzu bilgi işlem departmanına şikayet edin.
76. Telefon şakası: Patronunuzun masa telefonunun sesini kapatın. Bunu özellikle çok önemli bir telefon beklediğinde yapın. Arayan kimse ona ulaşamasın.
77. Mıknatıs etkisi: “Kazara” patronunuzun bilgisayarının yanına sabit disk silen bir mıknatıs bırakın.
78. Ofis kapmaca: Patronunuz tatildeyken, ofisine taşının. Tabii ofisi kendinize göre yeniden düzenlemeyi de ihmal etmeyin.
79. Lazer saldırısı : Toplantıda lazer ışığını patronunuzun gözüne tutun.
80. “Hepinizi seviyorum”: Patronunuza ve tüm iş arkadaşlarınıza ilanı-ı aşk e-postaları gönderin.
81. Fısıltı gazetesi yazarı: Patronunuzun ofis notlarından ve geçmişteki yaşadıklarından yola çıkarak yaratıcı dedikodular bulup ofiste yayın.
82. Dahili telefon şakası: Dahili telefondan patronunuzu arayarak telefon şakası yapın.
83. Süper yapıştırıcılı fare: Patronunuzun bilgisayarının faresini masasına yapıştırın.
84. Tuz eklemeyi ihmal etmeyin: Patronunuzun ‘mouse ped’ine yapıştırıcı sürün. Fakat üzerine tuz eklemeyi de unutmayın.
85. Herkesin bir takma adı vardır: Patronunuza sinir bozucu fakat şirin bir lakap takın. Örneğin “şişko patates”.
86. Patronunuza tapının: Patronunuzu her sabah arabasındayken karşılayın, kahvesini hazırlayın, herkese nasıl harika bir patronunuz olduğunu, ona ne kadar hayran olduğunuzu söyleyip durun. Fakat tüm bunları yaparken ikiyüzlü bir tavır takınmayı ihmal etmeyin.
87. Klavye scrable’ı: Patronunuzun klavyesinin tuşlarını komik, utanç verici kelimeler oluşturacak şekilde yeniden düzenleyin.
88. Lezzetli kurabiyeler: Patronunuza, bütün gün tuvaletten çıkamamasını sağlayacak “lezzetli” kurabiyeler ikram edin.
89. Araba kokusu: İş çıkışı saatında otoparka inip patronunuzun arabasının bulunduğu yere koku bombası bırakın.
90. Düşünce: Patronunuzun imleç ayarını meşgul anlamına gelen kum saatine çevirin. Böylece oturup boşyere bilgisayarının görevini bitirmesini beklesin.
91. Park sorunu: Arabanızı her gün patronunuzun park yerine bırakın. Size neden arabanızı oraya park ettiğinizi her sorduğunda unutkanlık sorunu yaşadığınızı söyleyin.
92. Sarımsaklı Telefon: Bir diş sarımsağı ikiye bölüp patronunuzun telefonunun ahizesine yerleştirin.
93. “Yemekler benden”: Piyangodan bir ikramiye kazandığınızı söyleyip işyerinizdeki herkesi lüks bir restoranda yemeğe davet edin. Tatlıya sıra geldiğinde tuvalete gitme bahanesiyle kaçın.
94. Bizim havalar: Cep telefonunuza çok uzun ve gürültülü bir melodi seçin ve telefona asla cevap vermeyin. Bırakın çalsın.
95. Dışavurumculuğa teşvik: Ofisinizdeki insanların yolunu kesip sizi sevip sevmediklerini sorun. Cevap vermek istemezlerse hisleri dışavurmanın öneminden bahsederek onları bıktırın. Sizi sevdiklerini söyleyenlere sıkı sıkı sarılın. Sizi sevmediklerini söyleyenlerin karşısında tepinip ağlamaya başlayın.
96. Parfüm aşkı: Sabah herkesin çayını kahvesini alıp işe başladığı saatte 7-8 farklı parfümü üzerinize sıkın. Tüm kokuların iyice karışması ve üzerinize sinmesi için hepsinden bol bol kullanın.
97. Doğum günü hediyesi: Patronunuza doğum gününde hamster (evcil fare) armağan edip “Bana sizi hatırlattı” deyin.
98. E-postalara ölüm: İşyerinizdeki herkesin tüm e-postalarını silin. Neden böyle bir şey yaptığınız sorulduğunda da yüz yüze iletişime inandığınızı söyleyin.
99. Toplantı notu: Toplantılarda bol bol not tutun. Toplantının sonuna doğru not tuttuğunuz kağıtlardan uçak yapıp uçurun. Ne yaptığınızı sorarlarsa toplantıda kayda değer bir şey konuşulmadığını söyleyin.
100. Umutsuz vaka: Patronunuza sonunu hiç iyi görmediğinizi, çok çalıştığı için gün geçtikçe çöktüğünü söyleyin. Çalışıyormuş gibi görünüp kaytarmasını, her gün internette gezinip bilgisayarında oyun oynamasını tavsiye edin. Kendi sağlığınızı buna borçlu olduğunuzu eklemeyi unutmayın.
101. İltifatın gücü: İş arkadaşlarınıza her gün iltifat edin. Örneğin “Bugün her zamanki kadar berbat görünmüyorsun” “Sonunda doğru dürüst bir kıyafet giyebilmişsin” ya da “Bu sabah dişlerini mi fırçaladın? Ağzın kamyon lastiği gibi kokmuyor” diyebilirsiniz.

insankaynaklari.com

Krizde Reklama Ara Veren Yanar

2007 yılında firmaların reklam yatırımlarının yüzde 20 arttığını söyleyen Türkiye Reklamcılar Derneği Başkanı Cem Topçuoğlu, toplam yatırımların 4.1 milyar YTL’ye ulaştığını söyledi.
2008’den umutlu olduklarını dile getiren Topçuoğlu, "Markalaşma ve rekabet koşulları çok çetin geçiyor. Bu süreçte reklama ara veren yarıştan düşecektir" dedi
.
TÜRKİYE’de firmaların reklam yatırımlarının 2007’de yüzde 20 arttığını söyleyen Türkiye Reklamcılar Derneği Başkanı Cem Topçuoğlu, Türkiye’deki reklam yatırımlarının 4 milyar YTL’yi geçtiğini belirtti. Topçuoğlu, firmalar arası markalaşma ve rekabet süreçlerinin çok çetin geçtiğini belirterek reklam verenlere şöyle seslendi: "Dünya genelinde markalaşma ve rekabet süreci çok çetin koşullar altında geçiyor. Bu süreçte reklam yatırımlarına ara veren yarıştan düşer. Çünkü Türkiye eskisi gibi değil. Rekabet çok acımasız."
TAMAM MI, DEVAM MI: Cem Topçuoğlu, sektörün siyasi ve ekonomik krizlerden çok çabuk etkilendiğini belirterek, şunları söyledi: "Reklam verenlerin önümüzdeki dönemde işleri zor. Markalaşma süreci devam ediyor. Ekonomik büyüme ile rekabet koşulları ağırlaşıyor. Reklam yatırımlarını gerçek bir yatırım gibi görmezsek ve bunların devamlılığı olmazsa kriz anında ve siyasi istikrarsızlık anında zarar olabilir. Reklam veren artık tamam mı yoksa devam mı diye düşünmeli. Reklam verenler yeni mecralar keşfetmeli. Bu süreçte reklam vermeyi kesmeden sponsorluklara devam edilebilir. Yerel basın kullanılabilir."
BÜYÜME YÜZDE 15’İ GEÇER: Geçen yıl reklam yatırımlarının 4.1 milyar YTL’ye ulaştığını ifade eden Topçuoğlu, bu yıl da büyüme beklentileri bulunduğunu anlattı. Medya mecraları arasında televizyonun değerini koruduğunu kaydeden Topçuoğlu, şu bilgileri verdi: "Medya reklamlarında televizyonun payı yüzde 22 arttı. Açıkhava reklamlarında ise artış oranı yüzde 46.8 olarak gerçekleşti. Bu iki mecranın yıldızı sürekli yükseliyor. İnternetin payı yüzde 1.56 olmasına rağmen bu oranın yükseleceğini tahmin ediyoruz. İnternet bu hızı ile dergi ve sinema reklamlarının payını geçecektir. Sektörün genel olarak 2008 yılında yüzde 15-18 bir büyüme oranına sahip olacağını bekliyoruz."
SPORDA İKİ FIRSAT: 2008 yılında dünya genelinde iki önemli organizasyonun düzenleneceğini hatırlatan Topçuoğlu, "Euro 2008 Futbol Şampiyonası ve Olimpiyat oyunları sektörün büyüme rakamlarını doğrudan etkileyecektir. Önümüzdeki birkaç ayı kazasız belasız atlatırsak sektörün önü açık görünüyor" diye konuştu.
3 YILDIZ SEKTÖR VAR: Cem Topçuoğlu, reklam verenlerin sektörel bazda değerlendirmesini yaparak şunları anlattı: "2007 yılında birkaç sektör çok hızlı büyüdü ve reklam verme oranları da arttı. Buna bağlı olarak finans, inşaat ve iletişim sektörlerinin payında büyük artış gözlemledik. Bazı sektörlerde ise oranlar çok az da olsa düşüş yaşadı. Biz 2008 yılında bu oranların çok sürpriz bir gelişme olmazsa artacağını bekliyoruz. Özellikle inşaat sektöründeki gelişmeler devam edecektir."
Amerikalı günde 5.5 saat TV izliyor
DÜNYA genelinde medya mecralarının kullanım oranlarının değişmeye başladığını söyleyen Reklamcılar Derneği ve Reklamcılık Vakfı Genel Müdürü Ayşegül Molu, şöyle konuştu: "Televizyon dünya genelinde değerini koruyor ancak tüketicilerin kullanım alışkanlıkları değişiyor. ABD vatandaşı günde ortalama 5.5 saat televizyon izleme süresiyle dünya genelinde birinci sırada yer alıyor. Gençliğin tüketim alışkanlığı internete doğru kayıyor. Bu gençliğin kırılma noktası ise 15 yaş grubu etrafında dönüyor."
Milli gelirdeki payımız çok düşük düzeyde
TÜRKİYE’de kişi başına düşen reklam yatırımlarının hálá birçok ülkenin gerisinde olduğuna dikkat çeken Ayşegül Molu, bu oranların gelişmiş ülkelerde yüzde 1’in üzerinde olduğunu söyledi. Türkiye’de GSMH içinde reklam harcamasının payının yüzde 0.46 olduğunu söyleyen Molu, bu rakamla dünyada 31’inci sırada bulunuyoruz. Romanya ise yüzde 3.6 ile dünya sıralamasında lider konumda yer alıyor" dedi.

Alman kahveci Dallmayr 1 YTL’lik fiyatıyla geliyor

300 yıllık kahve devi Dallmayr, 50 milyon Euro yatırım yaptığı Türkiye’de 4 yıl sonra lider olmayı hedefliyor. Adım başı kahve makinesi kuracak olan şirket 1 YTL’ye kahve satacak.


Star Gazetesi'nde yer alan habere göre, ATA İthalat’ın Türkiye’ye gelmesi için 2 yıl uğraştığı 300 yıllık Alman kahve devi Dallmayr, Türkiye pazarında lider olmak için kolları sıvadı. 2007’de ilk kafeyi açtıklarını söyleyen Dallmayr Genel Müdürü Akın Güngör ‘2008’i 35 mağazayla kapatacağız. 2009 sonunda 70 mağazaya ulaşacağız. 3 yıl sonunda da 100 mağaza olacak. Pazar liderinin 89 mağazası var. 4’üncü yılımzda hedef liderlik’ dedi. Liderden yüzde 15 ucuz olduklarını belirten Güngör, kafelerde 12 milyon fincan kahve satışı hedeflediklerini söyledi.

50 MİLYON EURO YATIRIM
TÜRKİYE’DE 10 mağazaya ulaştıklarını belirten Güngör, Almanya’nın bu büyümeden etkilenerek Türkiye’de şirket kurma kararı aldığını söyledi. Almanlar’ın Wendy adlı bir şirket kurduğunu hatırlatan Güngör, bu iş için 50 milyon Euro’luk bir yatırım yaptıklarını belirtti. Güngör ‘Türkiye, Almanya’nın yatırım yapma sıralamasında olan ülkeler arasında 21’nci sıradaydı. Birinci sıraya oturdu. Plaza, araç ve personel yatırımı yapıldı’ dedi.

3 BİN MAKİNE GELECEK
GÜNGÖR, şirketin kahve makineleri konusunda çok iddialı olduğunu belirterek, makine pazarında büyüyüp 2009’da lider olmayı planladığını kaydetti. Güngör ‘Şu anda pazar liderinin bin 800 makinesi var. 2009’da 3 bin makine yerleştireceğiz. Adım başı kahve makinesi konumlandıracağız. Kahve fiyatlarını da aşağı çekeceğiz. Halk 1 YTL’ye gerçek kahve içecek’ dedi.
SMS’le kahve satacak
GÜNGÖR ‘İnsanın olduğu her yerde vapur iskeleleri, sokaklar, hastaneler her yerde kahve makinelerimiz olacak. Bu teknoljik makineler, GSM operatörleri sayesinde gözlemimiz altında olacak. Tüm makineler bu şekilde takip edilecek. Stok azaldığında, arıza söz konusu olduğunda uydudan takip yapan ekiplerimiz hemen müdahale edecek. Gereksiz giderler kalkacak. Maliyetler düşecek. Bu sistem Türkiye’de ilk kez kullanılacak. Şirket sadece bu altyapıyı hazırlamak için 2.4 milyon Euro yatırım yaptı. Bozuk parası olmayanlar kurulacak sistem sayesinde SMS ya da kredi kartı ile de satın alnabilecek’ dedi. Güngör, 5 yıl sonunda 100 milyon Euro ciro hedeflediklerini kaydetti.

Gazete ilanıyla işe girdi, 40 yıl sonra ilk Türk CEO oldu


Oyak'ın Otomotiv Grubu Başkanı Çağlar, "Gazoz fabrikasının değil, Türkiye'nin en teknolojik fabrikasının başına 40 yıl sonra bir Türk geçti. Bu çok önemli bir olay" dedi..
Oyak Renault'da görev değişimi yapıldı. Genel Müdür Alain Gabillet koltuğunu Tarık Tunalıoğlu'na devretti. Böylece, Tunalıoğlu 40 yıllık tarihinde Oyak Renault'nun ilk Türk üst yöneticisi (CEO) oldu. Bu görev değişimi dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında konuşan Oyak Çimento ve Otomotiv Grubu Başkanı Celal Çağlar, 1969 yılında Oyak ve Renault arasında kurulan ortaklığın samimiyet, iyi niyet, şeffaflık ve verimlilik üzerine kurulduğu söyledi. 1971'de 1 günde 14 adet otomobil ürettiklerini bugün ise saatte 60 adet otonun banttan indiğini vurgulayan Çağlar, Tunalıoğlu'na övgüler yağdırdı. Çağlar, sözlerine şöyle devam etti:

EN ALT KADEMEDEN GELDİ

"Bursa'daki fabrika herhangi bir gazoz, makarna veya çimento fabrikası değil. Türkiye'nin en teknolojik üretim yapan fabrikası. Bu fabrikanın başına yabancı ortağımız Renault'nun da onayıyla bir Türk'ün geçmesi çok önemli bir olay. Türkiye'de torpil, adam kayırma gibi şeylerden bahsedilir. Tunalıoğlu'nun gazete ilanıyla girdiği Oyak Renault'da en alt kademeden başlayarak yükseldi. Böyle bir göreve bir Türk'ün getirilmesinin beni gururlandırıyor." Makro ekonomiyi de değerlendiren Celal Çağlar, şu anda Türkiye'deki havanın planlarını ve yatırımlarını hiç bir şekilde etkilemediğini belirterek, "Tamamen aynı iktisadi planlarımız yönünde gidiyoruz ve bunda da bir sıkıntı görmüyoruz" dedi.

HAZIR OLDUĞUNU ANLADIK

Toplantıda söz alan Renault Euromed Bölgesi Başkanı ve Oyak Renault Yönetim Kurulu Başkanı Christian Esteve ise "Tarık'ı uzun zamandan beri saptamıştık. Önemli görevler verdik. Hazır olduğunu anladık. Yeni fikirler, yeni çalışma yöntemleri gelsin diye bu görev değişikliğine gittik" şeklinde konuştu.

sabah

Yaşlılar Oteli

24 Mart 2008 Pazartesi


Yaşlılar oteli’nin hedefi varlıklı İskandinavları ağırlamak Antalyalı Aydın ve Mersinli Okutan aileleri tarafından kurulan toplam beş otel zincirine sahip olan Fame Hotels Group, bir ilke imza atarak Türkiye’nin ilk ‘yaşlılar oteli’ni kuracak. Ege’de 80 dönüm arazi üzerine kurulacak termal özellikli otelinde içinde SPA da bulunacak. 50 milyon dolara mal olacak otelin inşaatı 2009’da başlayacak ve 18 ayda tamamlanacak.
Fame Hotels Koordinatörü Erkut Kara, “1980’lerin sonunda girdiğimiz otelcilik sektöründe, ikisi beş yıldız, ikisi dört yıldız ve biri üç yıldız olmak üzere beş otele ve toplam 2 bin 500 yatak kapasitesine ulaştık. Otelcilik bizim ana işimiz olduğu için, bu alanda büyümek istiyoruz. Nasıl 10 yıl önce bu sektördeysek, 10 yıl sonra da bu sektörde olacağız. Bu nedenle Türkiye’nin ilk yaşlı otelini inşa etmek için proje geliştirdik” dedi. Bu konuda uzman uluslararası bir danışmanlık firmasından da destek aldıklarını belirten Kara, söz konusu otelin 400 oda ve bin yatak kapasiteli olduğunu dile getirdi.
ÖNCELİK NORVEÇ’TE
Otelin müşteri portföyü için öncelikli olarak zengin İskandinavları hedeflediklerini anlatan Kara, “Başta Norveç olmak üzere, bu ülkelerin hem kişi başına düşen milli gelirleri büyük hem de sosyal güvenlik sistemleri çok gelişmiş. Bu tür hizmetleri devlet kendi eliyle destekliyor. Nüfusun çoğunluğunun yaşlı olduğu bu ülkeler, bizim projemiz açısından büyük bir potansiyel taşıyor” dedi. Kara, ilk yıl yüzde 60 doluluk beklediklerini belirterek, otelde ayrıca diş tedavisi, saç ekimi, estetik cerrahi gibi hizmetler de vereceklerini söyledi.
Mısır’da otel yapacak
Yaşlılar otelinin yanı sıra yurtdışında da otel yatırımları için çalışmalara başladıklarını belirten Kara, “Mısır, Prag ve Ukrayna ön plana çıktı. Önceliğimiz Mısır’da” dedi. Kara, şöyle devam etti: “Bu ülkede oteller iyi ancak hijyen ve hizmet kalitesi açısından ciddi işletme sorunları var. Mısır’da ayrıca çok büyük yatırım teşvikleri de var. 50 milyon dolara mal olacak bu proje bizim yurtdışında ilk halkamız olacak.”
İhtiyarlara yer var’ın farkı ne?
Odaların hiçbiri 30 metrekareden küçük olmayacak.Otelin her köşesi tekerlekli sandalyeyle gezmeye uygun olacak.Merdiven sayısı az, asansör çok olacak.Doktor ve sağlık ekibi 24 saat hazır bulunacak.Yemekler diyet ve beslenme uzmanı eşliğinde belirlenecek.Yaşlılara uygun spor programları uygulanacak.Termal ve SPA tedavilerine yer verilecek.

Aylin LÖLE-Akşam

Bankalar 2008 yılında 20 bin kişiyi istihdam edecek



Bankalar bu yıl 20 bin kişi alacak

Son yıllarda özellikle müşteri odaklı çalışmalarıyla dikkat çeken, dünyadaki finansal piyasalarda yaşanan krize rağmen şubeleşme ve istihdam atağına devam eden bankalar, Türkiye'de bu yıl 20 bine yakın personeli işe almayı planlıyor.
Yapı Kredi bankasının yeni açılacak şubeler ve amaca hizmet eden hedeflere ulaşmak için 3 bin kişiyi istihdam edecek.

Garanti Bankası , 158 şubeyle 2008 yılında 750 şube sayısına ulaşmayı hedefleyen Garanti, şube ağının artması dolayısı ile çalışan sayısını 17,00 kişiye çıkarmayı dolayısı ile 2,600 kişiye istihdam kapısı açmayı planlıyor.


Akbank, 2007 yılında 2700 kişiyi işe alan Akbank

2008 yılındada aynı trendi devam ettirmeyi amaçlıyor.

Ziraat Bankası , bankanın hedefi 2008 yılı için 2500 kişiyi işe başlatmak.

HSBC , önceki yıl 1700 kişiyi işe alan banka bu yıl şube sayılarını artırmayı ve yaklaşık aynı sayıda kişiyi işe almayı planlıyor.

Denizbank, 80 yeni şube açmayı ve 1500 kişiyi istihdam etmeyi hedefliyor.
Fortis, 1564 yeni çalışanı işe başlatmayı hedefliyor.
Finansbank, 70 yeni şubeyle 1750 kişi çalıştırmayı amaçlıyor.

Türkiye ’genç işsiz’likte dünya 10’uncusu oldu


Gençler arasında hızla artan işsizlik, Türkiye’yi hızla dünya rekoruna doğru yaklaştırıyor.Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2008 İnsani Gelişme Raporu’na göre Türkiye 177 ülke arasında genç işsiz oranı en yüksek 10’uncu ülke oldu. Türkiye insani gelişme sıralamasında ise 84/üncü durumda.

BİRLEŞMİŞ Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) "Türkiye 2008 - İnsani Gelişme Raporu"na göre, Türkiye, genç işsiz oranında 177 ülke arasında 10’uncu sırada, eğitim endeksinde ise 104’üncü sırada bulunuyor. UNDP’un Türkiye’ye ilişkin İnsani Gelişme Raporunda, sağlık, eğitim, bilgi ve düzgün bir yaşam standardı konularındaki ortalama başarının ölçüldüğü insani gelişim endeksine de yer verildi. Değişik alanlarda bir ülkenin elde ettiği ilerlemenin küresel düzeyde değerlendirilmesini sağlayan insani gelişme endeksinde, Türkiye’nin 177 ülke arasındaki durumu da irdelendi. Buna göre, Türkiye, sağlık alanındaki kamu harcamalarının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı bakımından 41’inci, insani gelişme endeksinde 84’üncü, bilim, mühendislik, üretim ve inşaat dallarında okuyan yüksekokul öğrencilerinin toplam öğrencilere oranında 54’üncü sırada yer alıyor.

EĞİTİM KALİTESİ: Raporda, eğitimdeki kalite de ele alınıyor. Türkiye’de zorunlu eğitimin süresi uzamış bile olsa, bu durumun modern temel becerilerin kazanılmasını güvence altına almadığı vurgulanan raporda, 2001 yılında yapılan bir araştırmada, Türkiye’de 4. sınıf öğrencilerinin yüzde 42’sinin okur yazarlık derecesinin en alt seviyede olduğunun tespit edildiğine işaret ediliyor. Çok fazla sayıda öğrencinin bazı asgari becerileri iyice öğrenemeden okullardan mezun olduğu kaydedilen raporda, şu görüşlere yer veriliyor:

77’NCİ SIRADAYIZ: "Eğitimin ne ölçüde kişisel, sosyal ve gelişimsel yararlar sağladığı hayati önem taşıyor. Ancak birçok ülkede tüm çocuklara eğitim sağlayabilme çabası, eğitime ulaşma üzerinde odaklanırken, genellikle eğitimin kalitesine verilen önem göz ardı ediliyor. Türkiye, bu ülkelerden birisi.

UNESCO’nun hazırladığı Herkes İçin Eğitim Gelişme Endeksi Türkiye’yi 125 ülke arasında 77’inci sırada gösteriyor. Öğrencilerin hayat sorunlarıyla ilgili problemleri çözme başarılarına göre yapılan sıralamada da Türkiye, 40 ülke arasından sondan 5’inci geldi. Bu da Türkiye’deki öğrencilerin çoğunluğunun değişik kaynaklardan edindikleri bilgileri sentez yaparak, birleştiremediklerini ortaya koyuyor."

SEKTÖR İÇİNDE SEKTÖR: Raporda, Türkiye’deki özel dershanelerle ilgili bir değerlendirme de yapılıyor. Ülkemizdeki dershaneleri "sektör içinde sektör" olarak niteleyen rapora göre, Türkiye’deki dershane sayısı son 23 yılda 23 kat artış gösterdi.
Hürriyet

Liman artığı konteynırlar 160 bin dolarlık eve dönüşüyor


Tuğlalarla örüleninden prefabriğine kadar bir çok farklı malzeme ile yaşam alanları oluşturan mimarlar, şimdi de deniz taşımacılığı yapan şirketlerden topladıkları konteynırları eve dönüştürüyor. Hem bilindik evlere göre daha ucuz ve dayanıklı olması, hem de bir gemi, kamyon ya da trenle bir yerden başka bir yere taşınabilir olması mimarlık ve inşaat alanında yeni bir inovasyon olarak gösterilen konteynır evlerin en önemli avantajları arasında. Konteynır ev inovasyonunda Çin'in dolaylı yoldan da olsa payı yok değil.

Çin, son bir kaç yıldır yaşadığı ihracat patlamasıyla ABD limanlarında konteynır kalabalığı yaratmış ve mimarlara ilham vermiş durumda. Mimarlık alanında inovasyona yol açan bu konteynırlar ABD limanlarında boşaltıldıktan sonra ya geri gönderiliyor ya da liman işletmeleri tarafından mimarlara satılıyor. Konteynırların tanesi ise genellikle 1500 ila 2 bin dolar arasında alıcı buluyor. Üstelik bu konteynırlar, fırtınalar, sellere, hatta yangınlara karşı bile dayanıklı. Konteynır evler estetiği ve hayata post modern yaklaşımı ile alıcı buluyor. Bu evlerin fiyatı ise en az bilindik tuğla evler kadar pahalı. Konteynırlardan inşaa edilmiş 3 oda bir salon ve iki banyolu bir evin fiyatı 76 bin dolardan 160 bin dolara kadar değişiyor.

Askeriye gibi kurumların 1980'li yılların başından bu yana konteynırları geçici ofis ya da dış kabini olarak kullandığı biliniyor. Ancak bu uygulamanın günlük yaşama uyarlanması henüz çok yeni. Son bir kaç yıl içinde ortaya çıkan "Konteynır Mimarlığı" olarak adlandırılan mimarlık dalı, bu konteynırları yeni formlarla pratik hayata kazandırmaya başladı. New York'tan Yeni Zelanda'ya kadar bir çok konteynır mimarı halen deniz ticaretinin artıkları olan konteynırlardan yeni tip evler yaratma hayali peşinde.
Referans

Türkler iş görüşmesinde anlatma özürlü

23 Mart 2008 Pazar

Dünyanın önde gelen insan kaynakları şirketlerinden Kelly Services tarafından gerçekleştirilen "Global İşgücü İndeksi"nin sonuçları, Türkiye'de iş arayanların büyük bir çoğunluğunun yetenek ve kapasitelerini işverenlere "anlatma özürlü" olduğunu gösterdi.
Her 3 kişiden birinin yüz yüze görüşmeler sırasında nasıl davranması gerektiğini bile bilmediğini ortaya koyan anketin bir diğer ilginç sonucu ise, son işin bulunmasında kullanılan en yaygın yöntemin hâlâ "tanıdık vasıtası" olması.
Kelly Services'in, Türkiye dahil 33 ülkede 115 bin kişinin görüşüne başvurarak hazırladığı "Global İşgücü İndeksi", Türkler'in yaptıkları iş görüşmelerine yönelik çok önemli verileri ortaya koydu.
Araştırma sonuçlarını değerlendiren Kelly Services Türkiye Genel Müdürü Taylan Kovanlıkaya, Türk insanının işveren karşısında kendini yeterince ve doğru şekilde ifade edemediğini vurguladı.

Önceki maaş doğru söylenmiyor
Türkiye'den bin 723 kişinin katıldığı araştırma sonuçlarına göre, Türkiye'de iş başvurusu yapanların büyük bir çoğunluğu özgeçmişlerini doğru biçimde sunamadıklarını düşünüyor. Araştırmaya göre, işe alınanlardan yüzde 46'sı hazırladıkları özgeçmişlerinin kendilerini işverene en doğru biçimde yansıttığından emin olurken, yüzde 39'u özgeçmişlerinin kendilerini ifade etmediğini düşünüyor. Yüzde 15'i ise bu konuda kesin bir düşünce ortaya koyamıyor.
Araştırma sonuçlarının en ilginç yanlarından biri ise, dürüstlükle ilgili. Adayların yüzde 14'ü CV 'lerinde ya da iş görüşmesi sırasında dürüst olmadıklarını kabul ediyor. İş görüşmesinde söylenen en büyük yalan da, önceki işe ait maaşın şişirilmesi. Katılımcıların yüzde 68'i yüz yüze iş görüşmesi sırasında başarılı olduklarını söylerken, yüzde 14'ü başarısız olduklarını, yüzde 18'i ise emin olmadıklarını ifade ediyor.

İşverenin adil olmadığı düşünülüyor
Ankette işverenler de, iş görüşmesi sırasında adaylara karşı davranışlarından dolayı eleştiri oklarına hedef oldu. Ankete katılanların yüzde 30'u görüşmeler sırasında kendilerine adil davranıldığına inanırken, yüzde 57'si sadece "bazen", yüzde 13'ü ise hiçbir zaman adil davranılmadığını düşünüyor. Katılımcıların yüzde 55'ine göre iş bulma sürecinin en zor yanı ise, "cevap beklemek". Bu soruya yüzde 17'si "iş aramak", yüzde 16'sı "görüşmeye katılmak", yüzde 6'sı "başvuru formu doldurmak" ve yine yüzde 6'sı "özgeçmiş hazırlamak" olarak cevap veriyor.
Ankette bir kişinin işe uygunluğunu en iyi gösteren faktörler de incelendi. Katılımcılara bir işe uygunluğun en iyi göstergesi olan tek bir özellik belirtmeleri istendiğinde yüzde 42'si "deneyim" derken, yüzde 24'ü "tavır ve kişilik" yanıtını verdi. Son işin bulunmasında kullanılan en yaygın yöntem sorulduğunda katılımcıların yüzde 32'si "tanıdık vasıtasıyla", işe başladıklarını ifade etti. Türkiye, bu oranla 33 ülke arasında da birinci sırada yer aldı.
Katılımcıların yüzde 56'sı özgeçmişlerini online veritabanına gönderdiklerini belirtirken bu katılımcıların yüzde 60'ı bunun karşılığında yeterli cevap alamadıklarından yakınıyor.

Her dakikayı değerlendirmek gerekiyor
Araştırmanın iş arayan Türklerle ilgili çok çarpıcı sonuçları ortaya çıkardığını belirten Kelly Services Türkiye Genel Müdürü Taylan Kovanlıkaya, Türk insanının işveren karşısında kendini yeterince ve doğru şekilde ifade edemediğinin altını çiziyor. Adaylara da tavsiyelerde bulunan Kovanlıkaya, şunları söylüyor: "Adaylar iş başvurusu sırasında, çoğunlukla kendilerini anlatmak için çok kısa süreli fırsatlar elde ediyor. Bu nedenle her dakikayı sonuna kadar çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor. Bu da adayların iyi yazılmış bir özgeçmişe (CV) ve güçlü yönlerini açık biçimde ifade edebilme becerisine sahip olmaları gerektiği anlamına geliyor. Ayrıca, özellikle çalışma alanıyla ilgili deneyimin ve geçmiş tecrübelerin belirtilmesi artı değer kazandırıyor. Bu nedenle adayların görüşmeden önce ilgili kuruluş hakkında bazı detayları öğrenmeleri yararlı olur."
Başvurularda internetin yaygın kullanımına dikkat çeken Kovanlıkaya, "İnsanlar online olarak işe başvurma konusunda kendilerine güveniyor ancak işverenlerin bu başvuruları cevaplama konusunda daha dikkatli olmaları gerekiyor" diyor.
Türkiye tanıdıkla iş bulmada dünya birincisi


Türkiye 32 %
Porto Riko 21 %
Amerika 25 %
İtalya 16 %
Fransa 18 %

Referansgazetesi

Çalışanlarını kâra ortak etti tekstilde dönüşümü başardı


Butik üretime geçerek bir dönüşümü gerçekleştiren Nur Ger'in şirketi Suteks'te tüm çalışanlar kâra ortak. Kârla birlikte başarıya da..
Tekstil sektörü öylesine önemliydi ve hâlâ önemli ki, 22 milyar dolara yakın ihracat yapıyor ve her şeye rağmen Avrupa Birliği'nin en önemli partneri konumunda. Peki bu sektördeki şirketler ucuzla nasıl mücadele ediyor?

Ayakta kalmanın sırları var mı? İşte bu soruların yanıtını on yıl önce Gümrük Birliği müzakereleri yürüten dönemin Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı, 27 yıllık hazır giyim konfeksiyon ihracatçısı Nur Ger'le söyleşi yaparken aldım. Görünen o ki, değişimi, dönüşümü vaktinde kavrayıp yapabilen şirketler ayakta kalacak. Nur Ger'in bu dönüşümü nasıl gerçekleştirdiğine geçmeden önce bir anekdot: 1960'lı yıllarda Ger'in babası annesinin kendisi için ördüğü patikleri alıp, çarşıya gitmiş ve sonra eve dönüp, "Bu patiklerden hemen 160 tane daha ör, sipariş aldın" demiş. Anne Nişantaşı'nın arka mahallelerindeki kadınların tümüne bu siparişi dağıtmış. Tabii sonra iş almış başını yürümüş. Ger, "Benim rol modelim annemdir" diyor bugün ve şirketi annesiyle birlikte kurduklarını anlatıyor.
* Siz yıllarca hazır giyim ve konfeksiyon ihraç ettiniz. Sonra neden ihracatın şeklinden ve sistemden vazgeçtiniz?
Biz o yıllarda Çin olgusunu ve piyasaların liberalize olacağını, yani kotasız ticarete geçileceğini biliyorduk. Küçük adetli, katma değeri yüksek ve Ar-Ge faaliyetleri olan bir imalatçı yapısına döndük. Dolayısıyla o güne kadar Türkiye ile hiç çalışmayan, gelmeyi dahi düşünmeyen markalar ve firmalarla temas ederek onları hem Türkiye'ye getirdik, hem çalışmaya başladık.
* Türkiye'deki üretim, sizin o sözünü ettiğiniz markalar için nasıl görünüyordu?
Katma değeri yüksek ürün dediğiniz zaman gittikçe seviye yükseliyor. Kendimize bu kategoriyi hedefledik. Dönüşümün ilk aşaması çok zor ama çok hoştu. Biz bunu çalışanlarımızla başardık. En büyük sermayemiz onlar çünkü.
Sabah

Boşanmış anne-baba çok alıyor, erkek çocuk oyuncak zengini çıkıyor

Türkiye’nin en büyük oyuncak perakendecilerinden Toyzz Shop’un sahibi Cem Sunman, "Erkek çocuk oyuncakları her zaman kız çocuk oyuncaklarından daha çok satıyor. Boşanmış anne-babalar çocuklarına daha çok oyuncak hediye ediyor. Babaanne ve dedeler ise oyuncak harcamalarında daha cömertler" dedi.
OYUNCAK sektöründe 24 yıldır faaliyet gösteren ve 2001 krizinin ardından Toyzz Shop markasıyla perakendeciliğe başlayan Cem Sunman, Türkiye’de erkek çocuk oyuncağının her zaman adet olarak kız çocuk oyuncaklarından daha çok sattığını, erkek çocuk oyuncaklarında daha fazla çeşit bulunduğunu söyledi. Ayrılmış anne-babaların çocuklarına daha çok oyuncak hediye ettiğini belirten Sunman, "Babaanne ve dedeler ise oyuncak harcamalarında anne-babalara göre hep daha cömert" dedi.
YILDIZ OYUNCAK YOK: Toyzz Shop’un sahibi Cem Sunman, son bir kaç yıldır en çok satan oyuncak diye bir kavram kalmadığını anlatarak, "Eskiden bir yıldız oyuncak olurdu; en çok o satardı. Şimdi ise her kategori birbirine yakın satıyor. Otomobil ve türevleri en çok satan grup. Silahlar da çok satar" diye konuştu. Kız çocuk oyuncakları arasında ise her zaman bebeklerin favori olduğunu vurgulayan Sunman, "Eğitici oyuncakların satışlarında artış var. Tahta ve 3 yaş öncesi oyuncakların performansı da iyi" dedi.
1984’TE BAŞLADI: Türkiye’nin ilk oyuncak ihtalatcılarından Cem Sunman, ithalatının serbestleşmesiyle 1984’te şirketini kurmuş. 26 şirketin Türkiye mümessili olduklarını ve 14 ülkeden ithalat yaptıklarını belirten Sunman, "Şu anda ithalatın yüzde 85’i Çin’den. Avrupa’dan aldığımız ürünlerin çoğu da Çin malı" diye konuştu.
PERAKENDE STRATEJİKTİ: Ekim 2001’den sonra perakendeciliğe de başladıklarını anlatan Sunma, "Şu anda 34 kadar Toyzz Shop var. Bunlar İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Bursa, Kayseri, Antalya, Denizli, İzmit ve Adapazarı gibi şehirlerde. Alışveriş merkezlerinin açılmasıyla birlikte Anadolu’da varlığımızı artırıyoruz" dedi. 2007’de 30 milyon dolar ciroya ulaşan Toyzz Shop, 2008 yılında 40 milyon doları aşmayı hedefliyor. Yurtdışına açılma planları da yaptıklarını belirten Sunman, "Uzun soluklu olabilmek için uluslararası marka olmak şart. Şu anda Balkanlar’ı ve Türki cumhuriyetleri inceliyoruz."
Kampanya ile çocuklara bağış yapmayı özendirdik
İKİNCİSİNİ düzenledikleri oyuncak kampanyasıyla ilgili Cem Sunman şu bilgileri verdi: "Çocuklar kullanmadıkları oyuncaklarını getirip sepetlere atıyor, bizde onlara rozet takıyoruz. Onları iyi bir şey yapmaya teşvik etmek çok güzel. Oyuncakları Van, Bitlis, Hakkari’deki yoksul çocuklara dağıttık. İlkinde10 bi, ikincisinde 7 bin oyuncak topladık. Projenin devamı gelecek."
Türkiye’de teknolojik oyuncak üretimi yok
DÜNYADA teknolojik oyuncak üretiminin de Uzakdoğu’ya kaydığını belirten Cem Sunman, "Türkiye’de teknolojik oyuncak üretimi yok. Yerli oyuncağın mağazalarımızdaki payı yüzde 4 değil, aslında yüzde 10’larda olmalı" dedi.

Hürriyet

Meiller, Sakarya’da üretip Türkiye’de 6 kat büyüyecek


ALMAN damper üreticisi Meiller, Doğuş Otomotiv ile adım attığı Türkiye pazarındaki satışlarını bu yıl 6 kat artırmayı hedefliyor. Geçen yılın mart ayında imzalanan distribütörlük anlaşması sonrasında Doğuş Otomotiv ile Türkiye’de ortak üretim yatırımı yapan Meiller’in CEO’su Dr. Frank Hiller, 2007’de yeterli üretimi Türkiye’ye ayıramadıkları halde 70 adetlik satış rakamına ulaştıklarını, bu yılki hedeflerinin ise 500 adet olduğunu söyledi. Türkiye pazarına girmeden önce çok detaylı araştırma yaptıklarını belirten Hiller, Doğuş Otomotiv’in müşteri memnuniyeti odaklı hizmet anlayışının Meiller’in yüksek kalite felsefesiyle tam olarak uyuştuğunu vurguladı.


2007 ÖĞRENME YILI OLDU: Hiller, "2007 yılında Türkiye pazarının dinamikleri açısından çok şey öğrendik. Asıl performansımızı 2008 yılında göstereceğiz. Geçen yıl talebe uygun kapasite yaratamadık ama bu yıl Türkiye’den gelecek tüm talebi karşılayacağız. Satışlarımızı 6 kat arttıracağız" diye konuştu. Meiller Genel Müdürü Johan Wimmer ise, Türkiye’yi büyüme beklentileri açısından ikinci sıraya yerleştirdiklerini belirterek, "Doğuş Otomotiv’in satış, bizim ise üretici olarak pazara bakışımız mükemmel bir sinerji yaratıyor. 2007 yılı pazarla tanışma yılımızdı, 2008 yılı pazarda güçlenme yılımız olacak" dedi.
YÜZDE 85’İ İHRAÇ EDİLECEK: 2007 yılında 330 milyon Euro ciro yapan Meiller’in 2008 yılı ciro hedefi 400 milyon Euro. Bu hedefin gerçekleşmesinde Türkiye pazarı ve Doğuş Otomotiv ortaklığıyla yapılan üretim yatırımının etkisi büyük. Sakarya’da 4 milyon Euro’luk yatırımla kurulan üretim tesisi başlangıçta yılda 3 bin damper ve yarı römork damper üretimi gerçekleştirecek. Üretimin yüzde 85’i ağırlıklı olarak Avrupa’ya ihraç edilecek.

Coca-Cola’da liderliğin yolu ’sosyal vicdan’dan geçiyor

Ekonomist Dergisi’nin "Ekonomide Yılın İş İnsanları 2007" ödüllerinde "Yılın En Profesyonel Yöneticisi" seçilen The Coca-Cola Company İcra Başkanı Muhtar Kent, "Coca-Cola’da çalışan liderlerin hepsinin kuvvetli ve sosyal vicdana sahip olması gerekir" dedi.

TEH Coca-Cola Company’nin İcra Başkanı Muhtar Kent, Coca-Cola’da çalışan liderlerin hepsinin kuvvetli ve sosyal vicdana sahip olmasının gerektiğini belirterek, "İşimizin uzun sürekli sağlıklı olabilmesi ancak iş yaptığımız toplumların sağlıklı olmalarına bağlı" dedi.
YILIN PROFESYONELİ: Ekonomist Dergisinin gerçekleştirdiği anketle belirlenen "Ekonomide Yılın İş İnsanları 2007" ödüllerinde "Yılın Profesyonel Yöneticisi" seçilen Kent, küresel liderlik konusunda üç önemli özelliği de şu şekilde sıraladı:İyi bir lider organizasyonu için saygın bir vizyon ve strateji yaratıp bunu kurumunun her katmanına iletebilmelidir.Kurumun bu vizyonun uygulama birlikteliği için gerekli süreç motivasyon ve disiplini sağlayabilmelidir.Ayrıca, sözleri ve hareketlerini eş kılarak gerekli güven ve dürüstlük ortamını da yaratabilmelidir.
BARDAĞI YARI DOLU GÖRÜN: Kalıcı toplumlarının yaratılmasına katkıda bulunabilmek için su kaynaklarının korunması, ambalajların geri kazanılması ve global ısınma ile mücadele gibi konulara önem verdiklerini söyleyen Kent, "Birleşmiş Milletler, WWF, Greenpeace gibi kurumlarla ortak birçok projemiz var" dedi. Kent, profesyonel hayatında öğrendiklerini de şöyle özetledi: "Takım çalışması, kültür farklılıklarına uyum, uzun süreli güvene dayalı ilişkiler oluşturabilmek ve bardağı hep yarı dolu görebilmek bence çok önemli özellikler. Kalıcılığı sağlamak için de bireysel ve kurumsal sorumlulukların iyi algılanıp uygulanması gerektiğine inanıyorum."
REHAVETE KAPILMAMAK LAZIM: Şirketler gibi ülkelerin de büyümek zorunda olduğunu hatırlatan Kent, Türkiye’nin hedeflediği Avrupa Birliği (AB) şartlarına ulaşmak için daha hızlı büyümesi ve bunu sürdürülebilir strateji çerçevesinde yapması gerektiğini vurguladı. Son 5 yıldır yakalanan yüzde 6’lık büyümenin büyük başarı olduğuna dikkat çeken Kent, şöyle konuştu: "2007’nin ikinci yarısında büyüme oldukça geriledi. Rehavete kapılmamak lazım. Türkiye bu başarıyı yakalayabilmerk için her türlü olanağa sahip bir ülke. Ben kötümser değilim."
780 İŞADAMI KARAR VERDİ: Ekonomist’in bu yılki anketi sonucu Ülker Grubu Başkanı Murat Ülker, "Yılın İş İnsanı" ödülüne layık görülürken, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk, "Yılın Bürokratı" seçildi. Hey Grup Başkanı Aynur Bektaş, Orjin Grup ortakları Zafer Yıldırım ve Zafer Kurşun, "Yılın Girişimcileri" ödülüne layık görüldü. Törende, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan da "Yılın Sivil Toplum Önderi" ödülünü aldı. Ekonomist Dergisi’nin 2 bin 500 kişiye elektronik posta ile gönderdiği ve 6 kategoride yapılan anketi, 780 iş adamı ve profesyonel yanıtladı.
Eğitilmemiş insan gücüyle Türkiye hiçbir yere varamaz
TÜRKİYE’de çocukların geleceği için fırsat eşitliği sağlamanın önemine dikkat çeken Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan, "20 bin üniversite öğrencisine burs sağlama imkanına sahip olduk. Bu sayıyı 100 bine çıkmayı hedefliyoruz. Kız yurtlarına ihtiyacımız var. Ekonomi çok önemli ama ekonominin insan kaynağı da çok önemli. Eğitilmemiş insan gücüyle hiçbir yere varamayız" dedi.
Amerika’nın ilk 50’sinde en az 5 Türk CEO olmalı
AMERİKA’daki 50 büyük şirkete bakıldığında bu şirketlerin CEO’larının 5’inin Hintli, 4’ünün de Yunan asıllı olduğuna dikkat çeken Muhtar Kent, "Benim için başarının resmi önümüzdeki 10 yıl içersinde Amerika’daki 50 büyük içindeki şirketlerin en az 5 tanesinin CEO’sunun Türk olması" dedi
Batman’da fabrika kurdum, 2 bin kadın evde çalışacak
KADINLARIN istihdama katılmasının önemine dikkat çeker Hey Grup Başkanı Aynur Bektaş, Batman’da küçük bir atölye olarak kurduğu ve şimdi büyük bir fabrikaya dönüşen yatırımını amnlattı: "Atölye ilk kurulduğunda 250 kişinin çalışması planlanmıştı, 4 bin kişi başvurdu. Kimlerine göre göle maya çalmıştım. Ama ben nereye ne çaldığımı iyi biliyorum. Batman’daki atölye artık fabrikaya dönüştü. Şimdi çok büyük uluslararası şirket ile bir proje üzerinde anlaştık. Bu proje hayata geçtiğinde Batman’da 2 bin kadın evde çalışmaya başlayacak."