Pazara Giriş Çalışmaları ''Çin Halk Cumhuriyeti Pazara Giriş Projesi ''

31 Aralık 2007 Pazartesi


2001 yılında gerçekleşen Dünya Ticaret Örgütü üyeliği ardından küresel ekonominin en önemli aktörlerinden biri haline gelen Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) son dönemde ülkemizin en önemli ticari ve ekonomik partnerleri arasında yer almaya başlamıştır. Nitekim, dış ticaret rakamlarına bakıldığında da bu durum açıkça görülebilmektedir. 2006 yılı sonu itibariyle değerlendirildiğinde, iki ülke arasındaki ticaret hacminin yaklaşık %42 artarak 10.2 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Fakat ticaret hacminde elde edilen bu önemli kapasiteye rağmen ülkemizin ÇHC'ye karşı dış ticaret açığının her geçen yıl büyümesi, ticari ilişkilerimizdeki en önemli sorun olarak dikkati çekmektedir.
ÇHC ile ticari ilişkilerimizde sorun yaratan bir diğer husus ise ihracatımızın ürün bazında çeşitlendirilmemiş olmasıdır. Nitekim, geçen yıla kadar ihracatımızın demir-çelik sektörüne aşırı bağımlılığı, bu sektörde Çin firmalarının alımlarını azaltması neticesinde ciddi bir düşüş trendine girmiş, bu ise ÇHC"ye dönük genel ihracat performansımızı olumsuz yönde etkilemiştir.
2006 yılı sonu itibariyle bakıldığında, Türkiye'nin ÇHC"ye yönelik ihracatımız yaklaşık % 26.1 oranında artarak 692 milyon dolara ulaşmıştır. Bu rakam, aynı dönem itibariyle ÇHC’yi Türkiye’nin en önemli 29. ihraç pazarı yapmaktadır. Öte yandan ÇHC, ülkemizin en önemli ithalat kaynaklarından birisidir. 2006 yılı sonu itibariyle bakıldığında, ülkemizin ÇHC’den yaptığı ithalatın bir önceki yıla göre yaklaşık % 43 oranında arttığı ve 9.5 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. ÇHC, aynı yıl itibariyle ülkemizin en fazla ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında 3. sırada yer almaktadır.
Öte yandan, 2007 yılı Ocak - Ekim dönemi dikkate alındığında ise, ÇHC’nin ülkemizin en önemli ticari partnerlerinden birisi olmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim, bu dönemde ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık % 48.5 oranında artarak 836 milyon dolar, ithalatımız ise yine aynı döneme göre % 36 oranında artarak 10.6 milyar dolar olmuştur.
Dolayısıyla, ÇHC pazarına dönük ihracatımızın artırılması, ürün yapısının çeşitlendirilerek daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması amacıyla "ÇHC Pazara Giriş Projesi” hazırlanmış ve 2005 yılı başı itibariyle uygulamaya konulmuştur. Bu proje kapsamında ÇHC pazarı açısından potansiyel arz eden ürün grupları belirlenmiştir. Bu ürün grupları belirlenirken, ülkemizle ÇHC arasındaki ihracat ve ithalatın sektörel yapısı, ülkemiz genel ihracat ve ithalatının sektörel bazda 1999 yılından bu yana izlediği seyir, ülkemiz ekonomisi ve ihracatının sektörel yapısı, ÇHC’nin genel ithalat ve ihracat yapısı, ÇHC ekonomisine ilişkin beklentiler, sektörel yatırım planları ve ÇHC’nin DTÖ’ye tam üyelik sürecinde gümrük tarifelerinde yapacağı indirim süreci gibi unsurlar dikkate alınmıştır. Ayrıca, iki ülke arasındaki ihracat ve ithalat rakamları kullanılarak, sektörel bazda ülkemizin ÇHC karşısındaki karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu ürün grupları tespit edilmiştir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, ÇHC’ye yönelik ihracatımızda ön plana çıkabilecek potansiyele sahip olan sektörler aşağıda sunulmaktadır.
· Yenilebilir Yağlar: Zeytinyağı ve Ayçiçek Yağı
· Kimyasallar: Organik ve İnorganik Kimyasallar, Tekstil Kimyasalları, Boyalar(Boya Yardımcı Maddeleri; Oto Boyaları; Vernikler) ve Plastikler (Mühendislik Plastikleri; Plastik Oto Parçaları; Plastikten Levhalar,Yapraklar, Pelikül ve Lamlar; Plastik Ambalaj Ürünleri; Plastik Boru ve Bağlantı Parçaları)
· İnşaat Malzemeleri: Mermer, Seramik Kaplama ve Sağlık Gereçleri, Plastik Yapı Malzemeleri, İnşaat Boyaları, Metal Yapı Malzemeleri (Demir-çelik ve Alüminyum Yapı Malzemeleri), Enerji Tasarrufu Sağlayan Yapı Malzemeleri
Yukarıda belirtilen sektörler tespit edildikten sonra gerçekleştirilen, sektörel bazda yerinde pazar araştırmaları aşağıda gösterilmektedir.
1. İnşaat Malzemeleri Yerinde Pazar Araştırması: 6-9 Nisan 2005 tarihleri arasında ÇHC’nin Şanghay kentinde düzenlenen “Expo Build China-2005” fuarıyla eş zamanlı olarak Müsteşarlığımız yanısıra İGEME ve İMMİB yetkililerinin katılımıyla oluşturulan bir heyetle yerinde pazar araştırması yapılmıştır. Söz konusu heyet kapsamında, fuar alanında katılımcı firmalar ve organizatör firma temsilcilerinin yanı sıra, “Şanghay Doğaltaş Ticaret Birliği”, “Şanghay İnşaat Malzemeleri Sanayi Birliği” ve “Şanghay İnşaat Donanımı, Kapı ve Pencere Ticaret Birliği” ve yetkilileriyle görüşülmüştür. Bu görüşmeler esnasında, karşı tarafa uygulamaya konulan Pazara Giriş Projesi hakkında bilgi verilmiş ve bu kapsamda gerçekleştirilecek etkinliklere destek vermeleri talep edilmiştir. Söz konusu heyet kapsamında ayrıca, “Shanghai Waigaoqiao Free Trade Zone” ve bu Bölge içinde bulunan “Shanghai Waigaoqiao Bonded Exhibition & Trade Center” (BETC) ziyaret edilmiş ve serbest bölge ve BETC’nin Türk firmalarına sunduğu imkanlar hakkında bilgi alınmış ve bu imkanların Türk firmalarına tanıtılması için önümüzdeki dönemde İstanbul’da bir seminer düzenlenmesi konusunda görüş birliğine varılmıştır.
2. Kimyasallar Yerinde Pazar Araştırması: Kimyasallar sektöründe, 23-29 Nisan 2005 tarihleri arasında ÇHC’nin Pekin ve Şanghay şehirlerinde, Müsteşarlığımız ve İMMİB temsilcilerinden oluşan iki ayrı heyetle eş zamanlı olarak “Yerinde Pazar Araştırması” gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, gerek Pekin gerek Şanghay ayağında görüşülen kamu ve özel sektör temsilcilerine Türk kimya sektörü hakkında bilgi verilmiş, ÇHC kimya sektörü hakkında bilgi temin edilmiş olup, ayrıca, kimyasallar sektöründe gerçekleştirilecek etkinliklerle ilgili olarak destekleri talep edilmiştir.
3. Proje Kapsamında Gerçekleştirilen Faaliyetler :
Proje çerçevesinde gerçekleştirilen etkinlikler şöyledir.
q Zeytinyağı Paneli: ÇHC Pazara Giriş Projesi kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler kapsamında, 18-20 Mayıs 2005 tarihleri arasında ÇHC’nin Şanghay şehrinde düzenlenen ve ülkemizin milli düzeyde katılım sağlandığı “SIAL CHINA 2005 Fuarı” kapsamında Türk zeytinyağını tanıtımı amacıyla, Ege ve İstanbul İhracatçı Birlikleri genel Sekreterlikleri’nin de katılımıyla bir panel düzenlenmiştir.
q “Shanghai Waigaoqiao Free Trade Zone” ve “Shaghai Waigaoqiao Bonded Exhibition & Trade Center” (BETC) Semineri: Nisan ayı içerisinde yapılan Pazar araştırmalar kapsamında, Şanghay’da bulunan “Shanghai Waigaoqiao Free Trade Zone” (SWFT) ve “Shanghai Waigaoqiao Bonded Exhibition & Trade Center” (BETC) ziyaretleri gerçekleştirilmiş ve bu ziyaretler çerçevesinde her iki tesisin Türk ihracatçılar açısından sağlayacağı avantajlar konusunda görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yine bu görüşmelerde, bu iki tesisin ülkemiz ihracatçılarına sağlayacağı avantajların anlatılması amacıyla Türkiye’de toplantılar yapılması hususunda görüş birliğine varılmıştır.Bu çerçevede, Müsteşarlığımız yetkilileri, ihracatçılarımız ve adıgeçen tesis yetkilileriyle 19 Temmuz 2005 tarihinde Ankara’da, 20 Temmuz 2005 tarihinde İzmir’de ve 21 Temmuz 2005 tarihinde İstanbul’da bir dizi toplantı yapılmıştır. BU kapsamda, İstanbul’da yapılan toplantı neticesinde, BETC’de 2000 m2’lik bir alanın, ülkemize verilecek olan özel indirimli fiyatla kiralanması, bu alanın ülkemiz adına kurulacak Türk Ticaret Merkezi unvanlı firmaya tahsis edilmesi ve bu alanın yıl boyunca farklı sektörlerin tanıtım yapabileceği daimi bir ofis ve sergi alanı ve ÇHC’de yapılacak uluslararası ve yerel fuarlara katılım için lojistik merkez olarak kullanılması yönünde bir düşünce ortaya çıkmış olup, bu proje üzerindeki çalışmalar devam etmektedir.
q Sektör Raporlarının Çince’ye Çevrilmesi: Hedef olarak belirlenen ürün gruplarında Türkiye’nin durumunu ortaya koyan sektör raporlarının ve bu sektörlerde faaliyet gösteren üretici ve ihracatçı birliklerinin haberleşme bilgilerinin Çince’ye çevrilmesi ve bu raporların Çinli sektör dernekleri vasıtasıyla Çinli firmalara gönderilerek söz konusu firmaların hedef ürünlerdeki Türk sanayii hakkında bilgilendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla, hazırlanan raporların Çince’ye çevrilmesi işlemi tamamlanmış olup, sözkonusu çevirilerin kitapçık haline getirilerek ilgili yerlere gönderilmesi planlanmaktadır.
q Natural Stone- Mermer ve Doğaltaş Fuarı Alım Heyeti: 1-4 Eylül 2005 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen Mermer ve Doğaltaş Fuarı süresince organize edilen Alım Heyeti’ne ÇHC’den toplam 15 firma katılım sağlamıştır.
q ÇHC Pazara Giriş Semineri: ÇHC Pazara Giriş Projesi kapsamında, başta hedef olarak belirlenen gıda (yenilebilir yağlar), inşaat malzemeleri ve kimyasallar sektörü olmak üzere, ÇHC pazarını ülkemiz firmalarına tanıtmak ve firmalarımızı ÇHC pazarına giriş koşulları hakkında bilgilendirerek ilgilerini bu ülkeye yönlendirmek amacıyla 29 Eylül 2005 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen seminer esnasında, anılan sektörlerde faaliyetlerini sürdüren Türk yatırımcı ve ihracatçıları, ÇHC pazarı üzerine çalışmaları olan akademisyenler, uzmanlar; ÇHC’den gelen sektör temsilcileri ve Şanghay Ticaret Ataşemizle görüşme imkanına sahip olmuşlardır.
q Türkiye - ÇHC İktisadi ve Ticari İşbirliği İnternet Sayfası: Müsteşarlığımız ile Çin Halk Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (MOFCOM) tarafından Çince ve İngilizce olarak hazırlanan ve iki ülke arasındaki ticari ilişkilere ilişkin veriler, iki ülke ekonomileri hakkında bilgiler, Yatırım ve işbirliği imkanlarına ilişkin duyurular ve İhale ilanlarının yer aldığı internet sitesine (http://www.ctc.mofcom.gov.cn/) adresi üzerinden ulaşmak mümkündür.
4. ÇHC Makamlarıyla Gerçekleştirilen İkili Görüşmeler ve Heyet Ziyaretleri:
o 2006 Ocak ayında ÇHC’ye yönelik Alım Heyeti organizasyonu yapılmıştır.
o 2006 Şubat ayında Çin Ticaret Bakan Yardımcısı Sayın Gao HUCHENG başkanlığında bir heyet, Devlet Bakanı Sayın Kürşad TÜZMEN ve Dış Ticaret Müsteşarı Tuncer KAYALAR ile iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin arttırılmasına yönelik görüşmeler gerçekleştirmiştir.
o 2006 Şubat ayında Çin Halk Cumhuriyetinde yerleşik tekstil firmaları ülkemize ziyaret gerçekleştirmiştir.
o 2006 Mart ayında Çin Yatırım Heyeti ülkemize gelerek ülkemizde Çin Ticaret ve Yatırım bölgesi kurmak için fizibilite çalışmalarında bulunmuştur.
o 2006 Mayıs ayında Çin Tarım Heyeti ülkemizi ziyaret etmiştir.
o 2006 Haziran ayında Hong Kong iş adamları ile ülkemiz firmaları arasında eşleştirme çalışması (match-making) yapılmıştır.
o 2006 Temmuz ayında ÇHC’nin iktisadi bakımdan en gelişmiş eyaletlerinden biri olan Jiang Su eyaletinden gelen heyet İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Odası, Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi ve Uluslararası Yatırımcılar Derneği üyeleri ile bir araya getirilmiştir.
o 2006 Temmuz ayında ÇHC Ticaret Bakan Bo XILAI başkanlığındaki bir heyet ülkemizdeki yatırım imkanlarıyla ilgili görüşmeler yapmıştır.
o 2006 Ağustos ayında Çin Tekstil Heyeti ülkemizi ziyaret etmiştir.
o 2006 Eylül ayında Çin Tahıl İdaresi yetkilileri ülkemizi ziyaret etmiştir.
o 2006 Eylül ayında Devlet Bakanı Sayın Kürşad TÜZMEN başkanlığında Pekin ve Şanghay’ı kapsayan bir Ticaret Heyeti Programı düzenlenmiştir.
o 2006 Kasım ayında Müsteşarlığımız koordinasyonunda Çin İş Günleri organizasyonu yapılmıştır.
o 2007 Haziran ayında XV. Dönem Karma Ekonomik Komisyon Toplantısı İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirilmiştir.
o 2007 Ağustos ayında ÇHC Ticaret Bakan Yardımcısı Sn. MA başkanlığındaki bir alım heyeti ülkemize ziyaret gerçekleştirmiş ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN ile görüşmeler yapmıştır.
· 2006 yılında Milli Katılım Sağlanan Fuarlar: 2006 yılında ÇHC’de düzenlenen aşağıdaki fuarlara Milli Katılım sağlanmıştır.
o Moda Haftası: Giyim, Deri, Kürk, Konfeksiyon, Kumaş Ayakkabı ve Aksesuar fuarı (Hong Kong, Ocak 17-20)
o Asia Pasific Leather Fair International (Hong Kong, 28 –31 Mart)
o Stone Tech (Şanghay, 11 – 14 Nisan)
o Housewares Show (Hong Kong, 21 – 24 Nisan)
o SIAL China 2006 (Şanghay, 29 – 31 Mayıs)
o All China Leather Exhibition (Şanghay, 5 – 7 Eylül)
o Inter-textile Sanghai (Şanghay, 25 – 28 Ekim)
· 2006 Yılında Bireysel Düzeyde Katılım Sağlanan Fuarlar: 2006 Yılında ÇHC’de yapılan fuarlardan 148 adedine katılım sağlamak isteyen firmalarımıza Müsteşarlığımız tarafından destek verilmiştir.
4) Önümüzdeki Dönemde Gerçekleştirilmesi Planlanan Faaliyetler:
· Çince Web Sayfası: ÇHC’ye dönük tanıtım faaliyetlerin ve etkinliklerin başarıya ulaşması açısından bilgilerin Çince hazırlanıp sunulması büyük önem arz etmektedir. Bu düşünceden hareketle, genel olarak Türkiye’yi, Türk ekonomisini, dış ticaretini ve ihracatçı firma ve sektörlerimizi tanıtmaya dönük bir Çince web sayfası hazırlıklarına başlanmış durumdadır. Yukarıda anılan Çince raporların hazırlanması düşünülen web sayfası için de önemli bir altyapı hazırlayacağı düşünülmektedir.
Ayrıca, “ÇHC Pazarına Giriş Projesi” kapsamında, başta potansiyel olarak belirlenenler olmak üzere Türk ihraç sektörlerine ilişkin bilgilerin en etkin ve hızlı bir biçimde Çinli firmalara sunulması amacıyla İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği işbirliğiyle Çince bir internet sayfası oluşturulması kapsamında çalışmalar devam etmektedir. Bilgi yükleme işlemleri devam etmekte olan ve http://www.ctc.mofcom.gov.cn/ adresi üzerinden ulaşmanın mümkün olduğu site, deneme mahiyetinde kullanıma açılmıştır.
Fuarlara Milli Düzeyde Katılım: Yerinde pazar araştırmaları neticesinde aşağıda belirtilen fuarlara ülkemizin milli düzeyde katılım sağlaması yönündeki teklif İhracat Genel Müdürlüğü Tanıtım ve Fuarlar Dairesine yapılmış olup, bu konudaki çalışmalar devam etmektedir.Bu fuarlar;
STONETECH 2007 – Doğaltaş ve Mermer (Pekin/4-7 Mart 2007)
XIAMEN STONE FAIR – Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarı (Xiamen/8-11 Mart 2007)
ASIA PASIFIC LEATHER FAIR –Deri Giysi, Ayakkabı ve Deri Eşya Fuarı (Hong Kong / 28-30 Mart 2007)
HONG KONG HOUSEWARES SHOW – Mutfak Eşyaları, Ev ve Bahçe Dekorasyonu, Hediyelik Ürünler Fuarı (Hong Kong / 21-24 Nisan 2007)
HOFEX - Gıda ve Otel Ekipmanları Fuarı ( Hong Kong / 13 Nisan – 16 Mayıs 2007)
SHOES & LEATHER FUARI – Ayakkabı ve Yan Sanayi (Guangzhou/ 30 Mayıs – 2 Haziran)
11. CIFIT – Çin Uluslararası Yatırım ve Ticaret Fuarı (Xiamen, 8-11 Eylül 2007)
ALL CHINA LEATHER EXHIBITION ACLE 2007 – Deri, Deri Ürünleri, Makine ve Ekipmanları Fuarı (Şanghay – Eylül 2007)
4. CHINA INTERNATIONAL STONE MATERIAL SCIENCE & TECH FAIR – Doğaltaş Ürünleri, İşleme Teknolojileri, Makine ve Ekipmanları Fuarı (Yunfu, 21-23 Ekim 2007)
INTERTEXTİLE SHANGHAI 2007 (Şanghay, 29 Ekim – 1 Kasım 2007)
ÇHC’de önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek tüm faaliyetler için detaylı bilgileri ve söz konusu ülkedeki güncel gelişmeleri, Pekin Ticaret Müşavirliği ve Şanghay Ticaret Ataşeliği'nden öğrenmek mümkündür.
Kaynak : Dış ticaret Müsteşarlığı

İhracat ; Pazara Giriş Çalışmaları



Küreselleşmenin doğal bir sonucu olarak hızla zorlaşmakta olan rekabet koşulları altında, ihracatımızı arttırmak için klasik ihracat politikaları dışında yöntemler geliştirerek Türk ürünlerinin rekabet güçlerini arttırmak, Müsteşarlığımızın önde gelen hedefleri arasında yer almaktadır. Bu kapsamda, maliyet, fiyat, kalite, dağıtım kanalları gibi rekabet unsurlarının önüne geçen "Hedef Pazarlara İlişkin Bilgi” konusunda, ihracatçılarımızın detaylı bilgiye sahip olması ve bu bilgiyi en iyi şekilde kullanması için gerekli desteğin sağlanması önem arz etmektedir.
Bu itibarla, ülkemizin Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefi doğrultusunda, Avrupa Birliği tarafından yürütülmekte olan pazara giriş çalışmalarına paralel olarak ve Müsteşarlığımızca halen yürütülmekte olan Asya-Pasifik, Afrika, Kuzey ve Latin Amerika ülkeleri ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme stratejileri kapsamındaki faaliyetlere katkıda bulunmak üzere 2005 yılı Mart ayı içerisinde İhracat Genel Müdürlüğü bünyesinde Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığı yeniden yapılandırılarak, Pazara Giriş ve Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığı oluşturulmuştur.
Bu bağlamda Pazara Giriş ve Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığı tarafından
· Müsteşarlığımızca hazırlanan “İhracat Stratejik Planı” ve bölge stratejileri ile uyumlu olarak, hedef pazar ve sektör anlayışı çerçevesinde “Pazara Giriş Projeleri”nin hazırlanarak uygulamaya koyulması,
· Hedef ülke pazarlarında ülkemiz ihraç mallarının karşılaştığı teknik engeller, ihracatçılarımızın dış pazarlardaki ihraç paylarının artırılması, fırsat ve sorunlarının araştırılması konularında analizlerin yapılması,
· İhracatçılarımızın hedef pazarlara giriş imkanları konusunda bilgilendirilmesi ve söz konusu pazarlardaki performanslarının takibinin yapılması,
· Pazara giriş imkanlarını arttırmak için özellikle Dünya Ticaret Örgütü “Ticaret Politikası Gözden Geçirme Mekanizması-TPRM”, “DTÖ"ye Giriş Müzakereleri”, “DTÖ Tarım Dışı Ürünlerde Pazara Giriş Müzakereleri, Ticaretin Kolaylaştırılması, Ticaret-Çevre” konularında aktif katkının sağlanması,
· Başta ticaret politikası önlemleri (anti-damping önlemleri, telafi edici önlemler, korunma önlemleri) olmak üzere pazar engelleri üzerinde detaylı çalışmalar yapılması, ihracatçılarımızın ticaret politikası önlemleri soruşturmaları ile ilgili olarak uyarılması, bilgilendirilmesi ve destek sağlanması, ayrıca ülkemizin taraf olduğu soruşturmalarda, ilgili kamu kurumları ile koordineli olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına savunmalar hazırlanması,
· Pazar engellerinin ortadan kaldırılması ve ülkemiz ihraç mallarına pazar açılımı sağlamak amacıyla ikili ve çok taraflı Anlaşmalar kapsamında Serbest Ticaret Anlaşmaları ve Karma Ekonomik Komisyon Toplantılarına aktif katkının sağlanması,
· Ülkemizin AB’ye tam üyeliğinde mevzuat uyumuna ilişkin taramalarda dış ticaretimizi ilgilendiren fasıllarda tarama çalışmalarının yürütülmesi, AB mali imkanlarından yararlanmak üzere önemli sektörlerde yeniden yapılanmaya yol açarak ihracat avantajı yaratabilecek projelerin yürütülmesine yardımcı olunması,
· Ülkemiz ihracatına katkı sağlayabilecek off-set uygulamaları ile ilgili işlemlerin yürütülmesi
kapsamında faaliyetler yürütülmektedir.
Kaynak : Dış Ticaret Müsteşarlığı

Çin’in İthal Ettiği Mallar

Çin’in ithalatı, önemli maddeler bazında incelendiğinde ilk sırayı 175 milyar dolar ile elektrikli makina ve cihazlar ve bunların aksam ve parçaları almaktadır. Bunu 96 milyar dolar ile Nükleer reaktörler, kazanlar, makinalar, mekanik aletler ve cihazlar, 64 milyar dolar ile mineral aykıtlar, mineral yağlar ve bunların damıtılmasından elde edilen ürünler, 50 milyar dolar ile optik alet ve cihazlar ve 33 milyar dolar ile plastikler ve mamülleri takip etmektedir. 2004 yılına göre artış oranlarına bakıldığında ilk sırayı % 64 artış oranı ile nikel ve nikelden eşya almakta, % 55 artış oranı ile diğer adi metaller, % 54 artış ile çinko ve çinkodan eşya, % 51 ile metal cevherleri ve % 34 ile mineral yakıtlar, mineral yağlar ve ürünleri takip etmektedir.
Çin’in ihracatı, önemli maddeler bazında incelendiğinde ilk sırayı 172 milyar dolar ile elektrikli makina ve cihazlar ve bunların aksam ve parçaları almaktadır. Bunu 149 milyar dolar ile Nükleer reaktörler, kazanlar, makinalar, mekanik aletler ve cihazlar, 35 milyar dolar ile örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarı, 31 milyar dolar ile örme giyim eşyası ve aksesuarı, 25 milyar dolar ile optik alet ve cihazlar, 22 milyar dolar ile mobilyalar, tıptave cerrahide kullanılan mobilyalar ve 19 milyar dolar ile oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri takip etmektedir. 2004 yılına göre artış oranlarına bakıldığında ilk sırayı % 120 artış oranı ile odun veya diğer lifli selülozik maddelerin hamurları almakta, % 98 artış oranı ile metal cevherleri, cüruf ve kül, % 91 artış ile hububat, % 79 ile hayvansal ve bitkisel katı ve sıvı yaülar, % 66 artış oranı ile şeker ve şeker mamülleri ve % 56 artış ile lak, sakız ve reçine takip etmektedir.
Kaynak: www.dtm.gov.tr

Çin, Yeni Yasa İle Ucuz Emek Cenneti Olamayacak



Çin’de Haziran ayında parlamentodan geçen ve yılbaşında yürürlüğe girecek olan yeni çalışma sözleşmesi yasası şirketlerin üretim maliyetleri üzerinde baskı yaratarak ucuz emek cenneti olma avantajını kaybetmesine yol açabilir. Yeni yasa 10 yıl ya da 2 sözleşme dönemi boyunca çalışanlara açık uçlu sözleşme hakkı getiriyor. Şirketlerin emeklilik ve sigorta fonlarına yaptıkları ödemeler artırılıyor. Ayrıca şirketlere kovdukları personele çalıştıkları her yıl için bir aylık maaşı kadar tazminat ödeme yükümlülüğü getiriliyor.
Güney Çin’deki Dongguan bölgesinde üretim yapan Tayvanlı işadamı Hsieh Ching-yuan "Buradaki en büyük avantaj ucuz emekti ancak artık bu değişecek" dedi. Shenzhen merkezli yatırım danışmanlığı şirketi Jinghua China’nın Genel Müdürü Calvin Chang’e göre yeni yasa gelecek yıl iş gücü maliyetini yüzde 8 artıracak ve pek çok şirketin üretimini Vietnam gibi ülkelere kaydırmasına neden olacak. Deloitte & Touche’un Çin’deki vergi danışmanı Tseng Wen-hsiung yeni çalışma sözleşmesi yasasının işletme maliyetlerini artıracağını dile getirdi.
İyi İşverene Sadakat Devri
Deutsche Bank’ın Çin’deki başekonomisti Jun Ma yeni yasanın zaman için çalışma alanındaki anlaşmazlıkları azaltacağını ve işçilerin iyi işverenlere daha sadık olacağını belirtti. Çin’de çok sayıda şirket çalışanlarıyla var olan sözleşmeleri uzatmayıp yeni eleman alımlarıyla uzun süre çalışanlara daha fazla maaş ödememe yolunu seçiyor. Çoğu zaman da 7 yıldan uzun çalışanların gönüllü olarak istifa edip işlerine yeniden başvurmaları bekleniyor.Öte yandan Çin’de son dönemlerde işgücünün milli gelirdeki payı düşerken sermayenin payı da sürekli yükseliyor. Düşük faiz oranları, yatırımı ve verimliliği artırma politikaları bu süreci hızlandırıyor. Bazı uzmanlara göre hükümetin bu politikayı izleme amaçlarından biri de bazı sektörlerde konsolidasyonu hızlandırmak istemesi.
Kaynak:Referans Gazetesi
Kobifinans

Asgari Geçim İndiriminden Kim Ne Kadar Faydalanacak‏

Asgari geçim indiriminde açıklanan yeni asgari Vergi iadesinin yerine getirilen asgari geçim indirimi, 1 Ocak'ta devreye giriyor.
Ocak 2008 tarihinden itibaren uygulanacak asgari geçim indiriminden, ücretleri gerçek usulde vergilendirilen gerçek kişiler yararlanacak. Ücretleri diğer ücret kapsamında vergilendirilen hizmet erbabı, ücret geliri elde etmeyen diğer gerçek kişiler ile Serbest Bölgeler ve Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu gibi düzenlemeler uyarınca ücretlerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmayanlar ve dar mükellefiyet kapsamında ücret geliri elde edenler, kapsam dışı kalacak. Asgari geçim indirimi, takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücret üzerinden hesaplanacak.Hesaplamada, mükellefin kendisi için asgari ücretin yüzde 50'si, çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş için yüzde 10'u, çocukların her biri için ayrı ayrı olmak üzere, ilk 2 çocuk için yüzde 7.5'i, diğer çocuklar için de yüzde 5'i dikkate alınacak. Bu şekilde belirlenen tutar, gelir vergisinin ilk dilimine uygulanan yüzde 15 oranı ile çarpılacak. Bulunan tutar da, her ay ödenecek gelir vergisinden mahsup edilecek. ücret geçerli olacak.
YENİ ASGARİ ÜCRETLE YENİ İNDİRİM
Bu arada dün açıklanan ve 1 Ocakta yürürlüğe girecek brüt 608 YTL'lik asgari ücret, asgari geçim indirimi yoluyla bekar bir işçi ya da memura aylık 45,6 YTL getiri sağlayacak. Bu rakam evli, eşi çalışmayan 2 çocuklu bir ücretli için 68,4 YTL, 4 çocuklu bir ücretli için de 77,52 YTL olacak. Asgari ücretin Temmuzda 638,7 YTL'ye yükselmesi, asgari geçim indiriminde takvim yılı başındaki tutar esas alındığı için indirim miktarlarını değiştirmeyecek.
VERGİ İADESİNE GÖRE DURUM
Maliye Bakanlığı Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü'nün yaptığı hesaplamalara göre, yeni sistem, asgari ücretle çalışan bekar bir işçi ya da memura, vergi iadesine kıyasla yıllık 115,8 YTL daha fazla kazandıracak. Yeni sistemin, vergi iadesine göre evli ve eşi çalışmayan bir ücretliye sağlayacağı yıllık avantaj ise 228 YTL olacak. Söz konusu rakam, 2 çocuklu bir asgari ücretli için 452 YTL'ye, 4 çocuklu bir asgari ücretli için 508 YTL'ye çıkacak. Ancak ücret yükseldikçe, vergi iadesine göre asgari geçim indiriminin getirisi azalacak. Yüksek gelir grupları, vergi iadesine kıyasla yeni sistemde daha az para alacak.
EMEKLİLER DE ÇALIŞMAYAN EŞ KATEGORİSİNDE
Asgari geçim indiriminde, emekli maaşı alanlar çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş olarak kabul edilecek. Eşlerin her ikisinin de ücretli olması halinde, çocuklar yalnızca sosyal güvenlik yönünden tabi oldukları eşin bildirimine dahil edilecek. Boşananlar için indirim tutarının hesabında, nafakası sağlanan çocuk sayısına bakılacak. Sakatlık indirimi bulunan ücretlinin gelir vergisi matrahı belirlenirken, sakatlık indiriminin mahsubundan sonra kalan gelir vergisi matrahı üzerinden hesaplanan vergi tutarından yıllık asgari geçim indiriminin 12'de 1'i mahsup edilecek. Mahsup edilecek tutar, kalan gelir vergisi tutarını aşamayacak ve asgari geçim indirimi farkı, diğer dönemlerde de değerlendirilmeyecek. Yıl içinde iş yeri ve işvereni değişen ücretliler, yeni iş yerlerinde ya da işverenleri nezdinde çalışmaya başladıkları aydan itibaren asgari geçim indiriminden yararlanmaya devam edecekler.Gelir Vergisi Kanunu gereği, ücretlerinden vergi tevkifatı yapılmayan ve bu nedenle ücretlerini yıllık beyanname ile beyan etmek zorunda olan ücretlilerde asgari geçim indirimi, yıllık beyannamede hesaplanan gelir vergisinin ücret gelirlerine isabet eden tutarından mahsup edilmesi suretiyle gerçekleştirilecek. Ücretliler, medeni durumları ve çocuk sayıları ile eşinin iş ve gelir durumu hakkında "Aile Durumu Bildirimi" ile işverenlerine bildirimde bulunacak. Durumlarında herhangi bir değişiklik olması halinde bu değişiklikler işverene 1 ay içinde bildirilecek. Asgari geçim indirimi oranını etkileyen değişiklikler de, söz konusu değişikliğin işverene bildirildiği tarih itibariyle uygulanacak.
Cihat ERTÜRK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

Rekor kırdık ama kâr yok

29 Aralık 2007 Cumartesi

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı, geride bırakmaya hazırlandığımız 2007 yılını değerlendirdi.
Satıcı, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler nedeniyle üretim ve ihracatın siyasetin gölgesinde kaldığı 2007'nin, ekonomi için “kayıp bir yıl” olduğunu söyledi. Bunun ağır bedelini ödemenin üretici kesime düştüğünü, sıkıntıların üzerinin örtüldüğünü, görmezlikten gelindiğini ya da görülemediğini ifade eden Satıcı, şöyle konuştu:
“Sonuçta 2007 üreticilerimiz, ihracatçılarımız için rekorlarla dolu bir yıl olmasına rağmen karlılık açısından çok zor, sıkıntılı bir yıl oldu. Biz maalesef 2007 yılında da 2006, 2005, 2004 ve 2003'te olduğu gibi rekorlarımızla övünebildik, ancak karlılığımızla övünemedik. İsterdik ki 2007 yılında sadece rekorlarımızla değil 3, 6 aylık ya da 1 yıllık açıkladığımız bilançolarda yüksek kar rakamlarını kamuoyuna duyuralım. Çünkü gerçek zenginleşmenin, güçlenmenin, büyümenin ana yolu üretim ve ihracat. Buna olan inancımızla bu işleri zaten sürükleyip götürüyoruz. Biz er ya da geç Türkiye'nin aklını başına alacağını üretimle, ihracatla, sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirip Türk milletini zenginleştirme yolunda adımlarını bir üretici rasyonelliğiyle vizyongerçekleştireceğini düşünüyorum.”
“YILI 107 MİLYAR DOLAR İHRACATLA KAPATACAĞIZ
Satıcı, Türkiye'nin ihracatta yine rekorlarla dolu bir yılı geride bıraktığını, hatta hedeflerin aşıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Biz, sene başında 100 milyar dolarlık bir ihracat taahhüdüyle yola çıktık. Yılı, hedefin üzerinde 107 milyar dolar civarında ihracatla kapatacağız. Biz her zaman olduğu gibi koyduğumuz hedefi, yukarıya doğru yüzde 3, 5, 7 civarında artırarak pozitif yönde tamamlıyoruz. Herkesin de koyduğu hedefleri tutturulabilir biçimde koyması, koyduğu hedeflerle üreticilere artık bedel ödetmemesini tavsiye ediyoruz. Önümüzdeki günlerde bunu daha sık konuşacağız, ama enflasyonla ilgili sonuçlar da açıklandığında yine biz Merkez Bankası'ndan (MB) herhalde yüzde 4-5'lik bir alacaklı duruma geçeceğiz.
NAPOLYON ÖRNEĞİ VERDİ
Satıcı, özellikle yüksek faizin, yeni yatırımların önünü kapattığını, düşük kur politikasının da Türk üreticilerini uluslararası piyasalarda rekabetçilikten kopardığını, uzaklaştırdığını ısrarla anons ettiklerini ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bunları bazıları görmezden ve duymazdan geliyor. Bu, son derece yanlış. Bundan ne kadar kaçarsanız kaçın, bu sizi eninde sonunda gelip yakalayacak. Bu, şöyle bir noktaya getirdi bizi; artık, kavgada yumruk sayılmaz durumunda. Öyle sıkıntılı durumlar ki Napolyon Vaterloo Savaşı sırasında bakmış cephe zorlanıyor, cepheden iyi sesler gelmiyor. Atlamış atına gitmiş cepheye, çağırmış komutanları 'Ne oluyor' demiş. Demişler ki “Efendim 3 tane büyük problemimiz var. Birincisi barutumuz bitti. Gerisini saymaya gerek yok'.
Bu kadar yüksek faizin olduğu bir ortamda bu düşük kur politikasıyla zaten üretici, ihracatçı o kadar büyük zamlar ödedi ki... Eğer bundan 5 yıl önce dolar 1,70 civarındaysa bugün 1,15 civarındaysa Türk üreticileri dolar bazında yüzde 80 zam ödemiş durumdalar ve bu uluslararası rekabetçiliği hiç tanımayan, görmeyen bir aklın göremeyeceği bir durum.”

Tarkan- Kış Güneşi (fark)

Tarkan-Metamorfoz( dün ve bugün farkı)

Yaşlıları uyaran otomobil tasarladı

28 Aralık 2007 Cuma



Yaş ortalamasının giderek yükseldiği teknoloji ülkesi Japonya'da bilim adamları tasarımlarını belirli yaş gruplarına hitaben yapmaya başladı. Japon oyun firması Nintendo için "Beyin cimnastiği" programı geliştiren nörolog ekibi ile Toyota araç firması, yaşla birlikte gelen dikkat eksikliği sorunlarının önüne geçerek, kazaları önleyecek özel bir sistemle donatılan araç tasarımı için kolları sıvadı. 2020 yılında piyasaya sürülmesi beklenen araçta yaşlı şoförün beyin aktivitelerini gözlemleyerek anormal bir durum karşısında haber veren uyarı sistemleri bulunacak. Henüz tüm detayları açıklanmayan projenin başında milyonlarca yaşlıya Nintendo'yu sevdiren "Beyin cimnastiği"nin fikir babası profesör Ryuta Kawashima bulunuyor.

Hep Kendine Girşimci; Hani İstihdam Sahası...

Şov dünyasının ünlüleri, parasını gayrimenkule yatırıyor. Sağlam bir yatırım olarak görülen ve fazla işletme becerisi olmadan da para kazandırabilen gayrimenkul yatırımlarının, eskiden beri şov dünyasının gözdesi olduğu biliniyor. Ancak günümüzün değişen ve gelişen trendleri, ünlülerin gayrimenkul yatırımlarını da değiştiriyor. Önceleri kazandığı paraları sadece konuta yatıran ünlülerin en gözde yatırım aracı hala konut olsa da artık arsa ve lojistik gayrimenkul gibi değişik enstrümanlara yatırım yapanlar da var. Küresel gayrimenkul yatırımları da bu günlerde ünlüler arasında çok moda. Bununla birlikte gayrimenkulün son yıllarda gösterdiği gelişim süreci ve vaat ettiği kar, bazı ünlü isimleri müeahhitliğe bile yöneltti.

İbrahim Tatlıses
Tatlıses, yatırım yapma konusunda ünlüler arasında en başarılı isimlerden biri. Süpermarket, mağaza, kebapçı, konfeksiyon fabrikası, solaryum salonu, otel ve gece kulübü, uçak taksi şirketi, TV kanalı, Almanya'da süt fabrikası gibi bir çok sektörde değişik ve iddialı yatırımları bulunan Tatlıses'in gayrimenkul yatırımları da hayli iddialı. Sanatçının İstanbul Seyrantepe'de bir iş hanı, Zekeriyaköy ve Levent'te birer villası bulunuyor. Ayrıca müteahhitliğe de soyunan Tatlıses, Bodrum'da gerçekleştirdiği 100 dairelik Tatlıses Evleri projesinin ikincisini memleketi Şanlıurfa’da başlattı.

Bülent Ersoy
Geçen yıl sahte mücevher kullandığı yönündeki haberlere kızıp mal varlığını açıklayan Bülent Ersoy'un gerçek bir gayrimenkul zengini olduğu ortaya çıktı. Buna göre Marmaris'te bir koyu, yine Marmariste bir malikanesi, Bodrum Yalıkavak'ta denize sıfır bir dairesi bulunan Bülent Ersoy'un Türkiye'nin çeşitli yerlerinde, kiraya verdiği 25 dairesi bulunuyor. Ayrıca Ersoy'un açıkladığı mal varlığı içinde belediyelere kiralamak üzere aldığı iş makineleri de, sanatçının çok yönlü yatırım yapmak konusunda ne kadar becerikli olduğunu ortaya koyuyor.

Kadir İnanır
Düne kadar memleketi Fatsa'dan başka bir yerde gayrimenkul yatırımı yapmayan Kadir İnanır, artık İstanbul'da da yatırım yapıyor. Fatsa'da bir çiftlik ve fındık bahçeleri olan İnanır, Ulus'ta bir villa aldı.

Tarkan
Tam bir emlak zengini diyebileceğimiz Tarkan da tıpkı Hülya Avşar gibi küresel gayrimenkul yatırımlarını seviyor. Sanatçının 1999 yılında, New York'ta mortgage sistemiyle 450 bin dolara aldığı dairenin şu anki değerinin 4 milyon doların üzerinde olduğu konuşuluyor. Los Angles'ta bir stüdyo dairesi bulunan Tarkan'ın emlak yatırımı konusunda ikinci tercihi ise İstanbul. Beykoz'un Öğümce Köyü'nde bir çiftliği, Arnavutköy'de tarihi bir köşkü, Ulusta dairesi, Zekeriyaköy ve İstinye'de villası olduğu söylenen şarkıcının Tarabya Sümer Korusu'ndaki villasının değeri ise milyon dolarlarla ifade ediliyor.

Semiramis Pekkan
Jet sosyetenin tanınmış isimlerinden Semiramis Pekkan, yurtdışında gayrimenkul yatırımı yapan ilk ünlülerden. İsviçre Alpleri'nde bir dağ evi, Hong Kong'ta bir villası bulunan Semiramis Pekkan, son olarak dünya jet sosyetesinin gözdesi olan Phuket'te saray yavrusu gibi bir ev aldı. Pekkan'ın ayrıca Ortaköy sırtlarında ultra lüks bir evi, Nişantaşı'nda bir dairesi var.

Seda Sayan
Şov dünyasının en iyi gayrimenkul yatırıcımlarından biri de Seda Sayan. Bu yöndeki yatırımlarını hep konuttan yana kullanan Sayan'ın Akmerkez'de bir rezidansı, Rumelihisarı'nda bir yalısı bulunuyor. Bir kaç yıl önce Bodrum Türkbükü'nde yazlık bir villa edinen Sayan'ın aynı siteden annesi, ablası ve kardeşi için de birer ev aldığı konuşuluyor. İstanbul'un bir çok semtinde dairesi bulunduğu belirtilen Sayan, ikinci rezidans dairesini ise Esentepe'deki Kempinski Residences Astoria'dan aldı.

Ferdi Tayfur
Döneminin en çok kazanan ünlülerinden biri olan Ferdi Tayfur, aynı zamanda bu grubun en iyi gayrimenkul yatırımcısı. Gayrimenkul portföyü oldukça geniş ve çeşitli. Marmaris'te bir yarımadası bulunan Tayfur'un Emingan'da 6 villası, Tarabaya'da 4 katlı bir evi ve bir dairesi, Sarıyer'de bir dairesi var. Adana'da da 50 dairesi olduğu söylenen Tayfur, aynı zamanda memleketinde müteahhitlik işine de soyundu. Ferdi Tayfur, Adana Büyük Şehir Belediye Başkanı Aytaç Durak'ın oğlu Gökhan Durak'la birlikte Adana'da konut inşaatları yapıyor.

Esin Moralıoğlu
Esin Moralıoğlu, mankenlikten en iyi para kazanan mankenlerden biri olduğu kadar, podyumların en iyi gayrimenkul yatırımcılarından biri olarak tanınıyor. Deneyimli mankenin İstanbul'da dört, İzmir'de bir dairesi ve Kuşadası ile Bodrum'da birer yazlığı var.

Tarık Tarcan
Eski manken ve oyuncu Tarık Tarcan'ın portföyü, Tarcan'ın gayrimenkul yatırımı konusunda tam bir uzman olduğunu ortaya koyuyor. Tarcan, konutun yanısıra, yüksek prim yapması muhtemel gayrimenkuller arasında gösterilen lojistik gayrimenkullere ve arsaya da yatırım yapıyor. Tarcan'ın Antalya Kaleiçi'ndeki vilasının değeri milyon dolarla ifade edilirken, Bursa Gemlik'te zeytin depoları ve arsaları bulunuyor.

Atilla Saral
Podyumların gayrimenkul zenginlerinden biri de Atilla Saral. Eski manken ve oyuncu oylan Saral'ın Kilyos'ta 1 milyon dolarlık villası, Ankara'nın lüks bölgelerinde iki dükkanı, İstinye'de 350 bin dolarlık bir dairesi olduğu söyleniyor.

Emrah
Türkiye'nin çocuk şarkıcısı olarak ünlendiği günlerden bu yana kazandığı paraları gayrimenkule yatırdığı bilinen Emrah'ın hatırı sayılır bir gayrimenkul portföyü oluşturduğu belirtiliyor. İdialara göre Emrah'ın 100'e yakın dairesi var. Kendisi kaç evi olduğunu açıkça ifade etmese de, konuşulan sayıları açıkça yalanlamıyor.

Mehmet Ali Erbil
Son yıllarda gayrimenkule yatırım yapmaya başlayan Mehmet Ali Erbil'in, bir kaç yıl önce Ulus Seba sitesinden bir villa, Maslak Seba'dan ise bir daire satın aldığı belirtiliyor. Erbil'in ayrıca Esenkent'te yatırım amacıyla satın aldığı, dört dairesi daha bulunuyor.

Ebru Gündeş
Ebru Gündeş'in biraz dar ama hayli değerli bir gayrimenkul portföyü var. Sanatçının Yeniköy'deki yalısıyla Beykoz Konakları'ndaki villasının değeri milyon dolarlarla ifade ediliyor. Gündeş'in ayrıca Ulus'ta bir dairesi bulunuyor.

Müslüm Gürses
Müslül Gürses de mütevazi bir gayrimenkul portföyüne sahip. Gürses'in Bakırköy'de 1, Şişli'de 1, Beylikdüzü'nde iki dairesi var.

Hülya Avşar
Sarıyer'de köşkü, Ayvalık'ta yazlığı, Tarabya Nurol Sitesi'nde bir dairesi, Etiler'de bir dairesi bulunan Hülya Avşar, küresel gayrimenkul yatırımı yapan nadir ünlülerden. Hülya Avşar'ın Londra'nın en yüksek resizansı olan Pan Peninsula Tower 1'de dairesi var. Sanatçı ayrıca Riva'da kendine ait arsanın üzerinde yaptığı 12 evlik Çakıl Vilları'yla müteahhitliğe de adım atmış oldu.

Sibel Can
Ünlüler dünyasının en eski gayrimenkul yatırımcılarından biri olan Sibel Can'ın Miami'de aldığı villa magazin dünyasını günlerce meşgul etmişti. Bununla birlikte Can'ın pek de konuşulmayan yatırımları tam bir servet değerinde. İstanbul Nakkaştepe'de ve Levent'te birer villası, Bodrum'da iki villası olduğu bilinen Can'ın ayrıca İstanbul'da 50 dairesi bulunuyor.

Tuğba Özay
Manken Tuğba Özay, genç yaşta Antayla'nın Manavgat ilçesinde aldığı çiftlikle dikkatleri üzerine çekti. Ancak geçen yaz Manavgat'ta çıkan orman yangınının değeri 1 milyon YTL'nin üzerinde olduğu belirtilen çiftliğe sıçramasıyla çiftlik evinin bir bölümü kül oldu.

Cem Yılmaz
Otomobillere olan düşkünlüğü tanınan ve aldığı lüks otomobillerle dikkat çeken Cem Yılmaz, gayrimenkule yatırım yapmayı da ihmal etmiyor. Levent'te süper lüks bir villası bulunan Yılmaz'ın, Çeşme'de de bir villası bulunduğu söyleniyor.

Muazzez Ersoy
Muazzez Ersoy, gayrimenkul yatırımlarında tercihini konuttan yana kullanıyor. Etiler'de bir dairesi, Bodrum'da bir yazlığı olan sanatçı, ofis olarak kullanmak üzere etilerde bir de villa edinmiş.

Emel Sayın
Yeni nesil ünlülere göre biraz mütevazi kalsa da Emel Sayın'ın da hatırı sayılır bir gayrimenkul portföyü var. Sanatçının Demirciköy'de bir villası, Datça'da yazlığı, Nişantaşı'nda bir dükkanı olduğu biliniyor.

Teoman
Şarkıcı Teoman, gayrimenkul yatırımlarını prim yapacak araçlar yönünde geliştiriyor. Üç daire sahibi olan Teoman'ın iki de arsa alması bu görüşü kuvvetlendiriyor.

Sezen Aksu
Villalarının lüksü dilden dile dolaşan Sezen Aksu, gayrimenkul yatırımlarını seven ünlülerin başında geliyor. İstanbul'un Sarıyer ve Kanlıca semtleriyle Bodrum'da bir villası bulunan Sezen Aksu'nun Ankara, İzmir ve İstanbul'un çeşitli semtlerinde daireleri olduğu belirtiliyor.

Gülben Ergen
Kazandığı paraları ticari taksilere yatırdığı bilinen Gülben Ergen, son yıllarda gayrimenkul yatırımı yapmayı da ihmal etmiyor. 50 ticari plakalı taksisi olduğu söylenen şarkıcının İstanbul Feneryolu ve Zekeriyaköy ile Antalya'da evleri olduğu söyleniyor.

İki otomotiv devi 1.4 milyar Euro ile Türkiye'ye geliyor



Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, otomotivde iki dünya devinin 1.4 milyar Euro'luk yatırımla Türkiye'de üretim yapmaya hazırlandığını açıkladı..
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, otomotivde iki dünya devinin Türkiye'de yatırım için hazırlık yaptığını açıkladı. Çağlayan bu firmalardan birinin yaklaşık 1 milyar, diğerinin de 400 milyon Euro'luk yatırım yapmayı öngördüklerini kaydetti. Söz konusu firmaların isimleri konusunda açıklama yapmaktan kaçınan Çağlayan, önemli olanın, bu işletmelerin Türkiye'ye gelmesinin sağlanması olduğunu bildirdi. Bakan Çağlayan, isimleri açıklamasa da Sabah, bu iki yeni yatırımcı konusunda önemli bilgilere ulaştı.
MAGNA LÜKS 4x4 ÜRETECEK
Bu firmalardan birisi dünyanın en büyük dördüncü yedek parça üreticisi Kanada merkezli Magna şirketi. Kısa bir süre önce Magna'nın Türkiye'de Tekirdağ'ı üs olarak belirlediği ve üretime hazırlandığı haberi Sabah Gazetesi'nde yayımlanmıştı. 25 milyar dolarlık cirosuyla 23 ülkede 83 bin kişiye istihdam sağlayan şirketin, Tekirdağ'da kurmayı planladığı tesisin inşaatına nisan-mayıs aylarında başlaması bekleniyor. 2008 yılı sonunda üretime geçmeyi planlayan şirketin Tekirdağ'da üretmeyi planladığı aracın ise Porsche'nin lüks SUV aracı Cayenne ya da BMW'nin yeni tasarladığı bir lüks MPV olduğu tahmin ediliyor. Magna'nın Türkiye'ye gelmesiyle Türk otomotiv sektörü için bir ilk gerçekleşecek. İlk kez E segmentinde yani lüks sınıfta yer alan bir araç Türkiye'de üretilecek. Magna'nın uzmanlık alanı spor otomobiller ve 4x4 SUV'lar. Magna, BMW için X3, Mercedes için G Class, Jeep için Grand Cherokee ve Commander, Chrysler için 300 C, Saab için 9-3 modellerinin üretimini de gerçekleştiriyor. Aynı zamanda BMW, Audi, Alfa Romeo, Bentley, Ferrari, Ford, Volkswagen, Jaguar, Isuzu, Hyundai gibi firmalara her türlü mühendislik ve tasarım hizmeti veriyor. Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Alpaslan Korkmaz da, yaptığı açıklamada Magna'yı yayma çalışmaları çerçevesinde Doğu Avrupa'da yatırım yeri ararken, kendilerini Türkiye'de yatırım yapmaya ikna ettiklerini söyledi. Şirketin ciddi bir istihdam ve yatırım hacmiyle Türkiye'ye gelmesini beklediklerini ifade eden Korkmaz, yatırımın sıfırdan yapılacak olmasının Türkiye açısından çok önemli olduğunu söyledi.
UFUK SANDIK
SABAH

Pazaryerinizi Tanıyor Musunuz?

27 Aralık 2007 Perşembe


Pazaryerinizi Tanıyor Musunuz?
Clayton M. CHRISTENSEN Harvard
Business School Profesörü

Bir Harvard Business School profesörü ve liste başı kitaplar yazarı olan Clayton M. Christensen, inovas­yon yönetimi ve yeni büyüme pazarları bulunması alanlarında uzman. Christiensen bizimle, pazarla­macıların pazaryerine yönelik yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeye ne kadar ihtiyaçları olduğu hakkında bir söyleşi yapmaya zaman ayırdı.
Pazarlama stratejilerinde tanınmış bir uzman olan Ted Levit, bir keresinde müşterilerine ’sakın boşuna yarım santim bir matkap aramayın onla­rın asıl istediği sadece yarım santimlik bir delik” de­mişti. Bu benzetmenin bu kadar çok yankı yaratma­sının nedeni neydi?



Burada en önem­li nokta, müşterilerin her geçen gün ken­dileri adına yaptırılması gereken yeni bazı işlerin farkına varıyor olmaları. Her zaman ilk sorulması gereken soru budur. İkinci so­ru ise ’Bu işi nasıl yaptırabilirim? Bu işin benim adıma yapılması için kimileri veya neleri kiralayabilirim?’. Yani sorumuza geri dö­nersek, ’onlara nasıl yarım-santimlik bir matkap satabilirim’ şek­linde düşünmenin, müşterinin düşünme tarzıyla çakışmadığını görebiliriz. Nedeni ise müşterinin önce yapılacak işi üzerinde kafa yorarak yola çıkması ve çözüme giden yolların bulunmasını ise daha sonraya bırakmasında yatar.
Pazarlamalar, geleneksel olarak ya ürünlere ya da müşteri gruplarına odaklanırlar. Bu dar görüşlülük neden?
Çok doğru, çünkü siz müşterinin gözüyle kiminle rekabet ettiğinizi göremezsiniz. Müşteri, kendi işinin görülmesini sağlayan her türlü çözümü değerlendirecektir. Eğer pazara belir­li bir ürün kategorisinde girmeyi tasarladıysanız, rakiplerinizin de sadece bu kategoride rekabet eden şirketler almasını beklersiniz. Ancak müşterilerin meseleye bakış açısı böyle değildir. Onlar me­seleye çok daha geniş bir açıdan bakarlar. Zaten siz de meseleye sadece müşteri olarak bakarsanız, onların ihtiyaçlarının o katego­ride, pazardaki ortalama ihtiyaçlarla hiç bir zaman tam olarak ça­kışmadığını görürsünüz. Örneğin, en yaygın müşteri kategorilerinden biri, 18-34 yaş arası kadınlardır. Pazarlamacılar, sürekli olarak ’onların’ hangi normları istediğini bulup, ortaya çıkartma­ya çalışırlar. Ancak eğer siz de bu kategoride yer alıyor olsaydınız acaba kendi ihtiyaçlarınızı, bu kategorinin normlarına uydurmak için ne kadar çaba harcardınız?
Bu düşünce tarzını benimseyerek başarılı olmuş bir şirket örneği verebilir misiniz?
Procter & Gamble, son beş yıldır bu düşünce yön­teminden sıksık faydalanıyor. Sonuçta da Crest White Strips ve Swiffer gibi zemin temizleme ürünlerini piyasaya çıkarttılar. Ör­neğin Swiffer’ da şöyle düşünmüşlerdi: Elimizde bir süpürge ve birde faraş var: Biz zemindeki her bir pisliği önce süpürerek top­layıp bir araya getiriyoruz, sonra faraşın içine doğru süpürüyor sonra da faraşı çöpe döküyoruz. Aslında müşterinin ne yapmaya çalıştığını düşünmeye başladılar: Zemindeki pisliği yok etmek. O güne kadar kimsenin, elektrostatiğin bu işte kullanılabileceğini akıl etmemiş olması yüzünden faraş, gözlerine fuzuli bir araç ola­rak gözüktü. Şirket, sırf bu gözlemine da­yanarak da bu ürünü geliştirdi.
Başka bir örnek daha verebilir misiniz?
Bir diğer mükemmel ör­nek olarak da OnStar gösterilebilir. Ara­baların içine bilgiyi taşımanın bir yolu olarak, telematik dedikleri bir alet yarat­mışlardı. Ancak daha sonra detaylı bir araştırma yapmışlar ve bunun aslında insanların yapılmasını bekledikleri çok daha büyük bir iş olduğu­nun farkına varmışlardı. İnsanların ne zaman arabalarına binseler, ailelerinin mümkün olduğunca emniyette olduğunu sağla­dıklarından emin olmak istediklerini keşfettiler. Böylece ürünü bu yönde geliştirdiler. Intuit da diğer önemli bir şirket. Quicken ve QuickBooks ile TurboTax gibi insanların etraflarında yapılmayı bekleyen işleri ­organize eden ürünler yarattılar.
Siz şimdi diyorsunuz ki bir pazarlamanın ama aslında müşteriyi değil du­rumun kendisini kavramaktır. Buradaki ayrımı açıklayabilir misiniz?
Durumlar kolay kolay değişmezler. Mesela insan­lar her sabah işe gitmek için araba kullanmak zorundadır ve sev­diklerinin güvende olduklarını bilmek isterler. Bu durum yıllar geçse de değişmez. Tekrar 18–34 yaş arası demografisine döner­sek: Bu segmentteki ihtiyaçlar, her zaman çılgınca sapmalar gösterecektir. Veya bağımsız bir birey olarak sizin bu gün istediğiniz şey, yarın istemediğiniz bir şey olabilecektir. Ancak gerçekten bir işin gerektiği şekilde halledilmesine yönelik bir ürün geliştirdiy­seniz, bu başka bir şeydir. Sizin bu ürününüz, yapılması gereken iş durduğu müddetçe varlığını sürdürecek ve size iyi bir getiri sağ­lamaya devam edecektir.
Kaynak: Ekonomist Dergisi /Kobifinans

KÖKTEN GİRİŞİMCİ

Çocuk yaşlarında başlamıştı hikayesi. Biriktirdiği harçlıklarını artırabilmenin hesaplarını daha o günden yapmaya başlamıştı. Bir bayram günü ev ahalisiyle bayramlaştıktan sonra kasaba çocuklarının toplandığı meydana gidip daha önce aldığı oyuncaklarını yere sermiş müşteri beklemeye başlamıştı. Bir ,iki derken öğle saatlerinin bitimine yakın tüm oyuncaklarını satmış büyük bir heyecanla şehir merkezine inip yeni oyuncaklar almıştı tüm parasıyla. Hepsini doldurup büyük bir poşete kasabanın yolunu tuttuğunda yapacağı karların hesabını yapmış hatta bu karla alacağı oyuncakları belirlemişti kafasında. En çok mantar tabancası ve mantarı satılıyordu. Öyle ya o zaman en fazla ondan almak lazımdı. Kasabaya varıp poşeti açtığında 13 oyuncaktan 2 sinin artık kullanılamaz hale geldiğini görünce gözlerindeki yaşları tutamadı. Moral bozukluğu ile tekrar satışa başladığında yapılan her alımda yüzü gülmeye başladı. Akşam olmuştu ve o gün ilk defa kendi parasını kazanmış olmanın gururu ile eve meyve almış ve göğsünü gere gere annesine uzatmıştı meyve poşetini.Uyku saati geldiğinde yatağına uzanıp kırılan iki oyuncağın normal olduğunu ve bunu karşılamak için biraz daha fazla karla satılması gerekliliğini öğrenmişti. Bu bir hevesti bir heyecandı. İkinci günün ilk sabahında uyanır uyanmaz yeniden şehre inmiş tekrar doldurmuştu sandığa oyuncakları (artık poşete konmamalıydı). Fakat satışların düştüğünü farketti saatler sonra. Elinde kalan oyuncakların satılamayacağını hissedince kazı kazan benzeri bir oyunla 1 ile 100 numara arasına sıkıştırdığı 23 oyuncağı daha düşük fiyatla pazara sunmuştu.İyi kar getirmişti buda. Kasabadaki yaşıtlarının ilgisini görünce çok mutlu oldu. eve döndüğünde düşündüğünden daha fazla kar etmişti.Öğrendiği çok şey vardı o gün. Doyuma ulaşmış piyasaya seçeneklerle ulaşılabileceğini farketti. çözüm her zaman kendindeydi.Bu kadar küçük alış verişle edindiği deneyim ileriki yaşlarında hangi mesleği seçeceğinin resmiydi.Okuldan mezun olduğunda ekonomi bölümünün deneyimlerine kattığı katmadeğerle piyasaya girmeye hazırdı. Hep hayalinde üretim vardı fakat sözkonusu anaparayı tamamlamak epey zaman alacaktı. Bunun bilinciyle önce şehir merkezinde evini tuttu ve piyasayı izlemeye başladı. En çok hangi ürüne ihtiyaç vardı? Sözkonusu ürünün tedariği nasıl sağlanıyordu? Sürekliliği varmıydı yoksa kısa dönemde piyasayı terkedecek bir ürünmüydü ? İkamesi varmıydı? Fiyat hangi aralıklarda değişiyordu? yapılacak kar giderleri karşılayabilecekmiydi?....vsBütün bu sorular havada uçuşurken piyasaya girmek ne kadar akılcıydı bilemiyordu. Gerekli fizibiliteyi yaptıktan sonra başarısız olma ihtimalinide ceplerine alıpilk alımını yaptı. Zaten ticaret riskle kardeş değilmiydi.(..ki risk sadece en aza indirilebilir asla sıfırı bulmaz).Gülen yüzünü ciddiyetiyle ve kendi gibi tanıdığı ürünü alıp, heyecanıyla artık piyasadaydı. İlk yıl yaptığı tüm satışları hesapladığında yaptığı karıda görünce esas olanı farketti. Artık ticaretin içindeydi iyice. Çünkü biliyordu piyasadakiilk yıl varoluşun en büyük destekçisiydi, ticarette hesap takibi, kredi ve destek olanaklarının takibi,teknolojiden yaralanmanın önemini farketmiş ve tamamlayıcı ürünlerin aynı piyasada karlılığı artırdığını anlamıştı...(devamı yakında..)

İbrahim Koç
Pazarlama Müdürü

Eğlencenin Yörüngesindeki Sektör: Pazarlama

26 Aralık 2007 Çarşamba

Dünyanın canı sıkılıyor; savaşlar, ekonomik krizler, siyasi çalkantılar, doğal afetler, terör… Öte yandan 21. yüzyılın insanı, teknoloji geliştikçe daha rahat edeceğini umarken, her an işiyle bağlantıda olduğu, özgürlüğünü feda ettiği, fazla hızlı bir yaşam biçimine alışmak zorunda. Derinlemesine düşünme efleksini gittikçe kaybeden, sabırsız, çabuk unutan, her tür bilgiye her an ulaşabilmenin kayıtsızlığıyla ve her an her yerde ulaşılabilir, gözlenebilir olmanın korkusuyla yaşayan yeni bir tüketici tipolojisi oluşuyor. Bilişim devrimiyle çehresi değişen medya araçlarının yoğunluğundaki pazarlarda, markaların rakiplerinden ‘farklı’ faydalarını enformasyona doymuş tüketicilerine anlatmaları, onları ikna etmeleri geçmişe göre çok daha zor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde Amerikalılar yeni bir pazarlama reçetesi bulmuştu. Her derde deva: Eğlence! Canı sıkılan dünyayı eğlendirirken, her kesimden tüketiciyi ikna etmenin, bilgilendirmenin daha elverişli olduğunu Amerikalı pazarlamacılar 50 yıldır biliyorlar. ‘Eğlendirerek pazarlamak’ yaklaşımı, artık bütün dünyada birçok markanın referansı olmaya başladı. Bugün, eğlence unsurunun olmadığı reklam neredeyse yok gibi. Fazla ciddi ve sıkıcı görünmek adeta markaların korkulu rüyası oldu. Pazarlamacılar eğlence endüstrisi ve spor sektöründen maksimum fayda sağlama çabasındalar.
Eğlence Endüstrisiyle İşbirliği
Hollywood başta olmak üzere dünya sineması, büyük markaların pazarlama iletişimi aracı haline geldi. Blockbuster olarak adlandırılan gişe filmlerine daha senaryo aşamasında markalar sponsor olmak için sıraya giriyorlar. Türkiye’deki pazarlama uygulamalarında sık rastlanmayan iki veya daha çok markanın ortaklaşa promosyon faaliyetinde bulunmalarını ifade eden ‘Tie-in’, ABD’de büyük markaların başvurduğu kârlı bir pazarlama iletişimi yolu. Eğlence unsuru ise yine başrolde kuşkusuz. Ürünler aynı şirketten olabildiği gibi (intra tie-in) farklı şirketlerden de olabiliyor (inter tie-in). Belki de bu işi en iyi kotaran, fast-food sektörüyle Hollywood işbirliği olmuştur. Örneğin McDonald’s şubelerinde genç ve çocuk hedef kitleye yönelik olarak hazırlanan yemek menüleri yıllardır Disney ve Pixar stüdyolarının vizyon filmlerindeki temalar ve karakterlerle ilişkilendiriliyor. Filme gelenlere indirimli McDonald’s kuponları verilirken, McDonald’s dükkanlarını ziyaret edenler filmin afişleri ve oyuncaklarıyla karşılaşıyorlar. Ayrıca Mattel, Toys’R’Us gibi oyuncak ve çizgi roman üreticileri de benzer projelerde yer alıyorlar. Tie-in uygulamasının temelinde kazan-kazan anlayışı var. İki farklı ürün gamındaki markanın ortak hedef kitleleri üzerinde daha etkin olabilmek için bağlantılı eğlence temaları üzerinden işbirliği yapmaları marka beğenisine ve satışlara önemli destek oluyor.
Eğlenceye Yönelim Artıyor
Spor etkinlikleri de eğlencenin içinde değerlendiriliyor. Sadece spor karşılaşmaları değil, sporcuların kendileri bile birer pazarlama iletişimi aracı. Merchandising ürünleri, ürün yerleştirme, bilgisayar/cep telefonu oyunları, pop müzik klipleri, konserler, festivaller, yarışmalar özellikle genç hedef kitlesi olan markalar için vazgeçilmez. Pazarlamanın zorunlu dili haline gelen ‘eğlence’ unsurunu artık hiçbir pazarlamacının göz ardı etmesi mümkün değil. Sektör basınına göre ABD’de 2005 yılında markaların, eğlence (entertainment) ile ilişkili pazarlama faaliyetlerinde %30 artış görüldü. Ford, P&G ve Coca-Cola gibi en büyük reklamverenlerin %63’ü eğlence odaklı pazarlamaya yöneldi. Türkiye’de de bu eğilimi görmek mümkün; Coca-Cola’nın düzenlediği Rock’n Coke Festivali önde gelen örneklerden. Ayrıca Turkcell’in geçtiğimiz günlerde eğlence endüstrisinin devlerinden Warner Bros ile imzaladığı içerik anlaşması da dikkat çekici.
Eğlence unsuru iyi bir ‘pazarlama dönüştürücüsü’ olsa da madalyonun bir de öbür yüzü var: dozu iyi ayarlanmadığında istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Neil Postman’ın 1985’te yazdığı Öldüren Eğlence Televizyon adlı ünlü kitabında “eğlenmekten gebereceğiz!” diye kıyasıya eleştirdiği televizyon kültürü, günümüzde interneti ve cep telefonunu da yanına alarak yoluna devam ediyor. Postman, okuma özürlü yeni kuşağa bir şeyler öğretmenin ancak hareketli resimlerle yüksek dozda ‘eğlence’ enjekte ederek mümkün olabildiğinden yakınır. Fakat, ticari pazarlamacının görevi tüketicileri daha fazla ‘okur-yazar’ yapmak ve kültürünü geliştirmek midir? Elbette hayır, öncelikle işi etik çerçevede ürünlerin satışına destek olmaktır. Eğlence de tüketicinin gönlüne giderken kullanılan taşıyıcı bir elementtir sadece. Her derde deva olduğu ise tartışılır. Zira markaların bu kadar eğlence odaklı olmasının sakıncaları da var. Eğlence pazarlaması çağından pazarlamanın kendisinin ‘eğlence’ olmaya başladığı bir çağa doğru giderken, Jean Baudrillard’ın 1981’de öne sürdüğü Simülasyon Teorisi’ndeki tehlikeye dikkat etmek gerekiyor. Eğlence yüklemesinin dozu arttıkça, tüketici zihninde markaların vaadinin de içi boşalmaya başlayabilir. Öyle ki eğlenceli taşıyıcılar kendilerine yüklenen işlevden, yani aracı konumdan çıkıp ‘bağımsız bir kendilik’ haline gelebilirler ki, bu da tüketicinin bir simülasyon evreninde, markaları orijinali olmayan, kendisi zaten kopya olan bir şeylerin kopyası olarak algılamaya itebilir ve tabii tüketicinin pazarlama faaliyetlerine duyarsız kalmasına yol açabilir. Dileriz gelecekte pazarlama, bu ürkütücü boyuta gelmez ve tüketiciyi en fazla eğlendirenin kazandığı çılgın bir yarışa dönüşmez.

Ses ve Marka İlişkisi


Tekrarlama, reklâmcıların bir mesajı tüketicinin anlayıp benimsemesi­ni sağlamak için kullandığı önde gelen tekniklerden biri ola gelmiştir. Klasik bir televizyon kampanyasının tüketici tarafından en az üç kez iz­lemesi ve dinlenmesi gerekir. Bu, tüketicinin televizyon reklâmına muhatap olduğu her yerde geçerli bir kuraldır. Yalnızca işaret etmenin yeterli olduğu bir olayda, mesaj ne kadar tekrarlanırsa, o kadar iyi anımsanır. Marka da öyle.
Yapacağımız tekrarlamanın da bir sınırı olduğu açıktır. Havayı ne kadar çok mesajla doldurabilir ve insanların dikkatlerini bize vermesini nereye kadar bekleyebiliriz? Televizyonda herhangi bir haber kanalına aktığınızda, sunucunun yanı sıra, ortalığın haber sütunu, hisse senet­leri çubuğu, şok haber başlığı vb. gibi sütunlarla dolup taştığına, üste­lik bunların hepsinin tek bir ekrana sığdırılmaya çalışıldığına tanık olu­yorsunuz.
İşin gerçeği, artık insanlar televizyon karşısında daha az zaman ge­çiriyor, dergi okumaya ve radyo dinlemeye daha az zaman ayırıyor. Buna rağmen son beş yılda reklâm harcamaları yılda yüzde 8 artmıştır. Bu sayede, her yıl tüketiciye ortalama olarak yüzde 9 daha fazla ti­cari mesaj iletilmektedir. 1965 yılında ortalama bir tüketici televizyon reklâmlarının yüzde 34’ünü hatırlıyordu. 1990 yılında bu oran yüzde 8’e düştü. Gittikçe etki derecesi zayıflayan marka kampanyalarını yü­rütmek için giderek daha çok para harcanıyor. Sözün kısası, reklâmcılık duvara toslamıştır.
Kaynak: Martin Lindstrom’un “Duyular ve Marka” kitabından alınmıştır.

Otomobil fiyatları, geçen yılın da altına düştü!




AA muhabirinin edindiği bilgilere göre, yılın son haftasına girilirken, sektördeki bir çok firma kampanyalarına hız verdi. İndirimler sonucu geçen yıl 40 bin YTL olan dizel Renault Megane Sedan’ın fiyatı 38 bin, Dacia Logan’ın fiyatı 24 bin YTL’den 22 bin, Renault Clio Symbol’un fiyatı ise 21 bin 500 YTL’den 20 bin YTL’ye düştü. Peugeot 207’nin fiyatı 31 bin YTL’den 29 bin 500, 307’nin fiyatı 37 bin YTL’den 35 bin, Partner’in fiyatı ise 25 bin YTL’den 23 bin 500 YTL’ye indi. Opel yeni Astra HB’in 35 bin YTL olan fiyatı 33 bin YTL, Astra Classic’in 26 bin YTL olan fiyatı ise 25 bin YTL’ye düştü. 24 bin YTL olan Fiat Palio’nun fiyatı 21 bin YTL’ye, 27 bin YTL olan Albea’nın fiyatı 25 bin, 34 bin YTL olan Doblo’nun fiyatı 32 bin YTL’ye geriledi. Toyota Yaris’in fiyatı ise 25 bin YTL’den 24 bin 400 YTL’ye indirildi. Fiyatlarında indirime gitmeyen firmalar ise sattıkları araçların donanımlarında yenilik ve zenginlik yaptı.


"GEÇEN YIL ALMAYAN, BU YIL KARDA"


Çukurova Yetkili Otomobil Satıcıları Derneği (YODER) Başkanı Süleyman Onatça, AA muhabirine yaptığı değerlendrirmede, dövizdeki durgunluğun yanı sıra piyasadaki arz talep dengesini dikkate alan sektördeki firmaların bu yıl satış fiyatlarında indirime gittiğini belirtirken, geçen yıl oto alımını erteleyenlerin bu yıl kara geçtiklerini söyledi.


Onatça, yılın son haftasına girilmesiyle birlikte satışların artmasını umduklarını ifade ederek, şunları kaydetti:


"Firmalar, ellerindeki stokları eritmek ve kotalarını doldurmak için yarış içerisine girdiler. Hem distribütörler hem üreticiler hem de bayiler karsız satışlar yapmaya başladı. Otomobil almak isteyenler için son fırsat günleri. Fiyatlar geçen yıla göre oldukça cazip olduğu için otomobil almanın tam zamanı diyoruz. Çünkü, yıl sonuna kadar stokların eritilmesi için bugüne kadar görülmemiş cazip fırsatlar bulunuyor. Yeni model otomobillerden almak isteyenler düşüncelerini ertelememeli. Bugün otomobil alan yeni yılda almaktan daha karlı olacak." Onatça, 2007’nin sektör açısından iç açıcı geçmediğini ve yüzde 9 civarında daralma beklediklerini belirterek, tüm umutların 2008’e ötelendiğini ifade etti.


Onatça, 2008’de otomobil satışlarının yüzde 15 civarında artacağını umduklarını sözlerine ekledi.
kaynak: Sabah

AB DESTEKLİ BÖLGESEL KALKINMA PROGRAMLARI

1. Hibe Programı Nedir?
2. Kimler Başvurabilir?
3. Ne Tür Projeler Destek Alabilir?
4. Ne Zaman Başvurulabilir?
5. Ne Kadar Para Talep Edilebilir?
6. Projeler Nasıl Değerlendirilir?
7. Nasıl Başvurulabilir?

1. Hibe Programı Nedir?

AB-Türkiye Mali İşbirliği kapsamında yürütülen bölgesel kalkınma programlarında belirlenen öncelik alanlarında hibe programı uygulamasıyla projeler desteklenmektedir. Bu çerçevede programların öncelik alanlarında belirlenecek şartlara uygun olarak hazırlanan projelerden yarışma ortamında seçilecek başarılı projeler hibeden yararlandırılmaktadır.

Hibe Programlarının hazırlık ve uygulamaları DPT koordinasyonu ve yönetiminde olup, ihale aşaması Merkezi Finans ve İhale Birimi tarafından yürütülmektedir.

2. Kimler Başvurabilir?

Finanse edilmesi talep edilen faaliyetlerin ilgili bölgesel program kapsamındaki illerin sınırları içinde yürütülmesi koşuluyla, yerel yönetimler ile kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşlar başvuruda bulunabilmektedir. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) ise doğrudan gelir artırıcı nitelikte olmayan faaliyetlerine hibe verilebilmektedir.

Bu niteliğe sahip kurum ve kuruluşlar;

· Yerel yönetimler (belediye, il özel idaresi, köy tüzel kişiliği, muhtarlıklar),
· KOBİ’ler,
· Sivil toplum kuruluşları ve ilgili tüm yerel inisiyatifler,
· Sanayi, ticaret, ziraat, meslek oda ve kuruluşları, vakıflar, dernekler, sendikalar, kooperatifler,
· Üniversiteler, araştırma enstitüleri ve eğitim kurumlarıdır.

Hibe Başvuru Rehberinde aksi belirtilmedikçe kamu kurum ve kuruluşları hibeden yararlanamamakta ancak projelerin hazırlanması ve uygulanmasına destek verebilmekte, bu amaçla “iştirakçi” olabilmektedir

3. Ne Tür Projeler Destek Alabilir?

AB Mali İşbirliği kapsamında yürütülen bölgesel kalkınma programlarının hedeflerine ve belirlenen öncelik alanlarına uygun olan ve her program için özel olarak hazırlanan başvuru rehberlerinde belirtilen şartları taşıyan projeler hibe ile desteklenmektedir.

KOBİ’lerin Desteklenmesi:
Tarım, imalat sanayi ve hizmetler sektörlerindeki KOBİ’lerin ihtiyaçlarına hitap edecek ve programın uygulandığı bölgenin ekonomisinin güçlendirilmesine; rekabet gücünün artırılmasına yönelik yenilikçi, gelir ve istihdam artırıcı projeler desteklenebilmektedir. Örnek proje faaliyetleri aşağıda belirtilmektedir:

· KOBİ’lerin geliştirilmesine yönelik danışmanlık ve eğitim faaliyetleri
· Pazarlama girişimleri, fuar ve tanıtım faaliyetleri
· Tarımsal ürünlerin pazarlanmasına yönelik faaliyetler
· Turizmde gelir getirici, marka yaratıcı yenilikçi girişimler
· Teknoloji transferi ve yenilik yaratma faaliyetleri
· İnsan kaynaklarını geliştirmeye yönelik faaliyetler

Çevre ve Küçük Ölçekli Altyapı:

Doğal çevrenin korunması, yönetimi ve geliştirilmesine yönelik projeler desteklenebilmektedir. Örnek proje faaliyetleri aşağıda belirtilmektedir:

· Çevre sorunlarının giderilmesine yönelik eğitim faaliyetleri ve çalışmalar
· Atık yönetimi ile kollektif tesislerin ve altyapısının inşası

Yerel Düzeyde Kurumsal Kapasitenin Oluşturulması:

Yerel inisiyatiflerin kollektif hareket etme kültürünün geliştirilmesine yardımcı olacak projeler desteklenebilmektedir. Örnek proje faaliyetleri aşağıda belirtilmektedir:

· Yerel yönetimler, ticaret, ziraat, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, eğitim kurumları ve diğer yerel inisiyatiflerin kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik faaliyetler
· Teknik bilgi ve deneyim alışverişinin desteklenmesine yönelik faaliyetler
· Mesleki eğitim veya müteşebbis eğitimi sağlamaya yönelik faaliyetler
· Danışmanlık veya iş destekleme faaliyetleri
· Araştırma faaliyetleri
· Kırsal kalkınma faaliyetleri
· Bölgenin iş veya turizm merkezi olarak imajını artırmayı hedefleyen nitelikteki faaliyetler
· Ormanların ve nehir havzalarının korunması ve ıslah edilmesi
· Bölgenin kültür ve turizmini geliştirmeye yönelik restorasyon projeleri

4. Ne Zaman Başvurulabilir?

AB bölgesel kalkınma programlarının her bir öncelik alanı için farklı tarihlerde “Proje Teklif Çağrıları” yapılmaktadır. Teklif çağrısı, program kapsamında hibe desteği almak üzere kişilere veya kurumlara, proje tekliflerini hazırlamalarına ve teslim etmelerine yönelik olarak yapılan çağrıdır. Teklif çağrıları, Başvuru Rehberleri ile birlikte yayımlanır. Bu rehberler; teklif çağrısının amaçları ve öncelikleri, faydalanıcıların uygunluğu ile ilgili kurallar, uygun maliyetler, değerlendirme kriterleri ve süreci, değerlendirme prosedürleri ve başarılı başvuru sahipleri için sözleşme şartlarını içerir.

Proje Teklif Çağrısının ilanından sonra, projelerin geliştirilmesi ve başvuruların tamamlanması için verilen süre 60-90 gündür. Teklif çağrıları öncesinde ve sonrasında yoğun bilgilendirme kampanyaları düzenlenir ve potansiyel faydalanıcılara proje hazırlama ile ilgili eğitimler verilir.

Teklif çağrıları ve bilgilendirme kampanyalarına ilişkin duyurular, DPT ve Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu internet sayfaları ile ulusal ve yerel basında yer alır.
5. Ne Kadar Para Talep Edilebilir?

KOBİ Hibe Programında başarılı bulunan projelere verilebilecek hibe miktarı; en fazla 100.000 Euro’dur. Başvuruda bulunacak KOBİ’lerin genelde yüzde 50 nakdi yerli katkıda (eş finansman) bulunmaları gerekmektedir.

Diğer hibe programlarında da proje başvurusunda bulunacakların, teklif çağrısı başvuru rehberinde belirtilen miktarda finansman katkısında bulunması ve bunu garanti etmesi zorunludur.

6. Projeler Nasıl Değerlendirilir?

Projeler, Merkezi Finans ve İhale Birimi koordinasyonunda “Bağımsız Değerlendirme Komiteleri” tarafından, “Teklif Çağrısı Başvuru Rehberi”nde belirtilen standart değerlendirme ölçütlerine göre titizlikle değerlendirilir.

Değerlendirme ölçütleri; projelerde önerilen faaliyetlerin uygunluğunu, teklifler için yapılan çağrının hedefleriyle tutarlılığını, niteliğini, beklenen faydasını, sürdürülebilirliğini ve maliyet etkinliğini kapsar. Değerlendirmede dikkate alınacak diğer önemli hususlar;

· Projelerin yürütüldüğü dönem boyunca faaliyetlerin sürdürülmesi için istikrarlı ve yeterli kaynaklara;
· Teklif edilen çalışmayı başarıyla tamamlamak için gereken profesyonel deneyim ve niteliklere sahip olmaktır.

7. Nasıl Başvurulabilir?

Başvuru için, http://www.dpt.gov.tr/, www.cfcu.gov.tr ve http://www.deltur.cec.eu.int/ internet sitelerinden veya ilgili programın bölge ofislerinden temin edilebilecek hibe programının başvuru rehberi dikkatle incelenmeli; başvuru formu doldurulmalıdır.

Bu forma, ayrıntılı proje teklifi eklenmelidir. Proje teklifinde; projenin amacı, hedef grupları, faydaları, bütçe dökümü, projenin beklenen çıktıları vb. detaylar usulüne uygun olarak yer almalıdır.

Başvurular, teklif çağrısı için belirlenmiş son başvuru tarihine kadar Merkezi Finans ve İhale Birimi’ne mutlaka sunulmuş olmalıdır. Resmi yazılı bilgi talepleri de aynı adrese gönderilmelidir.

kaynak: www.dpt.gov.tr

Veri Tabanlı Pazarlama

Müşteriler için tek tek oluşturulması gereken veri ve bilgi dosyaları satıcının müşterisi ile birebir ilişki kurmasının temel taşlarını oluşturur. Bazen müşteri listeleri denilse de veri tabanı, müşteri ve müşteri adaylarının sadece isim, adres ve telefon numaralarından oluşmaz. Veri tabanı toplandıktan sonra bilgisayara kaydedilen, sürekli olarak güncelleştirilen ve gerektiğinde kolayca erişilebilen çeşitli özellikleri de kapsar. Bu çerçevede, demografik, coğrafi, psikografik ve diğer özellikler yer alır. Bunlardan başka nihai tüketicin veya endüstriyel alıcının spesifik marka tercihlerini, nelere önem verdiğini kolayca belirlemeye yaradığı gibi, rakiplerin markalarını kullananlar hakkında da yararlı bilgiler de toplanıp kullanılır. Örneğin; Pepsi Cola kendi markasına döndürmek için 1 milyon Diet Cola müşterisine kutu Diet Pepsi Cola’yı postayla göndermiştir.
Aslında veri tabanı sadece müşteri ile ilgili olmayıp, mamullerle, tedarikçilerle ve aracı işletmelerle de ilgili olarak oluşturulmaktadır. İşletmeler veri tabanını başlıca 4 şekilde kullanırlar:
1) Müşteri adaylarını tanımlama
2) Özel teklif sunmaya değecek müşteri ve adayları seçme
3) Müşterinin markaya bağlılığını güçlendirme
4) Tekrar satın almalarını sağlama
Veri tabanı geliştirmenin temel amacı: Pazarlama bölümüne müşteri verilerini doğrudan ulaştırarak, müşterilerle ilişki kurmak için uygun yöntemlerin belirlenmesine yardımcı olmaktır.
Veri Tabanının Özellikleri
1. Varolan ya da potansiyel müşteri veri tabanında yer alır.
2. Her müşteri kaydı, kimlik ve erişim bilgileri yanında, bir dizi pazarlama bilgisini de içerir.
3. Müşteri ile her bir pazarlama işlemi süreci sırasında, müşteri ihtiyacına nasıl karşılık verileceğini belirleyecek bilgilerde bulunabilir.
4. Veri tabanı, müşterinin şirket kampanyaları ve iletişim çabalarına verdiği karşılıklarına kayıt edebilmesi için kullanılır.
5. Veri tabanındaki bilgiler, pazarlama politikası belirleyenlere de bilgi sunmak amacıyla gösterilebilir.
6. Müşteriye koordineli ve sabırlı bir satış yaklaşımı geliştirmek için kullanılır.
7. İleride pazar araştırmasının yerini alabilecek bir yöntemdir.
8. Veri tabanlı pazarlama ile ortaya çıkan büyük miktardaki bilgiyi değerlendirebilmek için pazarlama yönetim otomasyonu geliştirilmiştir.

Kaynak: www.e-ticaretmerkezi.net/dogrudanpazarlama.php

Stratejik erkekler, sağduyulu kadınlara karşı

Türkiye’nin tanınmış kadın portalı Mahmure.com'un düzenlediği “Yöneticiniz erkek mi olsun yoksa kadın mı?” konulu tartışmaya, 2000 çalışan katıldı. Tartışmada yöneticiler liderlik, otoriterlik, kriz anlarında soğukkanlı davranabilme, analitik düşünme, hızlı karar verme, detaycılık, inatçılık, mükemmelliyetçilik, empati gösterebilme ve iş-yaşam dengesi kurabilme gibi kriterler üzerinden değerlendirildi.
Tartışmaya katılanların verdiği yanıtlar, kadın yöneticilerin duygusal, sağduyulu ve anlayışlı olduğunu ortaya koydu. Katılımcıların yüzde 15'i, kadın yöneticilerin erkeklere oranla daha duygusal kararlar verdiği görüşünde. Kadınların ayrıntılara takıldığına ve işin bütününü görmekte zorlandığına inananların oranı ise yüzde 10. Kadın yöneticilerin sağduyu ve sezgilerini kullanma konusunda erkeklerden çok daha yetkin oldukları görüşü ise yüzde 12 oranında destekleniyor. Yüzde 15’lik bir kesim de, kadınların daha anlayışlı olduğuna inanıyor.
Tartışmacıların yüzde 17’si, erkek yöneticilerin dış görünüşe önem verdiğini savunuyor. Elde edilen sonuçlar arasında, erkeklerin “güzel” kadın çalışanlara, diğer çalışanlarına oranla daha yakın mesafede durduğuna ilişkin görüşler de yer alıyor. Bu görüşte olan erkekler, yüzde 9 oranıyla kadınları geride bırakıyor. Kadın yöneticilerin ise çalışanlarına karşı tarafsız bir tutum sergilediğine inanılıyor. Katılımcıların yüzde 8’i, erkek yöneticilerle iletişim kurmanın zor olduğunu savunuyor. Yüzde 11’lik bir kesim ise, erkeklerin karar verme sürecinde stratejik ve soğukkanlı davrandığını söylüyor.
Katılımcıların yüzde 8'i, erkeklerin kadın yöneticilere karşı sorumlu olmaktan sıkıntı duyduğu yönünde görüş bildiriyor. Buna karşılık yüzde yüzde 4’lük bir kesim, yöneticilerinin kadın ya da erkek olmasının bir önem taşımadığını ifade ediyor.
kaynak : milliyet



İş kadınının adı yok


Bundan dört sene evvel çokuluslu bir şirkette çalışıyordum. Dijital bir saat gibi işleyen bol kaideli, kurallı ve köşeli bir şirket... Elinin hamuru ile o dünyaya karışan her kadın gibi epey bir süre uyumsuzluk hissettim. Daha doğrusu örtük bir şekilde ve sistematik olarak oraya ait olmadığım hissettirildi. Elbette planlı, programlı yapılan bir çalışmayla değil. Kendiliğinden, iş dünyasının genetik şifresinden; kabul buyrulmuş bu eril yapıya ait bir takım tutumlar, kodlar ve kurallarla hissettirildi... TÜSİAD'ın girişimi ile 30 Kasım Cuma günü Ceylan Intercontinental'de düzenlenen "İş Dünyasında Kadın: Klişeleri Bir Kenara Bırakalım" isimli konferans beni geriye, o günlere götürdü.
KLİŞE: SU KADININ SÖZ ERKEĞİN
Üç farklı birimin katılımı ile altı ayda bir Strateji Buluşması adı verilen toplantılar yapılıyordu. Şirketin mevcut durumu analiz ediliyor, gelecek senaryoları tartışılıyordu. 20 küsur kişinin bulunduğu toplantılarda topu topu üç kadın oluyordu ve bunlardan sadece ikisi yönetici konumundaydı. Kadınların en genci ve deneyimsizi bendim. Diğer iki kadından biri benden beş-altı yaş büyük ve kıdemli bir avukattı, diğeri ise sosyal sorumluluk projelerinden sorumlu bir müdürdü. (İşte size klişe: İnsan kaynakları ve halkla ilişkiler kadınlardan sorulur!) Elbette toplantılarda söz tamamıyla erkeklerindi. Analizi de onlar yapıyor, kararları da onlar alıyor, senaryoları da onlar yazıyordu. Biz su içiyorduk, sessiz sessiz. Toplantının bir noktasında direktör ortaya doğru bir soru sormuştu ve ben konu hakkında bilgi sahibi olduğum için söze karışmak istedim. "Uslu kız" ve "zarif kadın" rollerine son derece sadık, sakin bir şekilde yanıtı söyledim. Ama duyulmadı. İkinci kez tekrar ettim, kimse oralı olmadı. Bir kez daha, tepki yok! Çok mu kısık sesle konuşmuştum? Yanlış bir bilgi mi veriyordum yoksa? Soruyu mu yanlış anlamıştım? Ya da benim konuşmamam gerekiyordu da ben mi bilmiyordum? Neden kimse duymuyordu? Ne kadar da beceriksizdim! Sesimi duyuramayacak kadar zayıftım! Küçücük, görünmez ve eğretiydim!
KLİŞE: 'KIZCAĞIZ' YANITI BİLİYOR
Toplantıdan birkaç gün sonra avukat arkadaşımla sohbet ediyorduk. Şirkette bütün dünyadaki kadın yöneticilerinin üye olduğu bir Women's Network kurulduğunu anlatıyordu. Sonra bir anda dedi ki: "Tabii bu Network'u kuruyorlar ama ne işe yarayacak bilmiyorum. O gün toplantıda çok önemli bir şey fark ettim sayende. Sen bilgi vermeye çalıştığında kimse dinlemedi ya... Daha önce benim de başıma geldi kaç kez. Her toplantıdan sonra moralim bozuluyordu, ne kadar beceriksizim bir türlü sesimi duyuramıyorum diye düşünüyordum. O gün fark ettim ki bunun benimle ilgisi yok. Sırf kadın olduğum için duymamazlıktan geliyorlarmış meğer." Avukat arkadaşımın bunları söylemesinin temel nedeni ise, o gün ben toplantıda çırpınırken, tam yanımda oturan babacan bir yöneticinin fark edip "Beyler dinlesenize kızcağız söylüyor yanıtı işte" demesiyle sesimi duyurabilmiş olmam.
ZORUNLU KLİŞE: EN İYİ YOL CADILIK!
Doğrusunu isterseniz o tecrübeden sonra erkeklerin çoğunlukta olduğu toplantılarda kendimi ancak bağırarak dinletebileceğimi anladım. Diğer tüm çalışan kadınlar gibi.
Geçmişte çalıştığım, Women's Network'ü olan bu çokuluslu şirket pozitif ayrımcılığı da destekliyordu. (Türkiye şubesinde tek bir kadın direktör yoktu o ayrı.) Çok tanınmış birçok markanın da üreticisi olan şirketin belirli markaları da kadınları hedefliyordu. Kadınları hedefleyen bir şirket olarak da açık bir şekilde kadınlar için bu gayretleri göstermeleri gerektiğine inandıklarını söylüyorlardı. Benim yaşadığıma benzer tecrübeleri yaşayan kadın çalışanlar ise bu inisiyatiflerin, sırf bütçede bir kalem olarak yer aldığı için gündeme geldiğini düşünüyordu. Yoksa şirket son derece "erkek egemen kadın görünmez" bir şirketti. İlerleyen yıllarda şunu anladım... Çokuluslu veya yerel, büyük/küçük, eski/yeni, kurumsal/aile şirketi; hepsinde bu böyle. Ofislerin duvarları arasında kadınlar görünmez oluyor. Ya bukalemun misali gri, sentetik mobilyalara uyum gösteriyor ve silikleşiyorlar; ya takım elbiseler, kolalı gömlekler ve kruvaze ceketlerle erkeksileşiyorlar ya da sürekli bağıran, asabi ve kadınlığı hadım edilmiş varlıklara dönüşüyorlar. En iyi ihtimalle ise cadılaşıyorlar! Ama her halükarda kadınlıkları yok oluyor.
ACI AMA KLİŞE: SON SÖZ ERKEĞİN
Toplantıda son sözü söyleyen (de tabii ki bir erkekti) Nuri Çolakoğlu, CNN International'da yayınlanan, kadınlara yönelik ayrımcılığı vurgulayan "Onların sesini duyuyor musunuz?" diye bir reklamdan söz etti... Çolakoğlu bu anekdotla aslında çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmiş oldu. 'Kadınlar ve kadınlar birbirlerini ağırladıkları' müddetçe ve erkeklere seslenmedikleri sürece sesleri duyulmayacak! Dolayısıyla hiç kendimizi kandırmayalım. Klişe mi istediniz? 'Eğreti' oturup doğru konuşalım: İş dünyasında kadının adı yok. Önce bunu bir seslendirelim, bakalım duyan var mı?
CADININ BOHÇASI VE İŞ DÜNYASINDA KADINLAR
Lacan "Kadın diye bir şey yoktur" der. Kadın, erkek olmayandır. Modern dünyanın "iş" kadını ise annesi gibi "erkek olmayan" olmamak adına; (İki yanlış bir doğru etmez!! Erkek olmayan olmamak eşittir erkek olmak!) daha da görünmez oluyor. Takım elbiselerle sarıp sarmaladıkları bedenleriyle erkeksileşmeye doğru emin adımlarla ilerliyor.
O gün TÜSİAD'ın düzenlediği "İş Dünyasında kadınlar: Klişeleri Bir Kenara Bırakalım" toplantısından sonra kaderin hoş bir cilvesi olarak Esmeray'ın Cadının Bohçası isimli gösterisini izlemeye gittim. Bir travestinin kadınlığı için nasıl mücadele verdiğini, klişeleri yıkmak için nasıl çaba harcadığını ve nasıl muhteşem bir kadın olduğunu izledim. Ve keşke şu toplantının adı "İş Dünyasında Erkekler: Klişeleri Bir Kenara Bırakalım" olsaydı diye düşündüm.
Yazı: Ahu Parlar
Kaynak: Radikal 2

İhracatçı: Şevkimiz kırıldı

Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Başkanlar Kurulu Başkanı Mustafa Türkmenoğlu, ihracat camiasının son 5 yıldır düşük kur, yüksek faiz politikasıyla birikimlerini tükettiğini belirtti. Türkmenoğlu, ihracatçılar olarak hükümetten maliyetlerinin aşağı çekilmesi için bir iyileştirme bekledikleri bir ortamda gelen elektrik zammıyla 2008'e ilişkin bütün şevklerinin kırıldığını söyledi.

kaynak : milliyet

‘2008 KOBİ’ler için zor olacak’

25 Aralık 2007 Salı


KÜRESEL pazarlarda rekabetin daha da artması başta olmak üzere yaşanabilecek çeşitli sıkıntılar nedeniyle küçük ve orta boy işletmelerin (KOBİ) 2008 yılında zorlanacağı, buna karşı müşteri odaklı yatırım politikası, markalaşma ve kurumsallaşma gibi unsurlara ağırlık verilmesi gerektiği bildirildi. Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV) Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Develi, 2007 yılı içerisinde KOBİ’lerin çeşitli sıkıntılar yaşadığını ve bu sıkıntıları aşmayı başaranların 2008’e hazırlandığını söyledi. ‘’2008, 2007’den daha zor geçecek’’ diyen Develi, özellikle dünya genelinde küresel ekonomideki gelişmelerin ve para hareketlerinin Türkiye’yi de mutlaka etkileyeceğine işaret etti. Bu nedenle KOBİ’lerin 2008’e daha ciddi hazırlanmaları gerektiğini belirten Develi, “2008 yılında küresel pazarlar daha da kızışacak. KOBİ’lerin mutlaka bir farklılık yaratacak değişimi benimsemeleri gerekir. Küresel rekabetin getirmiş olduğu bu süreç içerisinde herkesin yaptığını, ürettiğini satmayı bir yana bırakıp, müşteri odaklı üretime yönelmek zorundalar’’ dedi. Markalaşma, kurumsallaşma, AR-GE ve inovasyonun önemine işaret eden Develi, KOBİ’lerin artık yeni oluşumlara bir an önce ağırlık vermesi gerektiğini belirterek, bu gibi özelliklere sahip kurumların 2008’de önemli bir fark yaratacaklarına da işaret etti.
Hükümetten beklentiler
DEVELİ, KOBİ’lerin özellikle 2007’de YTL’nin aşırı değer kazanması nedeniyle ciddi sorunların yaşandığını söyledi. Türkiye’deki temel girdilerdeki artışların, 2008’de daha önemli sorunlara yol alabileceğini ifade eden Develi, şöyle devam etti: ‘’Enflasyonun tek haneli rakamda olmasına rağmen özellikle girdiler konusundaki artışlar, enerji ve çalışanların ücretleri gibi çeşitli nedenlerden dolayı kâr marjlarının düştüğü bir döneme gireceğiz. Döviz kurlarındaki düşüşün Türk parasını değerlendirmesi elbette ki önemli. Ancak ihracatçıyı destekleyici oluşumlara 2008’de mutlaka girilmeli.’’
kaynak: Akşam gazetesi

Satış Yapmak Pazarlamanın Bir Parçasıdır


Yaşamımızın hemen her aşamasına girmiş olan pazarlama, artık mal ve hizmetlerin ötesinde fikirlerin, kişilerin, kurumların, olayların ve mekânların pazarlanmasına kadar genişleyen önemli bir kavram haline gelmiştir. Amerikan Pazarlama Birliği’nin tanımına göre pazarlama; "Bireysel ve kurumsal amaçları tatmin edecek değişimleri sağlamak üzere, ürün, hizmet ve fikirlerin şekillendirilmesi (üretilmesi), fiyatlandırılması, dağıtım ve tutundurulmasını planlama ve uygulama sürecidir”
Pazarlama Enstitüsü’ne göre pazarlama; “Tüketici ihtiyaçların belirlemek, bunları tanımlamak ve karlı bir biçimde tahmin etmekle sorumlu yönetim sürecidir” Son tanıma baktığımızda yukarıdaki iki tanımın bir bileşkesi olduğu görülmektedir. “Pazarlama, hedef tüketici, müşteri ve toplumun istek ve gereksinimlerini tatmin ederek kar sağlayacak pazarlama bileşenlerinin (ürün / hizmet, fiyat, dağıtım ve tutundurma) planlanması, yönetimi ve denetimi çabalarıdır”
Görüldüğü gibi pazarlama, insanların gereksinimlerini, değişimleri yakalayıp onlar doğrultusunda ürün ve hizmetler oluşturmaktan, hedef kitleye ulaştırılmasına kadar uzanan uygulamaları kapsayan süreçler bütünüdür. O halde pazarlama, üretimden sonra değil, üretimden önce başlayıp üretim sırasında, satış öncesi, satış anı ve satış sonrasında da devam eden bir eylemdir.
Pazarlamaya bu açıdan yaklaştığımızda tüketicinin merkeze yerleştirildiği görülmektedir. Bu aşamada pazarlamaya konu olan şey ürün ve hizmet olmaktan çıkarak, hedef tüketici, müşteri ve toplumun sorunlarının çözümü olmakta, buna karşılık pazarlama yöneticisi (firma, kurum) de çözüm üreten kişi konumuna gelmektedir. Günümüzde çağdaş pazarlamanın amacı, hedef tüketici ve müşterilerin istek ve gereksinimlerini tatmin ederek kâr sağlamaktır. Pazarlamanın satış yapma ile aynı olduğu düşüncesi sadece halk arasında yaygın olan bir görüş değil, aynı zamanda birçok yöneticinin ya da kurumun sahip olduğu bir görüştür. Satış yapmak, pazarlamanın sadece bir parçasıdır, ancak pazarlama satış yapmaktan daha fazlasını gerektirir. Pazarlamanın görevi yukarıdaki tanımlarda da belirtildiği gibi karşılanmamış ihtiyaçları keşfetmek ve tatmin edici çözümler üreterek kâr etmektir.
Pazarlama satış yapmakla aynı olamaz; çünkü pazarlama işi, bir ürünün çıkarılmasından çok önce başlar. Satış yapmak ise ancak ürün yaratıldıktan sonra ortaya çıkmaktadır. Pazarlama, ürünün / hizmetin yaşamı boyunca devam eder. Pazarlama, ürün veya hizmet planlanmasından başlayarak o ürünün / hizmetin ölümüne (pazardan kalkmasına) kadar devam eden eylemler bütünüdür. Satış yapmak bu bütünün sadece bir parçasıdır.
Kaynak: http://www.ihracatdunyasi.com/

Müşteriyi Memnun Eden Markalar


Türk tüketicilerinin en çok memnun kaldığı markalar belirlendi. İlk sıralarda bisküvi, çikolata, şekerleme ve makarna ürünleri yer alıyor.
Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi (TMME) çalışmasının 2006 üçüncü çeyreğine ilişkin sonuçlar, KalDer tarafından, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında düzenlenen toplantıyla kamuoyuna açıklandı.

KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve TMME Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan tarafından düzenlenen bir toplantıda açıklanan sonuçlara göre, Ülker, Danone, Marsa, Aytaç, Colgate, Palmolive, Uni Lever, Tat, Aksa Oyak ve Algida kendi sektörlerinde birinci oldu.

Nuh’un Ankara Makarnası, makarna sektöründe yüzde 87’lik oranla ilk sırada yer aldı. Üçüncü çeyrek sonuçlarına göre, ilk sıralarda, sektörel bazda yüzde 85 oranla bisküvi, şekerleme, çikolata, yüzde 84’lik oranla makarna, yüzde 83’er oranla konserve, sos, salça ve sıvı yağ, yüzde 82 ile süt ve süt ürünleri yer aldı.

2005 yılı son çeyreğinde başlayan endeks çalışmasının tümü göz önünde bulundurulduğunda 2006 ikinci çeyreğinde 73,9 olarak gerçekleşen TMME Ulusal Endeksi yılın üçüncü çeyreği itibarıyla 74,3 oldu.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi

Markalaşma gerçekten gerekli mi yoksa bir lüks mü?

Bu sorunun cevabı evet gerekli, hayır bir lüks değil. Ama itiraf edin, “Markalaşma denen şey bir balon mu yoksa gerçekten işime yarar mı?” gibi sorular aklınızdan geçmedi mi? İşte ben de yaşadığınız bu tereddütü gidermek için bu başlığı attım.
KOBİ’ler için marka, bulunduğu sektöre bağlı olarak önemi artan çok önemli bir araç. Alet kutumuzda bulunması gereken ama yaptığımız işin tabiatına göre kullanma yoğunluğumuzun değişebileceği bir araç da diyebiliriz. Marka, özellikle tüketiciye yönelik ürün ve hizmet pazarlayan firmalar için direkt iş sonucu yaratacak kadar güçlü bir araç. İçinde bulunduğunuz sektöre göre marka dediğimiz ingiliz anahtarının küçük ya da büyük boyunu seçip kullanmalısınız. Ama sakın alet kutunuzun derinliklerinde kaybolmasına izin vermeyin.
Öncelikle marka nedir, bir hatırlayalım isterseniz. Türkçe sözlükte marka, bir işletmenin mal ve hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan, kişi adlarından, sözcüklerden, şekillerden, harflerden veya sayılardan oluşan her türlü işaret olarak tanımlanmıştır. Bir başka deyişle marka, müteşebbisler veya özel kişiler tarafından piyasaya sunulan mal ve hizmetleri tanımlayan ayırt edici işarettir. Tabii biz markaya bir işaretten çok daha fazla anlam yüklemeliyiz ki... o da bize gerçekten bir rekabet aracı olarak hizmet etsin. Markanın anlamını yine uygulamalı bir örnekle anlatmak doğru olacak. Size geçen yıl çalışmaya başladığım halı sektöründeki bir müşterimden sözetmek istiyorum. Marka konusunda ideal bir vak’a olduğunu düşündüğüm bu müşterimle yaptığım ilk görüşmede şu bilgileri aldım: Karo ve duvardan duvar ithal halı pazarında çok köklü bir firmaydılar ve şu sıralarda yükselmekte olan perakende halı pazarına girmek istiyorlardı. Bugüne kadar dünyanın en büyük halı markalarının temsilciliğini yapmış, büyük ihaleler kazanmış, otelden plazaya, hastaneden resmi binalara kadar birçok proje yapmışlar, ancak nihai tüketiciye yönelik hiçbir faaliyetleri olmamıştı. Mevcut markaları ortakların adlarının baş harflerinden oluşuyordu ve kendi müşteri segmenti olan toptancılar ve mimarlar gözünde olumlu bir algı yaratmış ve yerleştirmişti. Bu arada bir dip not düşmeden edemeyeceğim. Akronim dediğimiz kısaltmalardan oluşan IBM, NCR, GE, JVC gibi marka adları oldukça tehlikelidir ve tavsiye edilmez. Ancak bu markayı tutundurmak için harcayacağınız büyük bütçeleriniz varsa iş değişir. Herşeye rağmen akronim kullanacağım diyorsanız o zaman mutlaka kulağa hoş gelen, akılda kalan bir ses uyumuna sahip olmasına dikkat edin ki biraz olsun tutunma ve hatırlanma şansı olsun. Evet vak’amızı anlatmaya devam edelim.
Müşteri kendini tüketici gözünde nereye yerleştirmek istiyordu? Önce bunu sorarak işe başladım. Çünkü markanın işe yarar bir rekabet aracı olabilmesi için vaadini doğru algılatması gerekiyor, bu vaadin de hedef kitle ile uyuşması gerekiyordu. Şöyle açıklayayım, örneğin sizin elinizde gerçekten seçkin bir ürün gamı var, yüksek kaliteli, özgün tasarımları olan ve fiyat duyarlı olmayan kitleye yönelik bir ürün gamı. Dolayısıyla sizin markanız bütün bu özellikleri algılatan seçkin bir marka olmalıdır. Özellikle hayat tarzına ilişkin ürünlerde duyguların bu yönde gıdıklanması çok etkili olur. Evet marka vaadini belirlemiştik: seçkin, modern, sıcak ve sade. Peki satılan ürünler bu marka vaadinin arkasında durabilecek miydi? Kesinlikle evet. Temsilciliğini yaptıkları ünlü bir Fransız markasının halı ve ev koleksiyonu ve Türkiye’de ürettirdikleri kendi halı koleksiyonları yüzdeyüz bu vaadin arkasında duracak ürünlerdi. Üstelik rakiplerine göre çok daha az sentetik malzeme kullanıyor, genellikle Yenizelanda yününden şaşmıyor ve yine rakiplerinin oldukça yüksek fiyat koyduğu sentetik halıların yerine aynı çizgide fakat saf yünden ve daha makul fiyatlandırılmış halılarla tüketicilerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyorlardı. O zaman marka vaadinin arkasında durmak konusunda problem yoktu, üstelik rakiplere göre güçlü yanları vardı. Yani marka vaadini yüksek bir yere konumlayıp sonra da kalitesiz ürün satmayacaklardı. Ben yine de pazarda nerede durduğumuzu anlayabilmek için bir benchmarking (karşılaştırmalı) analizi yapmayı önerdim. Rakiplerimiz pazarda kendilerini nasıl konumlandırıyordu, onlara nazaran zayıf ve güçlü yanlarımız neydi? Bu analizi hem rakipler hakkında bilgi toplayarak, hem de en büyük iki rakibin mağazasına gidip müşteri deneyimi yaşayarak gerçekleştirdim. Böylece hem gerçek hayattaki müşteri deneyimi hem de şirket bilgilerini içine alan oldukça kapsamlı bir karşılaştırma ortaya çıktı. Bu analiz sonucunda marka vaadimizi tüketiciye nasıl anlatacağımız ve bunu nasıl satışa dönüştüreceğimiz konusundaki pazarlama ve marka stratejisi oluşmuştu. Daha sonra uygulamaya geçildi ve marka vaadini yansıtacak bir kimlik oluşturmak için kolları sıvadık. Önce isim seçildi, sonra logo tasarlandı. Renkler, yazı karakterleri ve kimliği tamamlayan diğer görsel öğeler bunu takip etti. Mimarlarla birlikte uzun zaman çalışılarak mimari kimlik ortaya çıkarıldı. Etiketinden fiyat listesine kadar dükkan içi tasarımlar listelendi ve tasarlandı. Sıra markanın lansmanını yapmaya gelmişti. Hitap edilen kesime en etkili ve ekonomik şekilde markayı tanıtabileceğimiz mecraları seçtik. Basın ilanları hazırlandı, bu ilanlar bizim en can alıcı silahımızdı. Sınırlı ve tek boyutlu bir sayfaya hapsolmuş olsa da, hedef kitleye seçkin, sade, sıcak, sade ve modern bir ortamın deneyimini yaşatmaya çalıştık. Ayrıca basın bültenleri yollandı, editörlerle temasa geçildi ve perde!... Geri dönüşler çok hızlı olmaya başladı. Tüketiciler ilanları ve bültenleri görüp mağazaya gelmeye, yüklü siparişler vermeye başladılar. Ayrıca yine ilanları gören bazı çok iyi firmalar bayiilik talebiyle geldiler. Marka çıkışını hala sürdürüyor. Ancak onun en baştan doğru konumlandırılması, sonra buna göre doğru ve en etkili araçlarla duyurulması kısa zamanda markanın somut iş sonuçları doğurmasını sağlamıştı.İşte size etkili bir rekabet aracı olarak marka.Tabii bundan sonraki hedef markanın kalıcılığını sağlamak. Bebeği doğurmak yetmiyor, ona iyi bakmak, değişen ortamlarda hayatta kalmasını sağlamak gerek.

kaynak : GÜL DERİŞ BAYRAM