İş kadınının adı yok

26 Aralık 2007 Çarşamba


Bundan dört sene evvel çokuluslu bir şirkette çalışıyordum. Dijital bir saat gibi işleyen bol kaideli, kurallı ve köşeli bir şirket... Elinin hamuru ile o dünyaya karışan her kadın gibi epey bir süre uyumsuzluk hissettim. Daha doğrusu örtük bir şekilde ve sistematik olarak oraya ait olmadığım hissettirildi. Elbette planlı, programlı yapılan bir çalışmayla değil. Kendiliğinden, iş dünyasının genetik şifresinden; kabul buyrulmuş bu eril yapıya ait bir takım tutumlar, kodlar ve kurallarla hissettirildi... TÜSİAD'ın girişimi ile 30 Kasım Cuma günü Ceylan Intercontinental'de düzenlenen "İş Dünyasında Kadın: Klişeleri Bir Kenara Bırakalım" isimli konferans beni geriye, o günlere götürdü.
KLİŞE: SU KADININ SÖZ ERKEĞİN
Üç farklı birimin katılımı ile altı ayda bir Strateji Buluşması adı verilen toplantılar yapılıyordu. Şirketin mevcut durumu analiz ediliyor, gelecek senaryoları tartışılıyordu. 20 küsur kişinin bulunduğu toplantılarda topu topu üç kadın oluyordu ve bunlardan sadece ikisi yönetici konumundaydı. Kadınların en genci ve deneyimsizi bendim. Diğer iki kadından biri benden beş-altı yaş büyük ve kıdemli bir avukattı, diğeri ise sosyal sorumluluk projelerinden sorumlu bir müdürdü. (İşte size klişe: İnsan kaynakları ve halkla ilişkiler kadınlardan sorulur!) Elbette toplantılarda söz tamamıyla erkeklerindi. Analizi de onlar yapıyor, kararları da onlar alıyor, senaryoları da onlar yazıyordu. Biz su içiyorduk, sessiz sessiz. Toplantının bir noktasında direktör ortaya doğru bir soru sormuştu ve ben konu hakkında bilgi sahibi olduğum için söze karışmak istedim. "Uslu kız" ve "zarif kadın" rollerine son derece sadık, sakin bir şekilde yanıtı söyledim. Ama duyulmadı. İkinci kez tekrar ettim, kimse oralı olmadı. Bir kez daha, tepki yok! Çok mu kısık sesle konuşmuştum? Yanlış bir bilgi mi veriyordum yoksa? Soruyu mu yanlış anlamıştım? Ya da benim konuşmamam gerekiyordu da ben mi bilmiyordum? Neden kimse duymuyordu? Ne kadar da beceriksizdim! Sesimi duyuramayacak kadar zayıftım! Küçücük, görünmez ve eğretiydim!
KLİŞE: 'KIZCAĞIZ' YANITI BİLİYOR
Toplantıdan birkaç gün sonra avukat arkadaşımla sohbet ediyorduk. Şirkette bütün dünyadaki kadın yöneticilerinin üye olduğu bir Women's Network kurulduğunu anlatıyordu. Sonra bir anda dedi ki: "Tabii bu Network'u kuruyorlar ama ne işe yarayacak bilmiyorum. O gün toplantıda çok önemli bir şey fark ettim sayende. Sen bilgi vermeye çalıştığında kimse dinlemedi ya... Daha önce benim de başıma geldi kaç kez. Her toplantıdan sonra moralim bozuluyordu, ne kadar beceriksizim bir türlü sesimi duyuramıyorum diye düşünüyordum. O gün fark ettim ki bunun benimle ilgisi yok. Sırf kadın olduğum için duymamazlıktan geliyorlarmış meğer." Avukat arkadaşımın bunları söylemesinin temel nedeni ise, o gün ben toplantıda çırpınırken, tam yanımda oturan babacan bir yöneticinin fark edip "Beyler dinlesenize kızcağız söylüyor yanıtı işte" demesiyle sesimi duyurabilmiş olmam.
ZORUNLU KLİŞE: EN İYİ YOL CADILIK!
Doğrusunu isterseniz o tecrübeden sonra erkeklerin çoğunlukta olduğu toplantılarda kendimi ancak bağırarak dinletebileceğimi anladım. Diğer tüm çalışan kadınlar gibi.
Geçmişte çalıştığım, Women's Network'ü olan bu çokuluslu şirket pozitif ayrımcılığı da destekliyordu. (Türkiye şubesinde tek bir kadın direktör yoktu o ayrı.) Çok tanınmış birçok markanın da üreticisi olan şirketin belirli markaları da kadınları hedefliyordu. Kadınları hedefleyen bir şirket olarak da açık bir şekilde kadınlar için bu gayretleri göstermeleri gerektiğine inandıklarını söylüyorlardı. Benim yaşadığıma benzer tecrübeleri yaşayan kadın çalışanlar ise bu inisiyatiflerin, sırf bütçede bir kalem olarak yer aldığı için gündeme geldiğini düşünüyordu. Yoksa şirket son derece "erkek egemen kadın görünmez" bir şirketti. İlerleyen yıllarda şunu anladım... Çokuluslu veya yerel, büyük/küçük, eski/yeni, kurumsal/aile şirketi; hepsinde bu böyle. Ofislerin duvarları arasında kadınlar görünmez oluyor. Ya bukalemun misali gri, sentetik mobilyalara uyum gösteriyor ve silikleşiyorlar; ya takım elbiseler, kolalı gömlekler ve kruvaze ceketlerle erkeksileşiyorlar ya da sürekli bağıran, asabi ve kadınlığı hadım edilmiş varlıklara dönüşüyorlar. En iyi ihtimalle ise cadılaşıyorlar! Ama her halükarda kadınlıkları yok oluyor.
ACI AMA KLİŞE: SON SÖZ ERKEĞİN
Toplantıda son sözü söyleyen (de tabii ki bir erkekti) Nuri Çolakoğlu, CNN International'da yayınlanan, kadınlara yönelik ayrımcılığı vurgulayan "Onların sesini duyuyor musunuz?" diye bir reklamdan söz etti... Çolakoğlu bu anekdotla aslında çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmiş oldu. 'Kadınlar ve kadınlar birbirlerini ağırladıkları' müddetçe ve erkeklere seslenmedikleri sürece sesleri duyulmayacak! Dolayısıyla hiç kendimizi kandırmayalım. Klişe mi istediniz? 'Eğreti' oturup doğru konuşalım: İş dünyasında kadının adı yok. Önce bunu bir seslendirelim, bakalım duyan var mı?
CADININ BOHÇASI VE İŞ DÜNYASINDA KADINLAR
Lacan "Kadın diye bir şey yoktur" der. Kadın, erkek olmayandır. Modern dünyanın "iş" kadını ise annesi gibi "erkek olmayan" olmamak adına; (İki yanlış bir doğru etmez!! Erkek olmayan olmamak eşittir erkek olmak!) daha da görünmez oluyor. Takım elbiselerle sarıp sarmaladıkları bedenleriyle erkeksileşmeye doğru emin adımlarla ilerliyor.
O gün TÜSİAD'ın düzenlediği "İş Dünyasında kadınlar: Klişeleri Bir Kenara Bırakalım" toplantısından sonra kaderin hoş bir cilvesi olarak Esmeray'ın Cadının Bohçası isimli gösterisini izlemeye gittim. Bir travestinin kadınlığı için nasıl mücadele verdiğini, klişeleri yıkmak için nasıl çaba harcadığını ve nasıl muhteşem bir kadın olduğunu izledim. Ve keşke şu toplantının adı "İş Dünyasında Erkekler: Klişeleri Bir Kenara Bırakalım" olsaydı diye düşündüm.
Yazı: Ahu Parlar
Kaynak: Radikal 2

0 yorum: