Türk yöneticiler Batı’nın rasyonelliği ile Doğu’nun statü koçu ve mistik değerlerinden beslenen, kendine has, karma bir yönetim tarzına sahip. İş ahlakı ise en çok Protestan tarzına yakın. Müthiş bir sentez…
On binlerce dolar karşılığında Türkiye’ye getirilen ünlü yönetim gurularından feyz alabilmek için düzenlenen seminerlere katılım ücreti olarak yüzlerce doları gözden çıkaran, ABD’de yeni çıkan yönetim kitaplarını hemen Amazon.com’dan sipariş eden Türk yöneticilerin uygulamada Batılı bir yönetim anlayışını ne kadar benimsediği ise hep tartışmalıdır. Nitekim 90’lardan itibaren Türk yöneticilerin hem yönetim tarzları hem de iş ahlakı üzerine yapılan çalışmalar, durumun gerçekte ’Batılı’ olmadığını gösteriyor. Doğu ile Batı kültürlerinin karmaşası bu konuda da kendini gösteriyor. 1992’den beri Türkiye’deki yöneticilerin değerleri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan 9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ceyhan Aldemir’e göre, etkilendiğimiz yönetim tarzı beyaz, orta sınıf’ Protestan Amerikalılara ait. Ancak, "Türkiye ile Amerika’yı karşılaştırmak elma ile armudu karşılaştırmak gibi bir şey. Çünkü onların liderlik, insanları çalıştırmak için motivasyon anlayışı, iletişim kurma biçimleri, kanalları farklı” diyen Aldemir, buna rağmen yıllardır ABD’deki bilgilerin derlenip Türkiye’ye uyarlandığını ve Türkçe yayımlanan kitapların yüzde 90’ının ABD ya da İngiltere kaynaklı olduğunu vurguluyor. "Bu çok ciddi bir sorun ve akademisyenler olarak bunun bir tarafından tutalım, en azından yönetici ve yönetim anlayışlarını araştıralım istedik" diyen Aldemir, sonunda taşın altına kendisi elini koymuş ve meslektaşlarıyla kapsamlı bir araştırmaya imza atmışlar.
9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden, Prof. Dr. Yasemin Arbak ve Prof. Dr. Ömür T. Özmen ile birlikte Türkiye’deki iş görme kültürünü toplumsal ve kültürel kökenlere dayanarak açıklayan önemli bir araştırma gerçekleştirmişler. Araştırmanın sonuçları Türk yöneticilerin hem Doğu’ya hem de Batı’ya özgü değerlerden oluşan kendilerine has karma bir yönetim anlayışı oluşturduğunu gösteriyor. "Türkiye’de Türk insanını çalıştırmak için modeller var. Mesela tatlısert dediğimiz bir liderlik modeli var. Ne tam anlamıyla demokrat ne tam anlamıyla otokrat, hem döver hem sever gibi. İş dünyasında gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’de fevkalade işliyor" diyen Aldemir, bu tür liderlik konusunda bankacılık sektörünün duayeni Burhan Karaçam’ı örnek gösteriyor.
Türk Yönetici Hem Akılcı, Hem de Mistik
On binlerce dolar karşılığında Türkiye’ye getirilen ünlü yönetim gurularından feyz alabilmek için düzenlenen seminerlere katılım ücreti olarak yüzlerce doları gözden çıkaran, ABD’de yeni çıkan yönetim kitaplarını hemen Amazon.com’dan sipariş eden Türk yöneticilerin uygulamada Batılı bir yönetim anlayışını ne kadar benimsediği ise hep tartışmalıdır. Nitekim 90’lardan itibaren Türk yöneticilerin hem yönetim tarzları hem de iş ahlakı üzerine yapılan çalışmalar, durumun gerçekte ’Batılı’ olmadığını gösteriyor. Doğu ile Batı kültürlerinin karmaşası bu konuda da kendini gösteriyor. 1992’den beri Türkiye’deki yöneticilerin değerleri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan 9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ceyhan Aldemir’e göre, etkilendiğimiz yönetim tarzı beyaz, orta sınıf’ Protestan Amerikalılara ait. Ancak, "Türkiye ile Amerika’yı karşılaştırmak elma ile armudu karşılaştırmak gibi bir şey. Çünkü onların liderlik, insanları çalıştırmak için motivasyon anlayışı, iletişim kurma biçimleri, kanalları farklı” diyen Aldemir, buna rağmen yıllardır ABD’deki bilgilerin derlenip Türkiye’ye uyarlandığını ve Türkçe yayımlanan kitapların yüzde 90’ının ABD ya da İngiltere kaynaklı olduğunu vurguluyor. "Bu çok ciddi bir sorun ve akademisyenler olarak bunun bir tarafından tutalım, en azından yönetici ve yönetim anlayışlarını araştıralım istedik" diyen Aldemir, sonunda taşın altına kendisi elini koymuş ve meslektaşlarıyla kapsamlı bir araştırmaya imza atmışlar.
9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden, Prof. Dr. Yasemin Arbak ve Prof. Dr. Ömür T. Özmen ile birlikte Türkiye’deki iş görme kültürünü toplumsal ve kültürel kökenlere dayanarak açıklayan önemli bir araştırma gerçekleştirmişler. Araştırmanın sonuçları Türk yöneticilerin hem Doğu’ya hem de Batı’ya özgü değerlerden oluşan kendilerine has karma bir yönetim anlayışı oluşturduğunu gösteriyor. "Türkiye’de Türk insanını çalıştırmak için modeller var. Mesela tatlısert dediğimiz bir liderlik modeli var. Ne tam anlamıyla demokrat ne tam anlamıyla otokrat, hem döver hem sever gibi. İş dünyasında gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’de fevkalade işliyor" diyen Aldemir, bu tür liderlik konusunda bankacılık sektörünün duayeni Burhan Karaçam’ı örnek gösteriyor.
Türk Yönetici Hem Akılcı, Hem de Mistik
Türkiye’deki yönetim kültürünü anlamaya yönelik ilk çalışmalarına ı992 yılında 25 kişilik küçük bir yönetici grup ile başlayan Aldemir ve arkadaşları, 97’den itibaren 500 büyük sanayi kuruluşunda çalışan yöneticiler ile yüz yüze görüşmeler yapmışlar. Uzun yıllar süren bu görüşmelerde elde ettikleri verileri Aldemir, Arbak ve Özmen, ’Türkiye’de İşgörme Anlayışı: Tanımı ve Boyutları başlıklı bir araştırmada topladılar. Türk yöneticilere ait 48 değerden oluşan bir iş görme profili elde edilen araştırmada bu değerlerin 32’sinin yerel ya da Doğu kökenli, 26’sının ise Batı kaynaklı olduğu ortaya çıkmış. Bu değerleri beş gruba ayıran araştırmacılar Türk yöneticilerin Doğu’dan aldıkları değerleri statü odaklı, mistik kökenli iş görme ve riyaya dayalı bir yönetim anlayışı olarak tanımlarken, profesyonel ve akılcı iş görme anlayışını ise Batı’ dan benimsedikleri değerler olduğunu söylüyor.
"Bugün Türk aydını her ne kadar düşünce dünyasında evrensel Batılı değerlere sahip gibi görünse de, nesilden nesile paylaşılan ve devredilen ortak-kolektif bir bilinçaltını miras olarak devralmıştır. Bu miras Ortaçağ zihniyeti olarak da adlandırılabilecek inanç, töre ve geleneklerle örülmüştür" diyen Aldemir’e göre, toplumsal düzeyde yaşanan bu ikilem kültürün önemli bir öğesi olan iş görme anlayışını da büyük ölçüde etkisi altına alıyor. Nitekim statü odaklı iş görme anlayışının ülkemizde hala geçerli ve etkin bir anlayış olduğu tespitini yapan araştırma, bu eğilimin Türklerin Orta Asya’dan günümüze kadar yüzyıllardır benimsedikleri ortak bir iş görme biçimi olan merkeziyetçilikten etkilendiğini savunuyor. Rütbe ve makama önem verilmesi, üstlere yüksek bağımlılık, süreklilik, itaatkarlık ve baskıcılık ise statü odaklılığın diğer destekçileri.
Türk yöneticilerin yine Doğu’dan aldığı mistik kökenli iş görme anlayışının din, gelenekçilik, duygusallık, kadercilik ve aile bağlan gibi faktörlerden beslendiği de ortaya konuyor. Öte yandan maddiyatçılık, ikiyüzlülük, kuşkuculuk, gösteriş, israf, vefasızlık, çıkarcılık, kayırmacılık, hizipçilik ve hoşgörüyü kapsayan riya anlayışı ise kısaca şark kurnazlığı olarak adlandırılıyor. Bugüne kadar yönetim literatüründe üzerinde hiç durulmamış bir iş görme boyutu olarak nitelendirilen ’riyaya dayalı iş görme’ anlayışının özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra (1481) imtiyazlı üst sınıfta ortaya çıktığı, daha sonra ise alt ve orta sınıflara da yapıldığı tespiti yapılıyor. Bu kültürün feodal yapıdan kopmuş ama kentleşememiş yağmacı, bencil ve ben merkezci bir kültür olduğu, zaman içinde ise siyaset ile bütünleşerek rüşvet ve yolsuzlukların destekçiliğini yaptığı vurgulanıyor.
Türk yöneticilerin Batı’dan aldığı iki değer ise, profesyonel iş görme anlayışı ve akılcılık. Sorumluluk, rekabet, yetkinlik, girişimcilik, risk alma, profesyonel iş görme anlayışı olarak adlandırılırken, bilimsellik, bireyin hak ve özgürlükleri, adil olma, bilgi paylaşımı gibi değerler akılcılık olarak nitelendiriliyor. Araştırmada, bu değerlerin 19’uncu asırdan itibaren, özellikle Tanzimat’ın biraz öncesinde ortaya çıkmaya başladığı ama Cumhuriyet döneminde yaygınlaştığı ileri sürülüyor. Aslında geleneksel değerlerle çatışıyormuş gibi görünen bu Batılı değerler, yazarlara göre kültürel altyapının birbiriyle çelişen zıt kültürlerden oluştuğu varsayımını da destekliyor.
Hala Patron Korkusu Var
"Bugün Türk aydını her ne kadar düşünce dünyasında evrensel Batılı değerlere sahip gibi görünse de, nesilden nesile paylaşılan ve devredilen ortak-kolektif bir bilinçaltını miras olarak devralmıştır. Bu miras Ortaçağ zihniyeti olarak da adlandırılabilecek inanç, töre ve geleneklerle örülmüştür" diyen Aldemir’e göre, toplumsal düzeyde yaşanan bu ikilem kültürün önemli bir öğesi olan iş görme anlayışını da büyük ölçüde etkisi altına alıyor. Nitekim statü odaklı iş görme anlayışının ülkemizde hala geçerli ve etkin bir anlayış olduğu tespitini yapan araştırma, bu eğilimin Türklerin Orta Asya’dan günümüze kadar yüzyıllardır benimsedikleri ortak bir iş görme biçimi olan merkeziyetçilikten etkilendiğini savunuyor. Rütbe ve makama önem verilmesi, üstlere yüksek bağımlılık, süreklilik, itaatkarlık ve baskıcılık ise statü odaklılığın diğer destekçileri.
Türk yöneticilerin yine Doğu’dan aldığı mistik kökenli iş görme anlayışının din, gelenekçilik, duygusallık, kadercilik ve aile bağlan gibi faktörlerden beslendiği de ortaya konuyor. Öte yandan maddiyatçılık, ikiyüzlülük, kuşkuculuk, gösteriş, israf, vefasızlık, çıkarcılık, kayırmacılık, hizipçilik ve hoşgörüyü kapsayan riya anlayışı ise kısaca şark kurnazlığı olarak adlandırılıyor. Bugüne kadar yönetim literatüründe üzerinde hiç durulmamış bir iş görme boyutu olarak nitelendirilen ’riyaya dayalı iş görme’ anlayışının özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra (1481) imtiyazlı üst sınıfta ortaya çıktığı, daha sonra ise alt ve orta sınıflara da yapıldığı tespiti yapılıyor. Bu kültürün feodal yapıdan kopmuş ama kentleşememiş yağmacı, bencil ve ben merkezci bir kültür olduğu, zaman içinde ise siyaset ile bütünleşerek rüşvet ve yolsuzlukların destekçiliğini yaptığı vurgulanıyor.
Türk yöneticilerin Batı’dan aldığı iki değer ise, profesyonel iş görme anlayışı ve akılcılık. Sorumluluk, rekabet, yetkinlik, girişimcilik, risk alma, profesyonel iş görme anlayışı olarak adlandırılırken, bilimsellik, bireyin hak ve özgürlükleri, adil olma, bilgi paylaşımı gibi değerler akılcılık olarak nitelendiriliyor. Araştırmada, bu değerlerin 19’uncu asırdan itibaren, özellikle Tanzimat’ın biraz öncesinde ortaya çıkmaya başladığı ama Cumhuriyet döneminde yaygınlaştığı ileri sürülüyor. Aslında geleneksel değerlerle çatışıyormuş gibi görünen bu Batılı değerler, yazarlara göre kültürel altyapının birbiriyle çelişen zıt kültürlerden oluştuğu varsayımını da destekliyor.
Hala Patron Korkusu Var
Türkiye’deki işyerlerine ve yöneticilere baktığımız zaman büyük kısmında hala geleneksel değerlerin hakim olduğunu söyleyen Prof Dr. Ceyhan Aldemir, diğer taraftan özellikle yabancı şirketlerde çalışan yöneticilerde tam aksine Batılı değerlerin hakim olduğunu vurguluyor. "Hem buranın kültürünü iyi bilen hem Batı)’l iyi bilen bir yönetici muazzam bir sentez" diyen Aldemir’e göre, tamamen Batılı eğitimlerden geçmiş insanlarla çalışıyorsanız daha demokratik, rahat, daha çok yetki geçiren bir tarz benimseyebilirsiniz. Fakat Türkiye’de yetişmiş insanlarla çalışıyorsanız, geleneksel yöntemlerle çalışmak daha uygun. "Profesyonelleşmemiş orta ve küçük ölçekli aile şirketlerinde daha çok geleneksel değerler hakim" diyen Aldemir, Koç, Eczacıbaşı gibi büyük gruplardaki son derece donanımlı, hem Doğulu hem de Batılı değerleri iyi bilen yöneticilerin bile Türkiye koşullarında zaman zaman patron korkusu yaşadığını söylüyor.
Türk Yönetici İşe Tapınıyor
Türk Yönetici İşe Tapınıyor
Aldemir, Arbak ve Özmen’in araştırmaları, yine geleneksel ve Batılı değerlerden etkilenen Türk yöneticilerin iş etik değerlerini ortaya çıkaran başka bir araştırmayla da destekleniyor. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mahmut Arslan tarafından yapılan bu araştırma ise ilginç bir şekilde Türk yöneticilerin Protestanlardan daha fazla Protestan değerleri benimsediğini, adeta işe tapındıklarını gösteriyor. Arslan’ın araştırması ünlü sosyolog ve politik iktisatçı Max Weber’in din ile ekonomik davranışlar arasındaki ilişkileri açıklamak için 100 yıl önce kaleme aldığı ’Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’ tezinden esinlenen yapılan bir araştırma. Özetle Batı’da kapitalizmin gelişiminde Protestan iş ahlakının önemli bir rol oynadığını ve diğer toplumlardan çok daha fazla iş odaklı olduğunu savunan Weber, ekonomik kazancı ve çalışmayı teşvik eden Protestan ahlakının kapitalizmin ruhunu oluşturduğunu ileri sürer.
Arslan’ın söz konusu ’Protestan İngiliz, Katolik İrlandalı ve Müslüman Türk Yöneticilerin İş Etik Değerleri’ başlıklı araştırmasında, yöneticiler Protestan iş ahlakının en önemli göstergeleri sayılan 5 kriter üzerinden değerlendiriliyor. Söz konusu kriterler şöyle: Yöneticilerin çalışmaya verdikleri değer, işin başlı başına bir amaç olarak görülmesi, zaman ve para tasarrufu, içsel kontrol mekanizması ve boş vakit geçirmeye karşı tutumları. Oxford ve Cambridge gibi üniversitelerde ilgi gören bu araştırma uluslararası düzeyde literatürde de yer alıyor. 2001 yılında kaleme aldığı ilk araştırmasında sadece Nakşibendi ve Nur cemaatlerinden Müslüman Türk yöneticiler ile Protestan ve Katolik yöneticileri karşılaştıran Arslan, daha sonraki yıllarda laik Türk yöneticileri de bu araştırmasına dahil etmiş. Sonuç, Türk yöneticiler hem Protestan hem de Katolik yöneticilerden daha fazla Protestan iş ahlakına sahipler.
Allah Rızası İçin...
Arslan’ın söz konusu ’Protestan İngiliz, Katolik İrlandalı ve Müslüman Türk Yöneticilerin İş Etik Değerleri’ başlıklı araştırmasında, yöneticiler Protestan iş ahlakının en önemli göstergeleri sayılan 5 kriter üzerinden değerlendiriliyor. Söz konusu kriterler şöyle: Yöneticilerin çalışmaya verdikleri değer, işin başlı başına bir amaç olarak görülmesi, zaman ve para tasarrufu, içsel kontrol mekanizması ve boş vakit geçirmeye karşı tutumları. Oxford ve Cambridge gibi üniversitelerde ilgi gören bu araştırma uluslararası düzeyde literatürde de yer alıyor. 2001 yılında kaleme aldığı ilk araştırmasında sadece Nakşibendi ve Nur cemaatlerinden Müslüman Türk yöneticiler ile Protestan ve Katolik yöneticileri karşılaştıran Arslan, daha sonraki yıllarda laik Türk yöneticileri de bu araştırmasına dahil etmiş. Sonuç, Türk yöneticiler hem Protestan hem de Katolik yöneticilerden daha fazla Protestan iş ahlakına sahipler.
Allah Rızası İçin...
Arslan’ın 277 yönetici ile yaptığı derinlemesine görüşmelerden ortaya çıkardığı ilginç sonuçlardan ilki, Türk yöneticilerin çalışmayı bir ibadet olarak algılaması; özellikle dindar kesimlerde bu eğilim çok yüksek. "Bunu sadece kendi kişisel ya da aile refahları için değil, öteki dünya için de bir çalışma olarak düşünüyorlar. ’Biz tembellik ederek boş durmuyoruz, istihdam yaratarak diğer insanlara da hayrımız dokunuyor ve böylece Allah’ın rızasını alıyoruz’ şeklinde bir anlayış var’ diyen Arslan, laik kesimde ise, işin bir amaç haline getirilmesinde çalışmayı öven Atatürkçü ideolojinin etkili olduğu görüşünde. "En dindar dediğimiz insanlarda dahi Atarürkçü düşüncenin etkilerini, en laik dediğimiz insanlarda da İslami etik değerleri görmek mümkündür, ama bunların bileşimleri farklıdır" diyen Arslan işin bir amaç olarak görülmesinin ve çok çalışmanın başarıyı getireceği inancının özellikle beyaz yakalı yönetici kesimde yaygın olduğunu söylüyor.
Aynı araştırma boş zaman aktivitelerine karşı olumsuz tutumun Türk yöneticiler arasında oldukça fazla olduğunu da gösteriyor. Arslan, bu tutumun dinle ilişkisini şöyle açıklıyor: "İslami kesimde kumar ve içki yok. Alkolsüz lokantalar çoğaldıkça yeni yeni dışarıya çıkmaya başladılar. Boş zaman aktivitelerine ayrılabilecek zamanı ailelerine ya da işe harcamayı tercih ediyorlar ve bu da onları daha fazla çalışmaya sevk ediyor. Dini eğitim almış bir insan boş boş televizyon seyretmeyi günah sayıyor." Zaman ve para tasarrufu konusunda da Türk yöneticiler ilk sıralarda yer alıyor. Arslan’a göre, bu değerler de toplumda yerleşik, israfı hoş karşılamayan İslam ahlakından kaynaklanıyor.
Araştırmada kullanılan kriterlerden bir diğeri ise içsel denetim mekanizması. Bu kriterin bireyciliği vurguladığını söyleyen Arslan, Türk yöneticilerde içsel kontrol mekanizmasının yüksek çıktığını vurguluyor: "Bu kriter başınıza bir şey geldiğinde bunun nedenlerini öncelikle kendinizde aramanızdır. Yani işten atıldığınızda önce ’Ben ne yaptım’ diye düşünürsünüz. İçsel denetim odağınız düşükse ’Kim ayağımı kaydırdı’ diye düşünürsünüz. Bu davranış İslam ülkelerinde, Doğu toplumlarında yüksektir, oysa grupta Protestanlardan daha yüksek bir sonuç bulduk" diyor.
Daha Çok Tüketmek İçin Daha Çok Çalışmak
Aynı araştırma boş zaman aktivitelerine karşı olumsuz tutumun Türk yöneticiler arasında oldukça fazla olduğunu da gösteriyor. Arslan, bu tutumun dinle ilişkisini şöyle açıklıyor: "İslami kesimde kumar ve içki yok. Alkolsüz lokantalar çoğaldıkça yeni yeni dışarıya çıkmaya başladılar. Boş zaman aktivitelerine ayrılabilecek zamanı ailelerine ya da işe harcamayı tercih ediyorlar ve bu da onları daha fazla çalışmaya sevk ediyor. Dini eğitim almış bir insan boş boş televizyon seyretmeyi günah sayıyor." Zaman ve para tasarrufu konusunda da Türk yöneticiler ilk sıralarda yer alıyor. Arslan’a göre, bu değerler de toplumda yerleşik, israfı hoş karşılamayan İslam ahlakından kaynaklanıyor.
Araştırmada kullanılan kriterlerden bir diğeri ise içsel denetim mekanizması. Bu kriterin bireyciliği vurguladığını söyleyen Arslan, Türk yöneticilerde içsel kontrol mekanizmasının yüksek çıktığını vurguluyor: "Bu kriter başınıza bir şey geldiğinde bunun nedenlerini öncelikle kendinizde aramanızdır. Yani işten atıldığınızda önce ’Ben ne yaptım’ diye düşünürsünüz. İçsel denetim odağınız düşükse ’Kim ayağımı kaydırdı’ diye düşünürsünüz. Bu davranış İslam ülkelerinde, Doğu toplumlarında yüksektir, oysa grupta Protestanlardan daha yüksek bir sonuç bulduk" diyor.
Daha Çok Tüketmek İçin Daha Çok Çalışmak
Türk yöneticilerin Protestan iş etik değerlerine yakın olması konusunun Doç. Dr. Arslan, Türkiye’nin ekonomik şartlarının zorlamasından kaynaklandığı görüşünde. "Biz üçüncü dünyadan yeni çıkmakta olan bir ülkeyiz. Hala fakir bir ekonomimiz var ve böyle bir ekonomide insanların her zaman için daha yükseğe çıkma eğilimi vardır. Yani daha fazla tüketme ve daha fazla kazanmak isteğimiz var ve bunun için de daha fazla çalışmak istiyoruz" diyen Arslan, İngiliz yöneticilerde bu değerlerin daha düşük çıkmasını da uzun yıllardır Avrupa’da hüküm süren yüksek refah düzeyi ile açıklıyor: "Gelir seviyesi yüksek ülkelerde Protestan çalışma ahlakının düşüşe geçtiğini görebiliyoruz. Gerçi bu kesimler arasında da farklıdır, yani üst düzey yöneticilerde Protestan çalışma ahlakı hala çok yüksektir ama orta sınıflarda düşüş yaşanır. Uzun yıllardır süren refahtan ötürü bu değerler erozyona uğramıştır. Yani çok fazla üretmek, kazanmak yerine sosyal aktivitelere yönelmeyi tercih ediyorlar." Nitekim Türkiye Etik Değerler Merkezi (TEDMER)’nin 2007 Temmuz ayında yayımlanan ve yöneticilerin gözünden sektörlerin evrensel iş etik kurallanna uygunluğunu ölçen ’Etik Barometre’ araştırması bu yolda bize ışık tutuyor. TEDMER araştırması, pek çok regülasyonun olduğu finans, otomotiv, bilişim, dayanıklı tüketim ve telekomünikasyon sektörlerindeki şirketlerin ve halka açık şirketlerin Türkiye’de etik değerler konusunda çıtayı yükselttiğini gösteriyor. Diğer taraftan Türkiye’ de iş görme anlayışında hala rüşvetin önemli bir yeri olduğunu söyleyen TEDMER Başkanı Ali Midillili, ’kolaylaştırma ödemesi’ şeklinde algılanan rüşvetin özellikle belediyeler ve devletle iş yapan inşaat, taahhüt gibi sektörlerin yanı sıra medya, sağlık ve turizm gibi sektörleri etik açıdan sorunlu kıldığını söylüyor.
Ali Midillili’ye göre, dil bilen ve belirli bir altyapısı olan orta ve üst kademe yöneticiler işe girerken şirket seçiyorlar. Özellikle halka açık firmalarla yurtdışına iş yapan firmalarda yöneticilerin şirket değerlerine uymak zorunda kaldığını söyleyen Ali Midillili, "O tarz işyerinde çalışan kişiler için doğruyu söylemek, adil olmak, dürüst olmak bir yerden sonra doğal bir refleks oluyor" diyor. 84 yönetici ile yapılan TEDMER araştırmasına göre, yöneticilerin yüzde 34’ü iş etiğine uymanın kısa vadede firmalarının karlılığını olumsuz yönde etkileyeceği, yüzde 32’si ise hiçbir etkisi olmayacağı görüşünde.
Ancak yöneticilerin yüzde 96’sı uzun vadede iş etiğine uymanın firmalarının karlılığını artıracağına inanıyor. "İşsizliğin yüksek olduğu bir ortamda maalesef insanlar cesaretlerini kaybediyorlar. Refah seviyesi, gelir dağılımı, ekonomik sıkıntılar, işsizlik gibi şeyler tabi hep aleyhimize işleyen faktörler" diyen Midillili, bugün yeniliğe çok açık olan Türk yöneticiler arasında da var olan klasik iş yapma yöntemlerinin 15-20 yıl sonra Avrupa ve dünya standartlarına çok daha yaklaşacağı görüşünde.
Kaynak: Turkishtime Dergisi
Ali Midillili’ye göre, dil bilen ve belirli bir altyapısı olan orta ve üst kademe yöneticiler işe girerken şirket seçiyorlar. Özellikle halka açık firmalarla yurtdışına iş yapan firmalarda yöneticilerin şirket değerlerine uymak zorunda kaldığını söyleyen Ali Midillili, "O tarz işyerinde çalışan kişiler için doğruyu söylemek, adil olmak, dürüst olmak bir yerden sonra doğal bir refleks oluyor" diyor. 84 yönetici ile yapılan TEDMER araştırmasına göre, yöneticilerin yüzde 34’ü iş etiğine uymanın kısa vadede firmalarının karlılığını olumsuz yönde etkileyeceği, yüzde 32’si ise hiçbir etkisi olmayacağı görüşünde.
Ancak yöneticilerin yüzde 96’sı uzun vadede iş etiğine uymanın firmalarının karlılığını artıracağına inanıyor. "İşsizliğin yüksek olduğu bir ortamda maalesef insanlar cesaretlerini kaybediyorlar. Refah seviyesi, gelir dağılımı, ekonomik sıkıntılar, işsizlik gibi şeyler tabi hep aleyhimize işleyen faktörler" diyen Midillili, bugün yeniliğe çok açık olan Türk yöneticiler arasında da var olan klasik iş yapma yöntemlerinin 15-20 yıl sonra Avrupa ve dünya standartlarına çok daha yaklaşacağı görüşünde.
Kaynak: Turkishtime Dergisi
KOBİFİNANS
0 yorum:
Yorum Gönder