Türk Yöneticilerin Özellikleri

23 Şubat 2008 Cumartesi

Türk yöneticiler Batı’nın rasyonelliği ile Doğu’nun statü koçu ve mistik değerlerinden beslenen, kendine has, karma bir yönetim tarzına sahip. İş ahlakı ise en çok Protestan tarzına yakın. Müthiş bir sentez…
On binlerce dolar karşılığında Tür­kiye’ye getirilen ünlü yönetim guruların­dan feyz alabilmek için düzenlenen semi­nerlere katılım ücreti olarak yüzlerce dola­rı gözden çıkaran, ABD’de yeni çıkan yöne­tim kitaplarını hemen Amazon.com’dan sipariş eden Türk yöneticilerin uygulama­da Batılı bir yönetim anlayışını ne kadar benimsediği ise hep tartışmalıdır. Nitekim 90’lardan itibaren Türk yöneticilerin hem yönetim tarzları hem de iş ahlakı üzerine yapılan çalışmalar, durumun gerçekte ’Ba­tılı’ olmadığını gösteriyor. Doğu ile Batı kültürlerinin karmaşası bu konuda da ken­dini gösteriyor. 1992’den beri Türkiye’deki yöneticilerin değerleri üzerine yaptığı araştırmalarla ta­nınan 9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakülte­si Dekanı Prof. Dr. Ceyhan Aldemir’e göre, etkilendiğimiz yönetim tarzı beyaz, orta sı­nıf’ Protestan Amerikalılara ait. Ancak, "Türkiye ile Amerika’yı karşılaştırmak elma ile armudu karşılaştırmak gibi bir şey. Çünkü onların liderlik, insanları çalıştırmak için motivasyon anlayışı, iletişim kurma biçimleri, kanalları farklı” diyen Aldemir, buna rağmen yıllardır ABD’deki bilgi­lerin derlenip Türkiye’ye uyarlandığını ve Türkçe yayımlanan kitapların yüzde 90’ının ABD ya da İngiltere kaynaklı oldu­ğunu vurguluyor. "Bu çok ciddi bir sorun ve akademisyenler olarak bunun bir tara­fından tutalım, en azından yönetici ve yö­netim anlayışlarını araştıralım istedik" diyen Aldemir, sonunda taşın altına kendisi elini koymuş ve meslektaşlarıyla kapsamlı bir araştırmaya imza atmışlar.
9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden, Prof. Dr. Yasemin Arbak ve Prof. Dr. Ömür T. Özmen ile birlikte Türkiye’de­ki iş görme kültürünü toplumsal ve kültürel kökenlere dayanarak açıklayan önemli bir araştırma gerçekleştirmişler. Araştır­manın sonuçları Türk yöneticilerin hem Doğu’ya hem de Batı’ya özgü değerlerden oluşan kendilerine has karma bir yönetim anlayışı oluşturduğunu gösteriyor. "Türki­ye’de Türk insanını çalıştırmak için mo­deller var. Mesela tatlısert dediğimiz bir li­derlik modeli var. Ne tam anlamıyla demokrat ne tam anlamıyla otokrat, hem dö­ver hem sever gibi. İş dünyasında gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’de fevkalade iş­liyor" diyen Aldemir, bu tür liderlik konusunda bankacılık sektörünün duayeni Bur­han Karaçam’ı örnek gösteriyor.
Türk Yönetici Hem Akılcı, Hem de Mistik
Türkiye’deki yönetim kültürünü anlamaya yönelik ilk çalışmalarına ı992 yılında 25 ki­şilik küçük bir yönetici grup ile başlayan Al­demir ve arkadaşları, 97’den itibaren 500 büyük sanayi kuruluşunda çalışan yönetici­ler ile yüz yüze görüşmeler yapmışlar. Uzun yıllar süren bu görüşmelerde elde ettikleri verileri Aldemir, Arbak ve Özmen, ’Türki­ye’de İşgörme Anlayışı: Tanımı ve Boyutları başlıklı bir araştırmada topladılar. Türk yöneticilere ait 48 değerden oluşan bir iş görme profili elde edilen araştırmada bu de­ğerlerin 32’sinin yerel ya da Doğu kökenli, 26’sının ise Batı kaynaklı olduğu ortaya çık­mış. Bu değerleri beş gruba ayıran araştır­macılar Türk yöneticilerin Doğu’dan aldık­ları değerleri statü odaklı, mistik kökenli iş görme ve riyaya dayalı bir yönetim anlayışı olarak tanımlarken, profesyonel ve akılcı iş görme anlayışını ise Batı’ dan benimsedikle­ri değerler olduğunu söylüyor.
"Bugün Türk aydını her ne kadar düşünce dünyasında evrensel Batılı değerlere sahip gibi görünse de, nesilden nesile paylaşılan ve devredilen ortak-kolektif bir bilinçaltını miras olarak devralmıştır. Bu miras Ortaçağ zihniyeti olarak da adlandırılabilecek inanç, töre ve geleneklerle örülmüştür" diyen Al­demir’e göre, toplumsal düzeyde yaşanan bu ikilem kültürün önemli bir öğesi olan iş görme anlayışını da büyük ölçüde etkisi altı­na alıyor. Nitekim statü odaklı iş görme anlayışının ülkemizde hala geçerli ve etkin bir anlayış olduğu tespitini yapan araştırma, bu eğilimin Türklerin Orta Asya’dan günümü­ze kadar yüzyıllardır benimsedikleri ortak bir iş görme biçimi olan merkeziyetçilikten etkilendiğini savunuyor. Rütbe ve makama önem verilmesi, üstlere yüksek bağımlılık, süreklilik, itaatkarlık ve baskıcılık ise statü odaklılığın diğer destekçileri.
Türk yöneticilerin yine Doğu’dan aldığı mistik kökenli iş görme anlayışının din, ge­lenekçilik, duygusallık, kadercilik ve aile bağlan gibi faktörlerden beslendiği de orta­ya konuyor. Öte yandan maddiyatçılık, iki­yüzlülük, kuşkuculuk, gösteriş, israf, vefa­sızlık, çıkarcılık, kayırmacılık, hizipçilik ve hoşgörüyü kapsayan riya anlayışı ise kısaca şark kurnazlığı olarak adlandırılıyor. Bugü­ne kadar yönetim literatüründe üzerinde hiç durulmamış bir iş görme boyutu olarak nitelendirilen ’riyaya dayalı iş görme’ anlayışının özellikle Fatih Sultan Mehmet dö­neminden sonra (1481) imtiyazlı üst sınıfta ortaya çıktığı, daha sonra ise alt ve orta sınıflara da yapıldığı tespiti yapılıyor. Bu kül­türün feodal yapıdan kopmuş ama kentle­şememiş yağmacı, bencil ve ben merkezci bir kültür olduğu, zaman içinde ise siyaset ile bütünleşerek rüşvet ve yolsuzlukların destekçiliğini yaptığı vurgulanıyor.
Türk yöneticilerin Batı’dan aldığı iki değer ise, profesyonel iş görme anlayışı ve akılcı­lık. Sorumluluk, rekabet, yetkinlik, girişim­cilik, risk alma, profesyonel iş görme anlayışı olarak adlandırılırken, bilimsellik, bire­yin hak ve özgürlükleri, adil olma, bilgi pay­laşımı gibi değerler akılcılık olarak nitelen­diriliyor. Araştırmada, bu değerlerin 19’un­cu asırdan itibaren, özellikle Tanzimat’ın biraz öncesinde ortaya çıkmaya başladığı ama Cumhuriyet döneminde yaygınlaştığı ileri sürülüyor. Aslında geleneksel değerler­le çatışıyormuş gibi görünen bu Batılı de­ğerler, yazarlara göre kültürel altyapının birbiriyle çelişen zıt kültürlerden oluştuğu varsayımını da destekliyor.
Hala Patron Korkusu Var
Türkiye’deki işyerlerine ve yöneticilere baktığımız zaman büyük kısmında hala ge­leneksel değerlerin hakim olduğunu söyle­yen Prof Dr. Ceyhan Aldemir, diğer taraf­tan özellikle yabancı şirketlerde çalışan yöneticilerde tam aksine Batılı değerlerin hakim olduğunu vurguluyor. "Hem bura­nın kültürünü iyi bilen hem Batı)’l iyi bilen bir yönetici muazzam bir sentez" diyen Al­demir’e göre, tamamen Batılı eğitimlerden geçmiş insanlarla çalışıyorsanız daha de­mokratik, rahat, daha çok yetki geçiren bir tarz benimseyebilirsiniz. Fakat Türkiye’de yetişmiş insanlarla çalışıyorsanız, gelenek­sel yöntemlerle çalışmak daha uygun. "Profesyonelleşmemiş orta ve küçük öl­çekli aile şirketlerinde daha çok geleneksel değerler hakim" diyen Aldemir, Koç, Ecza­cıbaşı gibi büyük gruplardaki son derece donanımlı, hem Doğulu hem de Batılı de­ğerleri iyi bilen yöneticilerin bile Türkiye koşullarında zaman zaman patron korku­su yaşadığını söylüyor.
Türk Yönetici İşe Tapınıyor
Aldemir, Arbak ve Özmen’in araştırmaları, yine geleneksel ve Batılı değerlerden etkile­nen Türk yöneticilerin iş etik değerlerini or­taya çıkaran başka bir araştırmayla da destekleniyor. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mahmut Arslan tarafından yapılan bu araştırma ise ilginç bir şekilde Türk yöneticilerin Pro­testanlardan daha fazla Protestan değerleri benimsediğini, adeta işe tapındıklarını gösteriyor. Arslan’ın araştırması ünlü sosyolog ve politik iktisatçı Max Weber’in din ile eko­nomik davranışlar arasındaki ilişkileri açık­lamak için 100 yıl önce kaleme aldığı ’Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’ tezin­den esinlenen yapılan bir araştırma. Özetle Batı’da kapitalizmin gelişiminde Protestan iş ahlakının önemli bir rol oynadığını ve di­ğer toplumlardan çok daha fazla iş odaklı olduğunu savunan Weber, ekonomik kazancı ve çalışmayı teşvik eden Protestan ah­lakının kapitalizmin ruhunu oluşturduğunu ileri sürer.
Arslan’ın söz konusu ’Protestan İngiliz, Katolik İrlandalı ve Müslüman Türk Yöneticilerin İş Etik Değerleri’ başlıklı araştır­masında, yöneticiler Protestan iş ahlakının en önemli göstergeleri sayılan 5 kriter üze­rinden değerlendiriliyor. Söz konusu kri­terler şöyle: Yöneticilerin çalışmaya ver­dikleri değer, işin başlı başına bir amaç ola­rak görülmesi, zaman ve para tasarrufu, iç­sel kontrol mekanizması ve boş vakit geçir­meye karşı tutumları. Oxford ve Cambrid­ge gibi üniversitelerde ilgi gören bu araştır­ma uluslararası düzeyde literatürde de yer alıyor. 2001 yılında kaleme aldığı ilk araş­tırmasında sadece Nakşibendi ve Nur ce­maatlerinden Müslüman Türk yöneticiler ile Protestan ve Katolik yöneticileri karşı­laştıran Arslan, daha sonraki yıllarda laik Türk yöneticileri de bu araştırmasına dahil etmiş. Sonuç, Türk yöneticiler hem Pro­testan hem de Katolik yöneticilerden daha fazla Protestan iş ahlakına sahipler.
Allah Rızası İçin...
Arslan’ın 277 yönetici ile yaptığı derinle­mesine görüşmelerden ortaya çıkardığı ilginç sonuçlardan ilki, Türk yöneticilerin çalışmayı bir ibadet olarak algılaması; özel­likle dindar kesimlerde bu eğilim çok yük­sek. "Bunu sadece kendi kişisel ya da aile refahları için değil, öteki dünya için de bir çalışma olarak düşünüyorlar. ’Biz tembellik ederek boş durmuyoruz, istihdam yarata­rak diğer insanlara da hayrımız dokunuyor ve böylece Allah’ın rızasını alıyoruz’ şeklin­de bir anlayış var’ diyen Arslan, laik kesim­de ise, işin bir amaç haline getirilmesinde çalışmayı öven Atatürkçü ideolojinin etkili olduğu görüşünde. "En dindar dediğimiz insanlarda dahi Atarürkçü düşüncenin et­kilerini, en laik dediğimiz insanlarda da İs­lami etik değerleri görmek mümkündür, ama bunların bileşimleri farklıdır" diyen Arslan işin bir amaç olarak görülmesinin ve çok çalışmanın başarıyı getireceği inancı­nın özellikle beyaz yakalı yönetici kesimde yaygın olduğunu söylüyor.
Aynı araştırma boş zaman aktivitelerine karşı olumsuz tutumun Türk yöneticiler arasında oldukça fazla olduğunu da göste­riyor. Arslan, bu tutumun dinle ilişkisini şöyle açıklıyor: "İslami kesimde kumar ve içki yok. Alkolsüz lokantalar çoğaldıkça ye­ni yeni dışarıya çıkmaya başladılar. Boş za­man aktivitelerine ayrılabilecek zamanı ai­lelerine ya da işe harcamayı tercih ediyor­lar ve bu da onları daha fazla çalışmaya sevk ediyor. Dini eğitim almış bir insan boş boş televizyon seyretmeyi günah sayıyor." Zaman ve para tasarrufu konusunda da Türk yöneticiler ilk sıralarda yer alıyor. Arslan’a göre, bu değerler de toplumda yerleşik, israfı hoş karşılamayan İslam ah­lakından kaynaklanıyor.
Araştırmada kullanılan kriterlerden bir di­ğeri ise içsel denetim mekanizması. Bu kri­terin bireyciliği vurguladığını söyleyen Arslan, Türk yöneticilerde içsel kontrol mekanizmasının yüksek çıktığını vurgulu­yor: "Bu kriter başınıza bir şey geldiğinde bunun nedenlerini öncelikle kendinizde aramanızdır. Yani işten atıldığınızda önce ’Ben ne yaptım’ diye düşünürsünüz. İçsel denetim odağınız düşükse ’Kim ayağımı kaydırdı’ diye düşünürsünüz. Bu davranış İslam ülkelerinde, Doğu toplumlarında yüksektir, oysa grupta Protestanlardan da­ha yüksek bir sonuç bulduk" diyor.
Daha Çok Tüketmek İçin Daha Çok Çalışmak
Türk yöneticilerin Protestan iş etik değerle­rine yakın olması konusunun Doç. Dr. Ars­lan, Türkiye’nin ekonomik şartlarının zorla­masından kaynaklandığı görüşünde. "Biz üçüncü dünyadan yeni çıkmakta olan bir ül­keyiz. Hala fakir bir ekonomimiz var ve böy­le bir ekonomide insanların her zaman için daha yükseğe çıkma eğilimi vardır. Yani da­ha fazla tüketme ve daha fazla kazanmak is­teğimiz var ve bunun için de daha fazla ça­lışmak istiyoruz" diyen Arslan, İngiliz yöne­ticilerde bu değerlerin daha düşük çıkmasını da uzun yıllardır Avrupa’da hüküm süren yüksek refah düzeyi ile açıklıyor: "Gelir sevi­yesi yüksek ülkelerde Protestan çalışma ahlakının düşüşe geçtiğini görebiliyoruz. Ger­çi bu kesimler arasında da farklıdır, yani üst düzey yöneticilerde Protestan çalışma ahla­kı hala çok yüksektir ama orta sınıflarda dü­şüş yaşanır. Uzun yıllardır süren refahtan ötürü bu değerler erozyona uğramıştır. Yani çok fazla üretmek, kazanmak yerine sosyal aktivitelere yönelmeyi tercih ediyorlar." Nitekim Türkiye Etik Değerler Merkezi (TEDMER)’nin 2007 Temmuz ayında ya­yımlanan ve yöneticilerin gözünden sektörlerin evrensel iş etik kurallanna uygun­luğunu ölçen ’Etik Barometre’ araştırması bu yolda bize ışık tutuyor. TEDMER araştırması, pek çok regülasyonun olduğu fi­nans, otomotiv, bilişim, dayanıklı tüketim ve telekomünikasyon sektörlerindeki şir­ketlerin ve halka açık şirketlerin Türki­ye’de etik değerler konusunda çıtayı yük­selttiğini gösteriyor. Diğer taraftan Türki­ye’ de iş görme anlayışında hala rüşvetin önemli bir yeri olduğunu söyleyen TED­MER Başkanı Ali Midillili, ’kolaylaştırma ödemesi’ şeklinde algılanan rüşvetin özel­likle belediyeler ve devletle iş yapan inşaat, taahhüt gibi sektörlerin yanı sıra medya, sağlık ve turizm gibi sektörleri etik açıdan sorunlu kıldığını söylüyor.
Ali Midillili’ye göre, dil bilen ve belirli bir altyapısı olan orta ve üst kademe yönetici­ler işe girerken şirket seçiyorlar. Özellikle halka açık firmalarla yurtdışına iş yapan fir­malarda yöneticilerin şirket değerlerine uy­mak zorunda kaldığını söyleyen Ali Midilli­li, "O tarz işyerinde çalışan kişiler için doğ­ruyu söylemek, adil olmak, dürüst olmak bir yerden sonra doğal bir refleks oluyor" diyor. 84 yönetici ile yapılan TEDMER araştırmasına göre, yöneticilerin yüzde 34’ü iş etiğine uymanın kısa vadede firmalarının karlılığını olumsuz yönde etkileyece­ği, yüzde 32’si ise hiçbir etkisi olmayacağı görüşünde.
Ancak yöneticilerin yüzde 96’sı uzun vade­de iş etiğine uymanın firmalarının karlılığı­nı artıracağına inanıyor. "İşsizliğin yüksek olduğu bir ortamda maalesef insanlar cesaretlerini kaybediyorlar. Refah seviyesi, gelir dağılımı, ekonomik sıkıntılar, işsizlik gibi şeyler tabi hep aleyhimize işleyen faktör­ler" diyen Midillili, bugün yeniliğe çok açık olan Türk yöneticiler arasında da var olan klasik iş yapma yöntemlerinin 15-20 yıl sonra Avrupa ve dünya standartlarına çok daha yaklaşacağı görüşünde.
Kaynak: Turkishtime Dergisi
KOBİFİNANS

0 yorum: