Almanya’da perakende piyasasının doyuma ulaşması yeni pazarlama yöntemleri geliştirme yollarını açıyor. 15 milyona varan yabancı asıllı nüfusun tüketim harcamalarını ve tasarruflarını kendilerine yönlendirmek isteyen kuruluşlar “ethno - marketing” yöntemini geliştiriyorlar. Özellikle büyük tüketim harcaması yapma eğilimindeki Türk ve Türk asıllı nüfusu çekmek için reklamlarda Türkçe kullanımı giderek fazlalaşıyor. Toplam 2,7 milyon Türk ve ve bir o kadar da Türk asıllı genç nüfusun harcama kapasitesinin yılda 20 milyar Euro’nun üzerinde olduğu hesaplanıyor. Yalnızca 2,7 milyon birinci ve ikinci nesil Türklerin yılda 31 milyon şişe saç şampuanı, 28 milyon paket çamaşır deterjanı, 60 milyon şişe bebek maması ve 300 milyon paket bebek bezi aldıkları tespit edilmiş. Fakat hepsinden önemlisi de Türkler tarafından satın alınan 750.000 araç.
Volkswagen, Mercedes ve Opel firmaları satın alınan bu 750.000 araçtan paylarını alma çabasında. Volkswagen, “Volkswagen Türkçe konuşuyor” mottosu altında başlattığı Türkçe reklamları yanında 2007 yılında 20 adet Türkçe ve Almanca konuşan satıcıyı görevlendirmiş durumda. Bu satıcıların sayısı 2008 yılında 40’a çıkacak. İlk denemelerin Berlin’de başarı ile sonuçlanması üzerine, Türklerin çok sayıda bulunduğu Hamburg, Frankfurt, Stuttgart ve Münih’te de aynı yöntem uygulanmaya başlıyor. Pazarlamacılar anadilin müşterilere erişmek için en güçlü yol olduğunun farkına varmışlar. Bu sebepten Hürriyet, Milliyet, Zaman ve Türkiye gibi Türkçe basılan gazetelere verilen reklamlar da önemli yer tutmakta. Satıcıların Türkiye’de olan bitenler konusunda bilgi sahibi olmaları da müşteriyle yakınlaşmak için gerekli bir yol olarak görülüyor. Meselâ satıcının müşteriyle Türkiye futbol liglerinde alınan sonuçlar konusunda sohbet edebilmesi etkili bir yakınlaşma ve güven uyandırma aracı.
Türkler kadar, hatta daha da büyük bir tüketici grubu da eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelen Ruslar. Rusların kazandıklarını, tasarruftan çok tüketime harcadıkları göz önünde tutulursa, bu nüfusun pazarlama açısından önemi anlaşılabilir. Rusça konuşan tüketici grubu 3,3 milyon kişi. Yıllık harcama kapasiteleri 37 milyar Euro olarak tahmin ediliyor. Berlin’de yayınlanan Rusça gazete ve dergilere pek çok Alman firması reklam vermekte. Zengin Rusların okudukları “Vsya Europa” adlı magazin dergisinde ise Bulgari, Rolex, Louis Vuitton gibi markaların Rusça reklamları görülmekte. Polonya’dan gelenlerin sayısı, resmi istatistiklere göre, 1,7 milyon; Yugoslavya’dan gelenler ise 1,4 milyon kişi.
Yalnızca mal satanlar değil hizmet sunanlar da ethno-marketing yöntemini keşfetmiş durumdalar. Almanya’nın en büyük bankalarından Deutsche Bank ve Hypovereinsbank müşterilerine Türkçe hitap ederek onları kendilerine çekme çabasındalar. Deutsche Bank pek çok şubesinde “Bankamiz” söylemiyle Türk müşterilere hizmet sunuyor. İlanlarında da, Türk usulü ince belli çay bardağı ve içinde çay kaşığı, Deutsche Bank logolu tabağında iki parça kesme şeker kullanıyor. Bu bankalar Türklerin Almanya’daki 20 milyar Euro’dan fazla olduğu tahmin edilen tasarruflarını kendilerine çekme çabasında.
Daha ilginç bir hizmet sunumu Huzur Evleri’nde. Birinci nesil Türk işçilerinin bakım ihtiyacının giderek artacağını hesaplayan Marseille Kliniği 2006 yılı sonbaharında Berlin’de Türkler için bir bakım ve huzur evi açtı. Türkçe ve Almanca yol göstericileri, mescidi, Tük aşçısı ve istek halinde ayın cinsiyetten olan bakıcıları ile Türk örf ve âdetlerine azami dikkat gösterilerek hizmet veriliyor.
Zor bir tüketici pazarı olan Almanya’da mallarını satmak isteyenler göçmenleri hiçbir şekilde ihmal edemeyeceklerini anlamış durumdalar. Resmi tahminlere göre önümüzdeki yıllarda göçmenlerin sayısı artış gösterecek. Buna karşılık yerli nüfus azalacak veya sayıca durağanlaşacak. Bu nedenle planlanan yeni pazarlama yöntemlerinin devamlılığından kimsenin şüphesi yok.
Volkswagen, Mercedes ve Opel firmaları satın alınan bu 750.000 araçtan paylarını alma çabasında. Volkswagen, “Volkswagen Türkçe konuşuyor” mottosu altında başlattığı Türkçe reklamları yanında 2007 yılında 20 adet Türkçe ve Almanca konuşan satıcıyı görevlendirmiş durumda. Bu satıcıların sayısı 2008 yılında 40’a çıkacak. İlk denemelerin Berlin’de başarı ile sonuçlanması üzerine, Türklerin çok sayıda bulunduğu Hamburg, Frankfurt, Stuttgart ve Münih’te de aynı yöntem uygulanmaya başlıyor. Pazarlamacılar anadilin müşterilere erişmek için en güçlü yol olduğunun farkına varmışlar. Bu sebepten Hürriyet, Milliyet, Zaman ve Türkiye gibi Türkçe basılan gazetelere verilen reklamlar da önemli yer tutmakta. Satıcıların Türkiye’de olan bitenler konusunda bilgi sahibi olmaları da müşteriyle yakınlaşmak için gerekli bir yol olarak görülüyor. Meselâ satıcının müşteriyle Türkiye futbol liglerinde alınan sonuçlar konusunda sohbet edebilmesi etkili bir yakınlaşma ve güven uyandırma aracı.
Türkler kadar, hatta daha da büyük bir tüketici grubu da eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelen Ruslar. Rusların kazandıklarını, tasarruftan çok tüketime harcadıkları göz önünde tutulursa, bu nüfusun pazarlama açısından önemi anlaşılabilir. Rusça konuşan tüketici grubu 3,3 milyon kişi. Yıllık harcama kapasiteleri 37 milyar Euro olarak tahmin ediliyor. Berlin’de yayınlanan Rusça gazete ve dergilere pek çok Alman firması reklam vermekte. Zengin Rusların okudukları “Vsya Europa” adlı magazin dergisinde ise Bulgari, Rolex, Louis Vuitton gibi markaların Rusça reklamları görülmekte. Polonya’dan gelenlerin sayısı, resmi istatistiklere göre, 1,7 milyon; Yugoslavya’dan gelenler ise 1,4 milyon kişi.
Yalnızca mal satanlar değil hizmet sunanlar da ethno-marketing yöntemini keşfetmiş durumdalar. Almanya’nın en büyük bankalarından Deutsche Bank ve Hypovereinsbank müşterilerine Türkçe hitap ederek onları kendilerine çekme çabasındalar. Deutsche Bank pek çok şubesinde “Bankamiz” söylemiyle Türk müşterilere hizmet sunuyor. İlanlarında da, Türk usulü ince belli çay bardağı ve içinde çay kaşığı, Deutsche Bank logolu tabağında iki parça kesme şeker kullanıyor. Bu bankalar Türklerin Almanya’daki 20 milyar Euro’dan fazla olduğu tahmin edilen tasarruflarını kendilerine çekme çabasında.
Daha ilginç bir hizmet sunumu Huzur Evleri’nde. Birinci nesil Türk işçilerinin bakım ihtiyacının giderek artacağını hesaplayan Marseille Kliniği 2006 yılı sonbaharında Berlin’de Türkler için bir bakım ve huzur evi açtı. Türkçe ve Almanca yol göstericileri, mescidi, Tük aşçısı ve istek halinde ayın cinsiyetten olan bakıcıları ile Türk örf ve âdetlerine azami dikkat gösterilerek hizmet veriliyor.
Zor bir tüketici pazarı olan Almanya’da mallarını satmak isteyenler göçmenleri hiçbir şekilde ihmal edemeyeceklerini anlamış durumdalar. Resmi tahminlere göre önümüzdeki yıllarda göçmenlerin sayısı artış gösterecek. Buna karşılık yerli nüfus azalacak veya sayıca durağanlaşacak. Bu nedenle planlanan yeni pazarlama yöntemlerinin devamlılığından kimsenin şüphesi yok.
Deniz Gökçe/Akşam
0 yorum:
Yorum Gönder