Indiana Üniversitesi araştırma görevlilerinden biri olan Brad Gilbreath, patronla kurulan dostluk ilişkisinin depresyon ve kimi ruhsal bozuklukların oluşumuna zemin hazırladığını belirtmektedir. Yaptığı araştırmada Gilbreath, kişinin patronuyla ilişkisinin neredeyse eşiyle olan ilişkisi kadar önem taşıdığını ortaya koymaktadır. İyi anlaşılan çalışma arkadaşları ya da tatmin edici bir mevki bile, önem sıralamasında, kişinin patronuyla olan ilişkisinin önüne geçememektedir.
Yapılan anket çalışmaları, çalışanların neredeyse yarısı kadar bir oranının, üstleriyle olan ilişkilerinin sağlam olmadığını ortaya koymaktadır. Gallup ölçeğinden elde edilen verilere göre, patronla kurulan ilişkinin kötü olması, iş bırakma sebeplerinin başında gelmektedir. Üstlerle olan ilişkilerin maaş, çalışma saatleri ve günlük yapılması gereken işler gibi konuları da etkilediği bilinmektedir. Bu durum ise şu şekilde özetlenmektedir: “Çalışanlar işlerini değil; patronlarını bırakırlar”.
Çalışanların, işverenleri hakkındaki düşünce ve hisleri, kimi zaman fiziksel sağlıklarını bile etkileyebilmektedir. Buckinghamshire Chilterns Üniversitesi’nden psikolog Nadia Wager bir çok çalışanın zaten bilmekte olduğu bir gerçeği belgelemeyi başarmıştır: Patrona karşı duyulan kin ve düşmanlık, insanın kanını kaynatmaktadır.
Hastane çalışanları arasında yapılan bir araştırmada Wager, iyi yönetim becerilerine sahip olmayan yöneticilerle uğraşmak zorunda kalan hemşirelerin uyumlu ve empatik yöneticilerle çalışanlara oranla, kan basınçlarının gün içinde daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Sonuç olarak da bu hemşirelerin kalp hastalığına yakalanma risklerinin, diğerlerinden yaklaşık 20 kat daha fazla olduğunu tespit etmiştir.
Peki patronlar, bu türden bir dalgalanmaya ne şekilde sebep olmaktadırlar?
Yapılan anket çalışmaları, çalışanların neredeyse yarısı kadar bir oranının, üstleriyle olan ilişkilerinin sağlam olmadığını ortaya koymaktadır. Gallup ölçeğinden elde edilen verilere göre, patronla kurulan ilişkinin kötü olması, iş bırakma sebeplerinin başında gelmektedir. Üstlerle olan ilişkilerin maaş, çalışma saatleri ve günlük yapılması gereken işler gibi konuları da etkilediği bilinmektedir. Bu durum ise şu şekilde özetlenmektedir: “Çalışanlar işlerini değil; patronlarını bırakırlar”.
Çalışanların, işverenleri hakkındaki düşünce ve hisleri, kimi zaman fiziksel sağlıklarını bile etkileyebilmektedir. Buckinghamshire Chilterns Üniversitesi’nden psikolog Nadia Wager bir çok çalışanın zaten bilmekte olduğu bir gerçeği belgelemeyi başarmıştır: Patrona karşı duyulan kin ve düşmanlık, insanın kanını kaynatmaktadır.
Hastane çalışanları arasında yapılan bir araştırmada Wager, iyi yönetim becerilerine sahip olmayan yöneticilerle uğraşmak zorunda kalan hemşirelerin uyumlu ve empatik yöneticilerle çalışanlara oranla, kan basınçlarının gün içinde daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Sonuç olarak da bu hemşirelerin kalp hastalığına yakalanma risklerinin, diğerlerinden yaklaşık 20 kat daha fazla olduğunu tespit etmiştir.
Peki patronlar, bu türden bir dalgalanmaya ne şekilde sebep olmaktadırlar?
Philadelphia’daki Teleos Liderlik Becerileri Enstitüsü’nden Annie McKee, bunun sadece patronların zamlarda cimrilik etmesinden ya da çalışanlarına baskı uygulamasından kaynaklanacak kadar basit bir durum olmadığını belirtmektedir. McKee’ye göre, insanoğlu evrimleşme süreci içinde birbirinin duygusal ip uçlarını takip etme konusunda hassaslaşmıştır. McKee, “Duygular bulaşıcıdır. Patronun mutsuz olduğu bir durumda, olumsuzluğun, güvensizliğin ve stresin ortama dağılması an meselesidir” demektedir.
Case Western Reserve’de organizasyonel psikoloji profesörü ve aynı zamanda McKee ile birlikte çalışmalar yürüten Richard Boyatzis, duygu bulaşmasında iki türden yakın ilişkinin rol oynayabileceğinden bahsetmektedir: Yakın eş ilişkileri ve güç ilişkileri.
Romantik ilişkilerde, duygular simbiyotiktir. Eğer eşlerden birisi kendisini iyi hissetmiyorsa, diğeri de acı çeker. Birinin duygudurumu iyiyse, bu diğerini de yükseltecek bir etken olacaktır. Ancak, işveren - çalışan ilişkisi içinde duyguların tek bir yönü vardır: Aşağı. Bir üstün olumsuz hali, çalışanlarını adeta boğacaktır.
Boyatzis, benzer şekilde mutlu ve üretken patronlarla çalışan kişilerin ise hem iş hem de özel yaşamlarında mutlu ve üretken olabileceklerinden bahsetmektedir.
Totemin dibindeki kişi olmak, kendi risklerini de beraberinde getiren bir durumdur. Bir çalışan, ihtiyacı olan kaynaklara ulaşmak için patronuna ihtiyaç duymaktadır. Çalışan – işveren ilişkisindeki güç dengesizliği nedeniyle çalışanlar kendilerini patronlarının ruh haline ve davranışlarına uydurmak zorunda kalmaktadırlar.
Bir çalışan için, patronunun duygu durumunu çok yakından takip etmek tehlikeli olabilmektedir. Ancak patronun duygusal durumunu bir saplantı haline getirmek kimi insanlar için diğerlerine nazaran daha büyük bir sorun teşkil etmektedir. Kişilik ve Sosyal Psikoloji Dergisi için yapılmış klasik bir araştırma kimi insanların, vücut dilindeki ufak bir değişme, ses tonu ya da yüz ifadesi gibi sözel olmayan ip uçlarına karşı daha duyarlı olduklarını, bazılarınınsa söylemden daha fazla etkilendiklerini ortaya koymaktadır.
Bu kişiler, karşılarındaki insanların sakladıkları duygu ve düşünceleri fark edebilen kişilerdir. Psikoloji terminolojisinde duygusal zeka denen bu kavram, kişi karşısındakinin olumsuz duygular içinde olduğunu hissetiğinde bir sorun haline gelebilmektedir. Örneğin, kişi, patronunun kendisinden hoşlanmadığını düşünmek yerine bunu kesin bir gerçek olarak kabul edebilmektedir.
Boyatzis çalışanlara, eldeki projeye ya da bitirme tarihine odaklanmamış bir duygusal bağlantı kurmalarını önermektedir: “Patronunuzun yaptığınız işle ilgili olarak gerçekten neyi sevdiğini bulmaya çalışın. Karşınızdaki insanın neye değer verdiği ya da neyin hayalini kurduğu ile ilgili konuşmak, onu daha iyi tanıyabilmenize olanak sağlayacaktır”.
Tüm bunlar ilişkinin bir dönüm noktasını başarıyla atlatmasını sağlayabilmektedir. Ancak bu şekilde olmazsa da, araştırma zaten açıkça göstermektedir ki; kötü bir patron için değmez!
Psychology Today'den çevrilmiştir.
Case Western Reserve’de organizasyonel psikoloji profesörü ve aynı zamanda McKee ile birlikte çalışmalar yürüten Richard Boyatzis, duygu bulaşmasında iki türden yakın ilişkinin rol oynayabileceğinden bahsetmektedir: Yakın eş ilişkileri ve güç ilişkileri.
Romantik ilişkilerde, duygular simbiyotiktir. Eğer eşlerden birisi kendisini iyi hissetmiyorsa, diğeri de acı çeker. Birinin duygudurumu iyiyse, bu diğerini de yükseltecek bir etken olacaktır. Ancak, işveren - çalışan ilişkisi içinde duyguların tek bir yönü vardır: Aşağı. Bir üstün olumsuz hali, çalışanlarını adeta boğacaktır.
Boyatzis, benzer şekilde mutlu ve üretken patronlarla çalışan kişilerin ise hem iş hem de özel yaşamlarında mutlu ve üretken olabileceklerinden bahsetmektedir.
Totemin dibindeki kişi olmak, kendi risklerini de beraberinde getiren bir durumdur. Bir çalışan, ihtiyacı olan kaynaklara ulaşmak için patronuna ihtiyaç duymaktadır. Çalışan – işveren ilişkisindeki güç dengesizliği nedeniyle çalışanlar kendilerini patronlarının ruh haline ve davranışlarına uydurmak zorunda kalmaktadırlar.
Bir çalışan için, patronunun duygu durumunu çok yakından takip etmek tehlikeli olabilmektedir. Ancak patronun duygusal durumunu bir saplantı haline getirmek kimi insanlar için diğerlerine nazaran daha büyük bir sorun teşkil etmektedir. Kişilik ve Sosyal Psikoloji Dergisi için yapılmış klasik bir araştırma kimi insanların, vücut dilindeki ufak bir değişme, ses tonu ya da yüz ifadesi gibi sözel olmayan ip uçlarına karşı daha duyarlı olduklarını, bazılarınınsa söylemden daha fazla etkilendiklerini ortaya koymaktadır.
Bu kişiler, karşılarındaki insanların sakladıkları duygu ve düşünceleri fark edebilen kişilerdir. Psikoloji terminolojisinde duygusal zeka denen bu kavram, kişi karşısındakinin olumsuz duygular içinde olduğunu hissetiğinde bir sorun haline gelebilmektedir. Örneğin, kişi, patronunun kendisinden hoşlanmadığını düşünmek yerine bunu kesin bir gerçek olarak kabul edebilmektedir.
Boyatzis çalışanlara, eldeki projeye ya da bitirme tarihine odaklanmamış bir duygusal bağlantı kurmalarını önermektedir: “Patronunuzun yaptığınız işle ilgili olarak gerçekten neyi sevdiğini bulmaya çalışın. Karşınızdaki insanın neye değer verdiği ya da neyin hayalini kurduğu ile ilgili konuşmak, onu daha iyi tanıyabilmenize olanak sağlayacaktır”.
Tüm bunlar ilişkinin bir dönüm noktasını başarıyla atlatmasını sağlayabilmektedir. Ancak bu şekilde olmazsa da, araştırma zaten açıkça göstermektedir ki; kötü bir patron için değmez!
Psychology Today'den çevrilmiştir.
Kaynak :veritaspsikiyatri
1 yorum:
İNANILMAZ BİR YAZI..
Yorum Gönder