Şirket yönetiminin abc'sidir. Önce misyonunuzu belirlersiniz; biz ne işi yapmak için buradayız ve neden bu işi yapacağız. İnsanların iletişimine hizmet için telefon mu üreteceğiz yoksa hastalıklara deva olmak için ilaç mı? Sonra vizyonunuzu; yani nasıl bir gelecek planlayacağız bu şirket için? Mesela beş yıl, on yıl sonra nerede olmak istiyoruz? Dünyanın en çok satılan tuvalet kağıdı olmak, 20 yaşın altındaki herkesin tercih ettiği kot pantolon markası olmak, rakiplerini satın almış ve rakipsiz bir medya kanalı olmak. Son olarak da sizi bu geleceğe taşıyacak stratejinizi belirlersiniz. Hangi adımlarla ilerleyeceğiz, hangi kaynaklarla? Hangi zaman dilimlerine hangi hedefleri yayacağız? Olası bir aksilikte B planımız ne olacak? Kazandığımız başarıyı, parayı, neye çevirmeye çalışacağız? Daha çok paraya, güce, kaynak teminine veya rekabet avantajına? Kaynaklarınız ikiye ayrılır; sayılabilen ve sayılamayanlar. Sayılabilen kaynaklarınız, bankadaki aktifiniz, sahip olduğunuz binalar, makine parkınız, stoklarınız vs. dir. Sayılamayan kaynaklarınızın başında marka değeriniz gelir. Yaratması yıllar sürer ve insanların sizinle ilgili algılarını temsil eder. Güven verebilir, özendirebilir, bazen yaratıcılığınızı, bazen sağlamlığınızı, bazen de inancınızı temsil eder. İnsanlarınız da sayılamayanlardan sayılır. Pek çok kişiye suni gelen "insan kaynakları" terimi de buradan gelir. Bu kaynağı bankadaki paranızı faize bağlar gibi akşam bağlayıp eve gidemezsiniz, maaş ödüyor olmanız bu kaynağınızı yarın işte bulabileceğinizin garantisi değildir, gelse bile bütün gün kendini işine vererek, aklını, yeteneğini kullanarak harikalar yaratacağını hiç göstermez, onun için başka şeyler yapmanız gerekir. İşte insan kaynakları burada çok lazımdır. Bu insanlara önce kendilerini güvende hissettirmeniz gerekir (Maslow'dan hatırlayın) sigorta yapacaksınız, yetmedi sağlık sigortası, o da yetmeyebilir bireysel emeklilik. Motive etmeniz gerekir, birlikte eğleneceksiniz, şirket bayramları yapacaksınız bir nevi, yılbaşılar kutlayıp, birlikte tatillere gideceksiniz. Sonra kariyerlerini planlamanız gerek, bu şirkette onlara hayal ettikleri türden bir gelecek olduğuna inandırmanız, daha çok çalışırlarsa ve başarılı olurlarsa daha çok para kazanacakları ve kazandıkları parayla şahane bir hayat yaşayacaklarını bilmeleri gerekir. Takdir çok önemlidir, her başarılarını görüp kutlamanız, her başarısızlıklarında yılmamaları için onları desteklemeniz gerekir. Bu saydığım işleri yapmak da liderin işidir tabii. Liderin bir diğer önemli işi ise yeni liderler yetiştirmektir, ancak o zaman ilk başta kurulan hayale ulaşabilirsiniz. Şirketi geleceğe taşımaya muktedir yetenekleri bulmalı, onları şirkete çekmeli, sonra da yukarıda saydığım planlarla şirkete bağlamalıdır ki, gelecekte şirketi bugünden planladığınız şekilde yönetecek kişiler sizin yetiştirdikleriniz olsun. Bunu yapan şirketlerinin başarılı olduklarını biliyoruz. O zaman neden bunu sadece şirketler değil ülkeler de uygulamıyor ki? Uyguluyorlar aslında. Muasır medeniyete ulaşmış bazı ülkeler, şahane liderleri olmasa da sistemlerini oturtmuş oldukları için yüzyıllardır uygulayabiliyorlar. Yetiştirecek yeterince gençleri yok o ayrı, çok yazık. Ya biz? Bize daha da yazık. Bizde çoğunluğu kötü olan liderlerimiz sistemi kendi yararlarına delik deşik ettiklerinden ne sayılabilir kaynak kalıyor, ne gelecek, ne iyi insan, ne marka (itibar) değeri. Hiç mi olmuyor? Örneklerimiz var elbette. Sadece lider şahane olunca oluyor. Cumhuriyetin kuruluş dönemi tam da böyledir. Misyon belli; bağımsız, laik, demokratik cumhuriyeti kurmak. Vizyon da belli; aydınlık, medeni, modern, devrimlerini oturtmuş, kadın erkek eşitliğine, sosyal adalete dayalı, dışında ve içinde refah ve barış içinde bir ülke. Bunu yönetmeye hazırlanan yeni nesil, bunu gerçekleştirmek amacıyla kurulan üniversiteler, çok çalışan bürokratlar, fedakar girişimciler ve Türkiye'nin devriminin, dönüşümünün başarısı. Maalesef şimdi ikinci kez tekrar işliyor sistem. Onlarca yıl kötü ve başarısız liderlerden sonra şimdi muhalefet olmamasının da yardımıyla ve güçlü bir liderle. Ama çok büyük bir farkla; misyon, vizyon ve strateji başka, çok başka. Onun için kızlar üniversitede başörtülü, onun için kadın bakanlar yok, onun için sermaye el değiştiriyor ve bazılar fedakarlık yapıyor, bürokratlar gene çok çalışıyor, sonuçta ülke değişiyor, dönüşüyor ve yapacak bir şey yok.
Hande Yaşargil Ateşağaoğlu/sabah
0 yorum:
Yorum Gönder