KOBİ “Türk Ekonomisi” Demektir

24 Ocak 2008 Perşembe

Finansbank Yönetim Kurulu Üyesi ve Denetim Komitesi Başkanı “KOBİ’ler ekonomimizin çok büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor. Onlara verilen destekler çeşitlenerek artmalı.”
Finansbank Yönetim Kurulu Üyesi ve Denetim Komitesi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Aysan, Türkiye’nin en önemli ekonomistlerinden biri… Başarılarla dolu 40 yıllık akademik ve profesyonel kariyerinde, bugün geldiği noktada kendini bir “kurumsal yönetim misyoneri” olarak tanımlıyor. Ekonominin bel kemiği olan KOBİ’lerin kurumsal yönetimi benimsemelerinin, yalnızca kendileri için değil, Türkiye ekonomisi için de hayati bir önem taşıdığına inanıyor. “Kurumsal Yönetim ve Risk” adlı bir kitap çalışmasına da imza atan Aysan’la KOBİ’lerin Türk ekonomisi için önemi ve kurumsal yönetim hakkında keyifli bir söyleşi yaptık.
KOBİ’ler Türk ekonomisinin dinamosu olarak tanımlanıyor. Sizce KOBİ’ler ne kadar önemli olduklarının farkında mı?
Evet, genellikle farkındalar. Ancak siyaset mekanizmasında yaşanan aksaklıklar nedeniyle onların ihtiyaçlarıyla özel olarak ilgilenildiği söylenemez. KOBİ’ler ekonomimizin çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. Ancak kredi hacmine baktığımızda da çok az pay aldıklarını görüyoruz. Eğer onlara destek vermezsek ekonomimize de destek vermemiş oluruz. Dolayısıyla bu anlamda daha etkin ve somut adımlar atılmalı. KOBİ’leri desteklemek, Türk ekonomisini desteklemektir.
Türkiye’de KOBİ’lerin bankalarla olan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
KOBİ’lerimizde fazla kayıt bulamazsınız. Oysa biz onlardan iyi hesap tutmalarını, iyi rapor yazmalarını bekliyoruz. Bankacılar inceledikleri işletmeleri tüm finansal boyutlarıyla değerlendirir, yeri geldiğinde derecelendirir. Ancak KOBİ’ler de “koşmaktan” rapor yazmaya ya da muhasebe işlemlerini düzeltmeye fazla vakit bulamıyor. Gerçi son yıllarda bu yönde önemli adımlar atıldı. KOBİ’lere bu yönde çeşitli eğitimler verildi, önerilerde bulunuldu, onlar da öğrendiklerini uygulamaya başladı. Ancak yine de alınacak yol var. Öte yandan bankalar için kritik bir konu da kaynak kullanımı. Bankalar kısıtlı kaynaklarla çalışır ve doğal olarak kaynaklarını en verimli şekilde kullanmak ister. Bu nedenle de az sayıda büyük hacimli firmaya kredi vermeyi tercih ederler. Bu konuda da en önemli eksik yeterince kalkınma bankamızın olmaması. Bizde ağırlıklı olarak ticaret bankaları var. Bu bankalar da az gelişmiş sanayi kuruluşlarına kredi vererek onları büyütmeyi hedeflemiş, kaynakları bununla sınırlı. Hâlbuki bizim çok sayıda yatırım bankamız olsa, KOBİ’lere işletme kredisi, yatırım kredisi verenlerin sayısı artsa, o zaman KOBİ’ler daha iyi gelişir. Diğer yandan ticaret bankalarının KOBİ’lere danışmanlık yapmaları, bir nevi ortakları olmaları lazım. Bugün Finansbank olarak KOBİ’lere verdiğimiz danışmanlık hizmetini yakında tüm bankalar takip edecek ve danışmanlık yapacak. Bankaların bu yöndeki çalışmaları devletçe desteklenmelidir.
Konu KOBİ’ler olduğunda en fazla gündeme gelen konulardan biri de Basel II uygulaması. 2009’da başlatılacak olan bu uygulama KOBİ’leri nasıl etkileyecek?
Basel bir sermaye yeterliliği projesidir. Basel II uygulaması özünde şunu getiriyor: Şirketlerin kredilendirilmesinde bankaların yeterliliği kadar başka unsurlara da bakılmalı. Bankalar kredi verdikleri müşterileri kadar iyi olabilirler. Eğer kredi müşterileri kötüyse kendileri de kötü olur. Bu durumda müşterilerini ayrıntılı olarak tanıyıp değerlendirmeleri gerekiyor. Basel II’ye göre bankalar, kredi değerlemesinde notları düşük olan şirketlere daha yüksek faiz uygulayacak, bu kurala uymayan bankalar yüksek kredi riski için daha yüksek sermaye ayırmak zorunda bırakılacaklar. Bu yüzden Basel II bankalardan müşterilerinin risk derecesini iyi tanımlamalarını bekliyor. “Eğer başka bağımsız kuruluşlar yapmıyorsa siz derecelendirme yapacaksınız. Müşterinizi finansal tablolarıyla değerlendireceksiniz. Aldığı nota paralel faiz uygulayacaksınız. Reytingi düşükse yüksek faiz, iyiyse düşük faiz uygulayacaksınız.” diyor. Bu, KOBİ’lerimizi çok ilgilendiriyor. Bugün Basel II’nin finansal ölçülerini uygularsanız birçok şirketin reytingi düşük çıkar. Dolayısıyla KOBİ’lerin yapması gereken şey, faizleri düşürmek için yapılarını, notlarını yükseltecek şekilde düzenlenmeleridir. Şeffaflık, kurumsallık gibi etkenler bu süreçte çok önemli rol oynayacak.
Kısa bir süre önce “Kurumsal Yönetim ve Risk” adlı bir kitabınız yayınlandı. Kurumsal yönetim KOBİ’ler için, özellikle de Basel II arifesinde büyük önem taşıyor…
Kesinlikle! KOBİ’ler yapıları küçük, profesyonel çalışanı çok az ve adeta aileyle iç içe girmiş insanlardan oluşan yapılardır. Kültürleri, gelişmeleri ve büyümeleri kurumsal yönetime karşıdır. Oysa KOBİ’ler kurumsallaşmalı. Başarılı KOBİ’ler bu ilkeleri uygulamalılar. Bizim geleceğimiz buna bağlı!
KOBİ’ler kurumsal yönetime geçmek için nasıl bir yol izlemeli?
Kurumsal yönetimin 4 unsuru vardır. Öncelikle ortaklar arasında küçüklük-büyüklük farkı olmayacak. Hisse oranı ne olursa olsun, her ortağa eşit davranılmalı. İkincisi, şeffaflık. Yapılan iş ortaklarla ilgilidir ama yaratılan katma değer herkesle ilgilidir. Kar ve zarar açıklamaları çok önemlidir. 3. unsur yönetim kuruludur. Bugün Türkiye’de pek çok şirkette yönetim kurulu yok.
Olanların birçoğu ise işlevsiz, yalnızca alınan kararların altına imza atıyorlar. 4 unsur, ortakların dışındaki menfaat gruplarının bilgi edinme hakkıdır. ‘KOBİ’ler kurumsallaşsın’ demek elbette kolay değil. Bu 4 unsurun yavaş yavaş hayata geçirilmesi gerek. Kurumsal yönetim kum saati gibidir. Kumlar tek tek birbirinin üzerine eklenir. Kısa sürede tamamlanmaz, zamana ihtiyaç vardır. Uygulanabilir, teknik programlar oluşturmalıdır. Ben de kitabımda böyle bir uygulamayı anlatıyorum. Burada öne çıkan bir diğer önemli unsur da kültür. Bizim kültürümüzde babaya saygı ve her şeyi “devlet babadan” beklemek vardır. Yetkileri dağıt-maktan çekiniriz. Bu kültürün küresel ekonominin gereklerine adapte olabilmesi gerekiyor. Yeniliklerle ve farklılıklarla uyum içinde hareket edebilmeliyiz. Onun için şirket birleşmelerine çok önem vermek lazım.
Şirket büyüdükçe yapılanlar tek bir insanın kabiliyetlerinin dışına çıkar. Bu da profesyonelleri devreye sokar. İş kişilere bağımlı kalmaz. Tabii tüm bunlar tek başına yeterli değil, bir yandan da KOBİ’lere verilen destekleri çeşitlendirmek gerekiyor.
Ne gibi destekler bunlar?
Bilgi desteği, ucuz yatırım kredisi, verginin azaltılması, devlet desteği, ucuz enerji gibi birçok yolu olabilir… Ama bence bunlardan en önemlisi, birleşmeler konusunda verilecek destektir. “KOBİ’ler arası birleşmeleri” destekleyerek, büyümelerine ön ayak olmalıyız.
KOBİ’ler arası birleşmelerin ne gibi faydaları olur? Şu an şirketlerin büyük çoğunluğu kollektif ya da limited şirket. Ancak birleşmeler aracılığıyla KOBİ’lerimizi anonim şirketler haline getirmeliyiz. Birleşen firmalardan 10 yıl hiç vergi almama gibi önlemler düşünülmelidir. Birleşmenin sağlayacağı sinerji ve katma değer bu önlemlere değer. Örneğin Yeni Zelanda hükümeti diyor ki; ‘10 ila 20 işçi çalıştıran firmalardan vergi almayalım, ya da düşük vergi alalım, onların gelişmesini sağlayalım. 50 kişiye geldiklerinde değerlendirelim.’ Bu çok değerli bir yaklaşımdır. Kurumsal yönetim ilke ve kuralları tüm dünyada borsaya kote şirketler için yapılmıştır. Yeni yeni, ‘Acaba küçük firmalarda uygulayabilir miyiz?’ diye endişe etmeye başladık. Bir yolu bulunabilir.
2008 yılına ilişkin beklentileriniz neler?
Sizce ekonomi nasıl bir yol izleyecek?Ekonomimizde son yıllarda yaşadığımız olumlu gelişmelerin en önemli nedenlerinden biri enflasyonu kontrol altına alabilmemizdi. Enflasyondaki bu durumun, şartlar ne olursa olsun devam ettirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bütçe disiplinini sağlayabilmek için çok önemli fedakarlıklarda bulunduk. Yine bu yönde hareket etmeliyiz. Sosyal Sigortalar, KİT’ler ve Belediyelerin açıklarının kapatılması yönünde adımlar atıldı. Hedef bütçe açığını azaltmak olmalı. Enflasyonu belirli sınırlar içinde tutabilirsek önümüzdeki sene yüzde 5’lerde bir büyüme yakalayabiliriz.
Dr. Mustafa AYSAN
Kaynak: KobiFinans Dergisi 17. sayı

0 yorum: