ACUN ILICALI ;VARMISIN YOKMUSUN

11 Ocak 2008 Cuma

İçimdeki sızı hiç dinmiyor

"Var mısın Yok musun" programıyla dikkat çeken Acun Ilıcalı, bir trafik kazasında anne babasını kaybetti.

Aynı trafik kazasında kızı şans eseri kurtulan Ilıcalı'nın, kullandığı motosikletle yaptığı kazada ise en yakın arkadaşı öldü.
Ayda 200 YTL’ye televizyon muhabirliğine başlayan, şimdi ise ekranların en çok kazanan "Var mısın, Yok musun" yarışma programının yapımcısı ve sunucusu olan Acun Ilıcalı, bu noktaya geliş hikayesini ve başarısının sırrını Kelebek’le paylaştı.
Röportaja sizi daha yakından tanıyarak başlayalım...
- 1969 yılında Edirne’de dünyaya geldim. Çok yaramaz bir çocuktum. Tam bir sokak çocuğu... Sigara içmeye ilkokul beşinci sınıfta başladım, düşünün işte! Acayip bir şeydim. Benden iki yaş büyük Ömer adında bir ağabeyim var. O, okul birincisi, örnek bir çocuk. Edirne’de, İtalyan Lisesi’ni kazanan tek öğrenciydi. Ailem için ben de o kadar başarılı olmalıydım.
Oldunuz mu peki?
- Evet... Hiç kimsenin beklemediği bir şeydi, Kadıköy Anadolu Lisesi’ni kazandım. Ama çok parlak bir öğrenci değildim. Her yıl 10 dersten ikmale kalır, yıl sonunda hepsini verir, sınıfımı geçerdim. Yani sınıfın en kötü, Kadıköy Anadolu Lisesi’nin en başarısız öğrencisi bendim. Ama dediğim gibi hiçbir yıl sınıfta kalmadım. Nasıl kalmadım; öğrenim hayatında gelmiş geçmiş en büyük kopyacı benimdir herhalde.
Üniversiteye gittiniz mi?
- İngilizcem iyi olduğu için İstanbul Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nü kazandım. Hem de üç kez... Ama üniversite hayatım, 7 yılın sonunda mezun olmadan bitti. Zaten 19 yaşında da evlendim. Evlendikten sonra kızım dünyaya geldi. Kızım doğduktan 9 ay sonra da ailemi kaybettim. O andan itibaren de zor yıllar başladı işte.
Trafik kazasında kaybettiniz ailenizi, değil mi?
- Evet, Bodrum’a tatile gidiyorlardı. Kızım Banu da onların yanındaydı. Babam sakin sakin konvoyu sollarken, bir anda karşısına 180’le gelen bir araç çıkmış ve kafa kafaya çarpışmışlar. Annemle babam orada rahmetli olmuş. Kızım ise kurtulmuş. Sadece vücudunda 18 kırık vardı. Hepsi de iyileşebilecek kırıklardı, nitekim 4 ay sonra da eski sağlığına kavuşmuştu.
Çok fena...
- Bu dünyada, bundan daha büyük bir acı olamaz herhalde. Öyle bir acıydı ki, kızımın yaşamasına sevinememiştim bile. Banu’nun o kazadan sağ çıkması gerçekten mucizeydi. Ben o yüzden kızıma "mucize çocuk" derim.
Şimdi kaç yaşında Banu?
17 yaşında...
Maşallah. Peki, bu korkunç olaydan sonra hayatınızda neler değişti Acun Bey?
- Kalbimdeki sızı hiç geçmiyor. Ben o olaydan sonra tam bir yıl evden dışarı çıkmadım. Kimseyle görüşmek, hiçbir şey yapmak istemiyordum. Hep arkadaşlarım eve geliyordu. Ben de sürekli onlarla oyun oynuyor, futbol izliyordum. Benim bu durumuma eşim daha fazla dayanamadı ve boşanmak istediğini söyledi. Ona göre benden pek bir şey olmayacaktı. Ve boşandık. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki. Deli gibiydim... Tam dibe vurmuştum yani...
Dibe vurduktan sonra ne oldu da yeniden yükselmeye başladınız?
- Kanal D’nin genel müdürü olan İrfan Şahin, yeğenimin en yakın arkadaşıydı. Dolayısıyla çocukluğumu bilir. O dönem İrfan Ağabey, Show TV’de mali kontrolördü. Bir gün onu ziyarete gittim. Beni İlker Yasin ile tanıştırdı ve stajyer kadrosundan ayda 200 YTL’ye spor servisinde işe başladım. İki ay sonra da çıkartıldım. Fakat birkaç ay sonra İlker Bey beni yeniden işe aldı. Ama devamlı topun ağzındaydım.
Ne zaman, nasıl yırttınız?
- Beşiktaş maçlarına gittikten sonra... Beşiktaş muhabiri olduktan sonra bir anda sporcular ile samimi oldum, sıcak diyaloglar içinde bulundum. Bu samimiyetten dolayı bütün futbolcularla özel röportajlar yapmaya başladım ve bir anda yıldızım parladı. Parlamamla beraber Şansal Büyüka’nın yanına, Televole’ye maaşımın yedi katına transfer oldum. Televole o zaman futbol magazindi. İşte bu program benim hayatımın dönüm noktası oldu. Çünkü futbol dünyasından ünlüler dünyasına transfer oldum. Kimseyi satmadığım, samimi olduğum için sanat dünyasında da çok özel işler yaptım. Derken Televole içerisinde kendime ait bir bölümüm oldu ve o bölüm için bir süre sonra dünyayı dolaşmaya başladım. 105 ülke gezdim ve bu arada bir kez daha evlendim. Eşim Zeynep’ten de iki kızım daha var.Biri 3.5 yaşında Leyla, diğeri 6 aylık Yasemin. Yani üç kız babasıyım.
Peki... "Acun Firarda" programıyla birlikte yapımcılığa da başladınız. Şimdi de "Var mısın, Yok musun?" u yapıyorsunuz. Yeni projeler var mı?
- Gittiğim ülkelerde hep TV izlerdim. Dolayısıyla beğendiğim, zevk aldığım programları Türkiye’ye getirdim. Baktım ki benim zevk aldığım işlerden herkes zevk alıyor, program seçimlerini de ona göre yaptım. Yeni bir proje var mı, belki bir tane daha bir şey yaparım. Ama büyümek istemiyorum. Butik kalacağım. Yoksa bugün 10 proje yapar, 10 kat para kazanırım.
OYUNCULARLA OLMAZ
Son programınız "Var mısın, Yok musun?" ile yine zirvedesiniz. Biliyorsunuz aynı formatı "Büyük Teklif" olarak Halit Ergenç de sunmuştu. Ama beklenen başarı yakalanamadı. Sizce neden?
- Ben Halit Ergenç’i başarısız bulmam. Çok önemli bir karakter oyuncusu. Fakat dizilerde oynayan insanların, reality show sunmasına karşıyım. Çünkü ekran başındakilere çok inandırıcı gelmiyorlar.
KOLUMDA 36 DİKİŞ VAR
Ailemi trafik kazasında kaybedip, sonrasında ilk eşimden boşanınca ben de ipler tamamen koptu. Herkesin bir gün öleceğini, hayatın anlamsız olduğunu düşünerek ölümden hiç korkmadan yaşamaya başladım. Gidip motosiklet aldım. Sonra büyük bir kaza geçirdim. Bağdat Caddesi’nde... Bir araba soldan gelip çarptı. Arkamda da yakın arkadaşım vardı. O da o kazada vefat etti. Benim ise sol kolum kırıldı. 36 dikişli bir ameliyat geçirdim ve koluma platin takıldı.
Röportaj: Sema DENKER Fotoğraflar:Sinan

0 yorum: