KADIN YÖNETİCİLER VE EKONOMİDEKİ YERİ

8 Mart 2008 Cumartesi

20 yıl önce 50 milyon nüfuslu Türkiye'de 5 milyon 234 bin kadın işgücü vardı. Bugün 70 milyonluk Türkiye'de nüfusun yarısını oluşturmalarına rağmen kadınların sadece 5 milyon 528 bini çalışıyor. Ancak ekonominin hızlı bir dönüşüme girdiği çeyrek asra yakın bu zaman diliminde kadınların geleneksel olmayan mesleklerde ön plana çıktığı görülüyor. Özellikle bankacılık, finans, yöneticilik alanlarında ciddi bir artış söz konusu. Bir çok şirketin başında ekonomiye yön veren, dünya liginde oynayan güçlü kadınlar var artık. 1988'de 13 bini bulan girişimci kadınların sayısı, 20 yılın sonunda tabuları bir nebze olsun yıkmayı başardı ve bugün 72 bine ulaştı.


Her 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi olduğu gibi bu yıl da kadınların toplumsal ve ekonomik yaşamdaki yerine ilişkin tartışmalar gündemde. Araştırma şirketleri kadının yerini gözden geçiriyor. Bu yıl raporlarda dikkati kadın yöneticilerin sayısındaki artışlar çekiyor. Türkiye'de ekonomi gündemini değiştiren, belirleyen kadınlar bulunuyor kuşkusuz. Dünya liginde oynayan, etkili kadınlar listesinde üst sıralarda yer alan Güler Sabancı, Vuslat Doğan Sabancı, Aynur Bektaş, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ümit Boyner ve daha niceleri... İş dünyasının nabzını tutan bu kadınlar, Batı ülkeleriyle boy ölçüşen bir dönüşümün aktörleri olsa da madalyonun diğer yüzü hiç de iç açıcı değil. Çünkü 20 yıllık süreçte sadece girişimci kadınlar iş piyasasının tabularını yıkmayı başarabildi. Ücretli çalışanlar dışında 20 yılda rakamsal artış gösteren tek alan işveren ve kendi hesabına çalışan kadınlar oldu.


Yöneticilik alanında Almanya yakalandı


1988'de 13 bin kadın işveren bulunurken, 2007 yılı sonunda Türkiye'de 72 bin kadın kendi işinin sahibi durumunda. Kriz dönemlerinde az da olsa gerileme yaşayan girişimci kadınların toplam istihdamda kapladıkları alan da 20 yıl öncesine göre, 26 puanlık bir artış gösterdi. İşveren kadınlardaki artışla ne kadar bağlantılı olduğuna ilişkin rakamsal veriler bulunmasa da kadın yönetici sayısında da beklenmedik artışlar dikkati çekiyor. Yasa koyucu, yönetici kadın oranı yüzde 8'e ulaşırken, Boyden şirketinin yaptığı bir araştırmaya göre de yönetici adayı 30 bin kişinin yüzde 40'ını kadınlar oluşturuyor. Özel sektörde üst düzey kadın yönetici oranı da yüzde 11 ile Avrupa Birliği (AB) ortalamasını yakaladı ve Almanya ile aynı düzeye çıktı.


Erkek egemen sektörler olarak bilinen finans, teknoloji ve üretim alanlarında da kadınlar şimdilik sınırlı da olsa yönetimde yerini almaya başlıyor. Ancak Türkiye'de kadınlar yönetici olmak için diğer ülkelerdeki hemcinslerinden biraz daha fazla beklemek zorunda. Dünya genelinde üst düzey yönetici olma yaşı 40-45 aralığında. 30'lu yaş dilimleri ile en genç yöneticiler İsveç'te. Çek Cumhuriyeti'nde kadınlar ortalama 32, erkekler ise 37 yaşında yönetici olabiliyor. Almanya, Fransa, Hollanda ve İspanya'da erkek yöneticiler kadınlara oranla daha ileriki yaşlarda yönetici olurken, Türkiye'de bu durum tam tersi yönde gerçekleşiyor. Türkiye'de erkek yöneticilerin kadın yöneticilere kıyasla daha genç olduğu sonucuna ulaşılan araştırma, Türkiye'de kadınların yönetici pozisyonuna daha ileriki yaşlarda geldiklerini ortaya koyuyor.


Karar alma mekanizmaları hala kadınlara kapalı


2007 yılında, üst düzey yönetici araştırmaları sonucu, Türkiye'nin önde gelen firmalarına yerleştirilen 56 üst düzey yöneticinin 20'si kadın yöneticiler oluşturdu. Kadının çalışma yaşamı içinde yer alması egemen görüşe göre ise aile bütçesine destek ve ek gelir sağlamaktan öteye gitmiyor. Toplumdaki ekonomik yapılar üzerinde etkin olmaya yönelik fırsatlar ve bu fırsatlara ulaşma açısından kadınlar, erkekler kadar şanslı değil. Türkiye'nin yanı sıra dünyanın pek çok ülkesinde kadınlar mali, ticari ve diğer ekonomik politikaların düzenlenmesinde, ekonomik karar alma mekanizmalarında oldukça yetersiz düzeyde yer alıyor.


Kadın istihdamı deseninde 20 yılda hayli köklü değişimler de yaşandı. 20 yıl önce Türkiye'de kadın istihdamı ücretsiz aile işçisi ve tarımda yoğunlaşıyordu. 5 milyon 234 bin kadın istihdamının 949 bini ücretli çalışırken işveren olabilen kadınların sayısı sadece 13 bindi. Bu oran toplam istihdamın ancak yüzde 0,07'sine karşılık geliyordu. 1990'ların ortalarına doğru işgücüne katılım oranında gerileme sinyalleri gelmeye başladı. Türkiye ekonomisinin değişen yapısıyla tarımda çözülmenin ilk adımları atılırken, bu alanda kadın istihdamı da büyük erezyona uğradı. Avrupa Birliği ile imzalanan Ortak Tarım Politikası kapsamında Mayıs 1992'de Lizbon'da alınan kararlar uyarınca desteklema fiyatlarında yapılan değişim kendini tarımsal istihdamda ve buna bağlı olarak kadın istihdamında gösterdi. 1993 yılında kadın istihdam oranı yüzde 24,3'e, kadının işgücüne katılım oranı ise yüzde 26,8'e düştü. 1988 yılında 4 milyon 18 bin kadın tarımda istihdam edilirken ilk darbenin geldiği 1993'te 1 milyon kadın tarımdan çekildi. 1997 uygulanan politikalar kapsamında 1 milyon kadın daha işgücü piyasasından ayrılmak zorunda kaldı. 2000'li yıllarda bu rakam 3 milyonlara gerilerken, 2007 yılında 2 milyon 616 bine düştü.


İki büyük krizde 1 milyon kadın işinden ayrıldı


Kadın istihdamındaki gerileminin bir diğer önemli nedeni ise ekonomik kriz dönemlerinde ilk işten ayrılanların ve çıkartılanların kadınlar olması. 1994 krizi ve devam eden yıllarda yine yüzde 30'lar seviyesinde tutunmaya çalışan işgücüne katılım oranı, 2000 ve 2001 yılına gelindiğinde yaşanan iki krizle alt üst oldu. Bu yıllarda kadınlar nüfusun yüzde 49,3'ünü oluştursa da işgücünde sadece 5 milyon 801 bin kadın yer alabildi. Yalnızca 1 yılda kriz nedeniyle 1 milyon kadın işini kaybetti.


1990'lar kadın istihdamının savaş dönemleri dışında bugüne göre yüksek olduğu yıllar olarak tarihe geçti. Ne var ki, 2000 yılında yüzde 28,8'e düşen işgücüne katılım oranı aradan geçen 8 yılda yüzde 30 seviyesine bir daha hiç çıkamadı. 2003 yılında yüzde 22,7 ile dip yaparken son iki yıldır da yüzde 24'ler seviyesine demirledi. Kadın istihdamı oranı da benzer bir gelişme gösterdi. 1988'de istihdamın yüzde 30,6'sını kadınlar oluştururken, bu oran 1990'larda yüzde 28'lere, 2000 yılına gelindiğinde ise yüzde 24,9'a geriledi. 2005'te 2 puanlık düşüşle kadın istihdamı toplam istihdamın ancak yüzde 22,3'ü olurken 2007 yılı yüzde 22,2 ile kapandı.


Sanayileşme politikalarını benimseyen birçok gelişmekte olan ülkede, özellikle düşük ücretli emeğin kullanıldığı ihracat sektörlerinde, kadının işgücüne katılımının "işgücünün kadınlaşması" olarak adlandırılan bir olguya yol açacak şekilde hızla yükselirken, Türkiye'de 1980'den beri egemen olan uluslararası piyasalara entegrasyon stratejisine ve artan ihracata rağmen, kadın istihdamının benzer bir dönüşümden geçemedi. Aksine, Türkiye'de işgücünün giderek "erkekleşmesi" olgusundan söz etmek yanlış olmaz.


Norveçli şirketler yönetici kadrosunda kota uyguluyor


Norveç'te alınan bir karar ise kadın yöneticilerin artmasını zorunlu da olsa kolaylaştırdı. 2005 yılında uygulanmaya başlayan yasa ile şirketlere yönetim kurullarında en az yüzde 40 oranında kadın temsili kotası getirildi. Bunu sağlamayan şirketlere para cezasından şirket kapatmaya kadar varan müeyyideler uygulandı. Şu anda Norveç'te yaklaşık 500 şirket ki, bunlar arasında borsaya kote olan şirketler de var, bu yasaya uyum gösterdi. Ülke yönetiminde söz sahibi olan Norveçli kadınlar bu yasa sayesinde daha az engelle karşılaşarak yeteneklerini gösterme imkanı bulabiliyor.


Kadın işgücünden, ekonomik kalkınmada daha etkin yararlanılması, gelir dağılımının dengelenmesi ve hane halkı gelirinin yükseltilmesi böylelikle de üretim artışına yol açacak. Bu nedenle, özellikle eğitimli kadın işgücünün, tarım-dışı sektörlerde daha yüksek oranda istihdam edilmesi, kentlerde yaygın olan kadın işsizliğinin aşağı çekilmesi de sağlayacak. Siyasi ve ekonomik karar alma mekanizmalarında kadınların temsili artırmak da bu sonucu sağlayabilmek için önemli bir adımı oluşturuyor.


Geleneksel olmayan mesleklerde durum


Türkiye'de kadın istihdamının tarımda ve ücretsiz aile işçiliği şeklinde ağırlık kazanmasına rağmen son yıllarda kadınlar geleneksel olmayan mesleklerde de kendilerini göstermeye başladı. Geleneksel olmayan meslek tanımı ise çalışanların yüzde 25'inden azının kadın istihdamı şeklinde olması olarak açıklanıyor. Özellikle, pilotluk, şoförlük, teknik ve mesleki personel, CEO'luk, finans piyasaları bu sektörlerin başında sayılıyor. Türkiye'de mesleki ve teknik kadın personel oranı yüzde 31'ler seviyesinde oluşuyor. 2002 yılında bankacılık sektöründe çalışan kadınların oranı yüzde 44 iken 2007'de yüzde 49'a ulaştı. Bu oran kamusal sermayeli mevduat bankalarında yüzde 36, özel sermayeli mevduat bankalarında yüzde 54, Fon bankasında yüzde 39, yabancı bankalarda yüzde 54, kalkınma ve yatırım bankalarında ise yüzde 32 düzeyinde. Yasa koyucu ve yönetici düzeyindeki kadınların oranı ancak yüzde 8.


Özel sektör AB'yi yakaladı kamu ‘sıfır' aldı


Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Araştırma Servisi'nce Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun "Karar Alma Süreçlerinde Kadınlar ve Erkekler 2007 Raporu"ndan yaptığı analize göre Türkiye'de kamu bürokrasisi kadın yönetici ile çalışmayı sevmiyor. Türkiye'de kamu bürokrasisinde üst düzey yönetici statüsünde çalışan kadın sayısı oranı "sıfır" olurken, özel sektörde yüzde 11 ile AB ortalaması yakalandı. Türkiye'de, 2007 seçimlerinde kadın milletvekilleri oranı yüzde 4'ten yüzde 9'a çıktı. Buna rağmen Türkiye yüzde 23'lük AB, yüzde 8'lik dünya ortalamasının çok gerisinde kaldı. Kadın erkek eşitliğinde Türkiye'de en olumsuz durum kamu bürokrasisinde yaşanıyor. Kamu bürokrasisinin en üst 2 kademesinde kadınların oranı AB genelinde yaklaşık yüzde 30, AB üyesi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde de yüzde 40'ın üzerine çıkıyor. Türkiye'de ise bu oran sıfır. 2007 yılının son çeyreği itibariyle kamu bürokrasisinde hiyerarşinin en üst iki düzeyinde görev yapan müsteşar ve müsteşar yardımcılarının tamamı erkeklerden oluşuyor.


Kadının ekonomiye katılımı yüzde 27,7


İnsani kalkınma endeksine göre önlerde yer alan ülkelerde kadınların çalışma hayatına katılımı da en üst sıralarda yer alıyor. İzlanda, Norveç, Avustralya, Kanada gibi ülkelerde, çalışma hayatındaki kadın sayısı oldukça yüksek. İzlanda'da kadınların yüzde 70,5'i, Norveç'te yüzde 63,3, Kanada'da yüzde 60,5'i çalışma hayatında yer alırken, insani gelişmişlik endeksinde orta sıralarda yer alan Türkiye'de bu oran yüzde 27,7 seviyesinde. Aynı endeks grubunda yer alan İran'da ise yüzde 38,6. Türkiye'deki kadınların çalışma hayatına katılımının ne kadar vahim bir tablo çizdiğini, insani gelişmişlik endeksinde en alt sıralarda yer alan diğer ülke örnekleriyle karşılaştırınca da görmek mümkün. İnsani gelişmişlik endeksinde en alt sıralarda yer alan Tanzanya'da kadınların yüzde 85'i çalışma hayatında. Bu oran Mozambik'te yüzde 85,5, Ruanda'da yüzde 80.


referans

0 yorum: